14 Mayıs 2023 günü hem yapılan seçimlerde, Cumhurbaşkanlığı yarışı ilk turda bitmedi.
Recep Tayyip Erdoğan ilk turda %49.52, Kemal Kılıçdaroğlu %44.88 oy aldı.
Kılıçdaroğlu ve çevresi, seçmen tabanında ilk turda kazanacakları yönünde ciddi algılar oluşturdu. Fakat netice hiç de bekledikleri şekilde olmadı. Bu netice benim için sürpriz olmadı.
Burada iki adaydan hangisinin seçilebileceği ihtimalinden ziyade, Kılıçdaroğlu ve diğer CHP’li yöneticilerin söylem ve tutumlarıyla, seçim sürecinde seçmenlerin iradesi üzerinde etki meydana getiren CHP’ye mensup oldukları kabul edilenlerin, Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’a yönelik yaptıkları değerlendirmelerle toplum zihninde şekillenen kimliği; kimlik algısı tahlil edilecektir.
Burada, “efendim, HDP yasal bir partidir, ayrıca HDP’lilerin tercihleri, söylemleri bizi alakadar etmez” şeklindeki savunmalar bu değerlendirmelerimizde dikkate alınmayacaktır. Çünkü burada maksadımız, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere çeşitli kişilerin, partililerin, CHP tabanına mensup olduğu düşünülen kişilerin söylemlerinin, seçmenler nezdinde meydana getirdiği tesirler, bu konuda CHP’nin kimliğine ilişkin insanların zihinlerde fiilen oluşan algılar belirlenecektir.
Kılıçdaroğlu’nun Vaadlerindeki Tutarsızlıklar
Kılıçdaroğlu’nun 14 Mayıs öncesi seçim propagandalarında izlediği politikalarla, 14 Mayıs sonrasındaki vaad ve söylemlerinin inanılmaz düzeyde farklılaştığı görüldü. Kısaca birbiri ile uyumlu olması mümkün olmayan tutum, vaad ve söylemler dillendirildi.
Bu tutarsızlıklara bir de Sinan Oğan’ın Cumhur İttifakını destekleyeceği yönündeki açıklaması eklenince, Kılıçdaroğlu, kılavuzunu kaybetmiş, muvazenesi bozulmuş kaptana döndü.
Kılıçdaroğlu’nun Terör Örgütleriyle Dansı
Kılıçdaroğlu’nun en büyük “kimlik” sorunu, “terör örgütleri” ile ilişkili olanıdır.
Burada Kılıçdaroğlu ve ekibinin iki terör örgütü ve uzantıları ile olan ilişkilerine temas edilecektir; bunlar FETÖ ve PKK’dır.
Önce şu belirlemeyi yapmak lazım. Bir partinin yöneticilerinin ve etkili çevrelerinin terör örgütleri ile olan ilişkilerle alakalı toplumda oluşan algılarla, bu ilişkileri inkâr etmeye yönelik çabalar çatıştığında, toplum inkâr çabalarına inanmaz. Bu durumda toplumsal algılar baskın gelir.
İkinci belirleme şu şekildedir. Genel olarak isim zikretmeksizin, terörle alakalı genel bir lanetleme yapan bir parti, bir terör örgütü ve uzantıları ile ilişki içindeyse, onlarla içli-dışlı, onların desteklerinden hoşnut görünme manzaraları sergiliyorsa, ilişkili oldukları izlenimi verdikleri terör örgütleri ile olan ilişkileri bağlamında bu lanetlemelerin pek bir anlamı kalmaz.
Kılıçdaroğlu ve Parti’sinin PKK ve Uzantıları ile Olan İlişkisi
Burada bazı sorular sormak istiyorum.
CHP’liler, PKK terör örgütü ile arasına ne kadar mesafe koymaktadır?
CHP’liler, PKK ve uzantılarını (KCK, YPG, PYD) terör örgütü olarak görmekte midir?
CHP’liler, çok sıkı ilişki içinde oldukları HDP’yi PKK ile ilişkili görüyorlar mı?
CHP’liler, Ülkemizde 40.000’den fazla şehidimizin kanını döken PKK terör örgütünün burada adını zikretmeyeceğim çok sayıda baronlarının, çok hararetli bir şekilde Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi için yaptıkları desteklerden rahatsızlar mı? Bu ilişkilerden rahatsız değillerse, bir kimlik ortaya koyuyorlar demektir; ama rahatsızlarsa neden bu konuda bir açıklama yapmıyorlar?
Bütün bu sorulara ilişkin CHP’lilerin kendilerini toplum nezdinde aklayıcı yönde cevaplar vermemeleri, bu partinin PKK ile olan ilişkilerle alakalı kimliğini algısal düzeyde sorunlu kılıyor.
Kılıçdaroğlu ve taraftarlarının PKK ve uzantıları ile olan ilişkileri ile alakalı birkaç misal vermek istiyorum.
14 Mayıs öncesinde, PKK’nın mutlak güdümünde olduğuna inanılan HDP’li yöneticilerin Cumhurbaşkanı seçimlerine yönelik desteğinin sağlanması için, Millet İttifakını temsil eden Kılıçdaroğlu ile HDP arasında ittifak yapıldı. Her ne kadar bir resmi ittifak metni imzalamasalar da, karşılıklı vaad ve mutabakat metinleri temelinde, bir uzlaşı sağladılar. Bu uzlaşı kapsamında, seçimlere Yeşil Sol Parti listesinden giren HDP’liler, Cumhurbaşkanı seçimlerinde aday göstermediler ve Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini aleni bir şekilde kamuoyuna açıkladılar.
Sadece bu uzlaşma ile de yetinilmedi.
PKK güdümlü HDP’nin içinde yer aldığı Yeşil Sol Parti flamalarının çok yoğun olduğu, “dişe diş, kana kan, seninleyiz Öcalan”, “başkan Selo, başkan Selo” sloganlarının atıldığı, İmamoğlu’nun eşinin PKK’nın zafer işaretini yaptığı, Kılıçdaroğlu’nun “PKK terör örgütü ile ilişkileri sebebiyle görevlerinden alınan belediye başkanlarının yerine atanan kayyum uygulamasına son vereceği”, “Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılacağı” yönünde vaadlerde bulunduğu, Van mitinginde toplumsal hafızada, CHP ile PKK güdümlü HDP/Yeşil Sol Parti bütünleşmesi manzaraları, bu manzaralarla şekillenen bir CHP kimliği ortaya çıktı.
PKK güdümlü HDP/Yeşil Sol Parti CHP/Millet İttifakı bütünleşmesi ilişkileri bununla da bitmedi, çok sayıda Kandil baronu Kılıçdaroğlu’na çok hararetli destek açıklamaları yaptılar.
Kandil baronlarından terörist başı Murat Karayılan: “(Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi neticesinde) 14 Mayıs'ta yalnızca Cumhurbaşkanı değil, sistem seçilecektir” dedi.
Ayrıca Karayılan gibi, Cemil Bayık, Duran Kalkan, Bese Hozat gibi diğer PKK’lı elebaşları da, yaptıkları açıklamalarla Kılıçdaroğlu’na oy verilmesi çağrısında bulundular.
Bunlar dağdakilerin Kılıçdaroğlu’na yönelik yoğun destek sözleri.
Bir de CHP’lilerin yasal parti dedikleri HDP’nin terörle alakalı duruşunu ve amacını ortaya koyan eş genel başkanı Pervin Buldan’ın açıklamalarına bakalım:
“Suriye’de elde edilen statü çok yakın zamanda Türkiye’de de Kürt halkının mücadelesiyle elde edilecektir. Kandil’deki dostlarımız, arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, yoldaşlarımız Türkiye’ye gelmelidir. Türkiye’de siyaset yapmalıdır. Sayın Karayılan, Sayın Bayık, Sayın Ok, Sayın Ronahi Serhat, Sayın Sülbüs Peri (hepsi, PKK’nın terörist elebaşları). Bu insanlar dağlarda. …bu insanlar üçüncü aşamada gelip burada siyaset yapmalıdır”.
Şimdi bütün bunlar, toplumsal hafızada CHP’nin kimliği ile alakalı algılar oluşturuyor. Bu algıların oluşumunda Cumhur İttifakını suçlamak, toplum nezdinde kendi kirli ilişkilerinin üzerini örtme çabasından başka bir mana ifade etmemektedir.
Bütün bu kirli kimlik oluşumu sonrasında, sağduyulu, yaşını-başını almış, kemalatın zirvesinde yer alan, CHP’liler tarafından cahil olarak nitelenen basireti açık vatandaşlarım, çok açık bir şekilde Kılıçdaroğlu’na şu sözleri sarf ediyorlar:
“Sen niçin PKK’yı, terörü destekliyorsun, neden Apo’yu serbest bırakacaksın”.
Kılıçdaroğlu, bütün bu yaptıklarından sonra, hayır bizim terörle ilişkimiz yoktur sözünü hangi tonda ve frekansta söylerse söylesin, geniş toplumsal kesimler nezdinde bu söylediklerinin bir karşılığı olmayacaktır.
Bütün bu yaşananlarla şekillenen terörle iltisaklı CHP kimliği, 14 Mayıs sonrasında bir anda görüntü değiştirdi, bu süreçte Ülkücü-milliyetçi kimliğe bürünme teşebbüsü gerçekleşti.
Cem-i zıddeyn muhaldir; yani iki zıddın aynı anda, aynı zatta bulunması imkânsızdır.
Bu sözü biraz açalım. Bir kâğıdın tamamı hem siyah-hem beyaz olamaz; bir cisim aynı anda hem +1000 derece sıcak hem de -1000 derece soğuk olamaz; bir kişi aynı anda hem Müslüman hem kâfir olamaz; bir kişi aynı anda hem Türk milliyetçisi hem de ayrılıkçı PKK’lı olamaz. Bunların sayısı çoğaltılabilir.
CHP’lilerin hiçbir terör örgütü ile irtibatlı olmadıklarını söylemeleri, onların PKK güdümlü HDP ile olan ilişkilerini toplum nezdinde masumlaştırmıyor.
Hatta terörle ilişkilerinin olmadığı yönündeki söylemler yanında PKK ile ilişkili bir görüntü sergilenmesi, CHP’lilerin PKK’yı terör örgütü olarak görmedikleri yönünde algıya sebep oluyor. Elbette ki toplumda bu algıyı oluşturan CHP’lilerin bizzat kendileridir.
Tekrar cem-i zıddeyn sözüne dönelim. CHP milliyetçi bir parti midir, yoksa PKK ile ilişkili bir parti midir”. Bu iki kimliğin bir arada bulunması, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Al sana bir CHP kimliği!
Bazı milliyetçi, vatanperver, inançlı vatandaşlarımız bu partiye, bu kimlik karmaşası içinde nasıl oy verecekler; bunlardan oy vermelerini beklemek makul değildir?
CHP’nin FETÖ’cülerle İlişkileri ile Şekillenen Kimliği
Benzer durum CHP’lilerin FETÖ ile olan ilişkilerinde de söz konusudur.
FETÖ, bir terör örgütümü dür?
CHP’lilerin, FETÖ’nün bir terör örgütü olduğuna dair bir beyanına rastlamadım.
CHP’liler, sadece AK Partili yöneticilerin, 17-25 Aralık öncesi dönemlerde FETÖ’cülerle olan ilişkilerine yoğun vurgular yapıyorlar. CHP’liler, 17-25 Aralık sonrasında ve özellikle 15 Temmuz sonrası süreçte, AK Parti iktidarının FETÖ terör örgütüne karşı yürüttüğü yoğun mücadeleyi örtmeye çalışıyorlar.
Bu yetmediği gibi, bir de FETÖ ile işbirliği manzaraları sergiliyorlar. CHP’nin FETÖ terör örgütü ile ilişkileri ile şekillenen kimliğinin oluşumuna katkı sağlayan bazı açıklamalar:
FETÖ ihanet örgütü tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz ihanet kalkışması, CHP’lilere göre, bir “kontrollü darbedir”, “bir tiyatrodur”.
“Asıl darbe 15 Temmuz değil, 21 Temmuzdur (OHAL ilan kararının alınma tarihi)”.
Kılıçdaroğlu: “Bütün KHK’lıları; yani 15 Temmuz ihanet kalkışmasına katıldıkları için AK Parti iktidarı tarafından çıkarılan KHK ile atılan tüm FETÖ’cüleri, mağdur oldukları için görevlerine iade edeceğiz”.
Bu mahiyetteki açıklamalar daha da çoğaltılabilir.
Bütün bunlara ilave olarak, ülke içinde ve ülke dışında, her türlü medya araçları vasıtasıyla FETÖ’cü unsurların bütün güçleri ile Kılıçdaroğlu’na destek vermeleri, yukarıdaki açıklamaları tamamlayıcı mahiyettedir.
14 Mayıs seçimlerini kaybedince, Kılıçdaroğlu, bir anda sabun gibi yer değiştirme görüntüsü vererek, AK Parti FETÖ ilişkilerini vurgulamaya başladı. Maksadı, Sinan Oğan’a oy veren seçmenlerin gönlünü çelmek.
Şimdi halkın zihninde oluşan algıyı resmetmek için şu belirlemeler yapılabilir:
Nasıl PKK ve uzantılarının efendisi ABD ise, FETÖ’nün efendisi de ABD’dir. PKK ve FETÖ ile CHP arasındaki olumlu ilişkiler, ABD’yi mutlu etmektedir. Bu mutluluğun bir neticesi olarak, tüm yabancı basın organları Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi için Erdoğan’a yönelik, karalama kampanyaları yaptılar. Yani, PKK, FETÖ ve diğer terör örgütleri gibi CHP’nin efendisinin de ABD olduğu yönünde algılar oluştu. CHP’liler, vatandaşların bu yöndeki algılara sahip olmalarından dolayı, gerek bu vatandaşları gerekse Cumhur İttifakı’nı suçlamasınlar. Çünkü bu algıların gerçek failleri bizzat kendilerinin yukarıda sözünü ettiğim politika ve uygulamalarıdır.
CHP’nin Depremzedelere Yönelik İlişkilerle Şekillenen Kimliği
CHP’nin halk nezdinde şekillenen kimliğine ilişkin bir diğer algı da, depremzedelere yönelik söylem ve tutumlardır.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, depremzedelere bedava ev yapacağını söyledi. Bu söylem halk nezdinde pek inandırıcı olmadı ki, depremzedelerin çoğu Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye oy vermedi.
Bunun üzerine, birden CHP’liler depremzedelere yönelik aşağılayıcı söylemler dile getirmeye başladılar.
Dahası, bazı belediyeler, depremzedelere yönelik barınma faaliyetlerini durdurdu. Bazı belediyeler, depremzedelerin çadırlarını söktüler, bazıları, sularını kestiler. AK Parti, kendisine en az oy veren bir şehre, en kısa sürede bir hastane yaparken, CHP’lilerin depremzedelere yönelik bu tutumu, depremzedeler nezdinde CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun kimliğini LEKELEDİ.
Hele ki, bazı CHP’li sosyal medya trolleri, depremzedelere yönelik aşağılayıcı, hakaret edici paylaşımlar yaptılar. CHP’liler bu açıklamalarla alakalı kınayıcı beyanlarda bulunmadılar. “Sükut/susmak ikrardan gelir; susmak, kabul etmektir” sözünde olduğu gibi, CHP’lilerin suskun tutumu, bu kesimlerin bu yöndeki açıklamalarının CHP ve Kılıçdaroğlu tarafından onaylandığı şeklinde anlaşıldı. Depremzede vatandaşlarla, onların acılarını ruhlarının derinliklerinde paylaşan vatandaşlar nezdinde, Kılıçdaroğlu ile bu kesimlerin bu hayasızca söylemleri bütünleşmiş oldu.
Depremzedelere yönelik bu aşağılayıcı tutumları, “bazı depremzedelerin Ak Parti’ye oy vermelerinin cahillik olarak aşağılanması” şeklindeki jakoben söylemler izledi.
CHP destekçisi Fatih Portakal, AK Parti ve Başkan Erdoğan’a oy atan seçmenleri hedef alarak, “Gideceğim tekrar oyumu severek, isteyerek (Erdoğan’a) vereceğim diyor. İşte ben buna KÖR CAHİL diyorum. Bu insanı aydınlatamazsınız” dedi.
CHP’li olduklarına inanılan bu kesim, kendilerini toplumun üstünde, onların velinimeti olarak görmektedirler. Onlar, toplum için iyi olanı sadece kendilerinin bildiklerine inanırlar. Bu da, toplum üzerinde sivil vesayet düzeninin ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu kesime göre, halk, cahil, güdülmesi gerekli sürü, kısaca CHP’li olmadıkları sürece bunlar değersiz yaratıklardır.
Bütün bunlardan sonra sormak isterim, CHP’nin gerçek kimliğini bilen var mı?
CHP’nin kimliğini şekillendiren unsurlar, milliyetçilik midir, PKK taraftarlığı mıdır; FETÖ’cülerle işbirliği midir, FETÖ’cülere karşıtlık mıdır; hiçbir ayrım gözetmeksizin bütün depremzedelerin acılarının paylaşılması mıdır yoksa, Kılıçdaroğlu’na oy veren depremzedelerin acılarını paylaşıp Erdoğan’a oy verenleri düşman görerek onların ölüme terk edilmesi, onlara yaptıkları yardımların haram edilmesi midir; halkın ayrım gözetmeksizin genel irfanına güvenmek midir, halkın kendilerine oy vermeyen kesimlerini hakir ve aşağılık görmek midir?
Maalesef, CHP’nin net bir kimliği yoktur. Varsa da, bizzat CHP’liler bu kimliği bilinmez, karalanmış metin haline getirilmektedir. Bu belirsiz, karalanmış kimlikle halkın kendilerini iktidara taşımaları mümkün değildir.
Nihaî Bir Belirleme Daha Yapmak İstiyorum.
Aslında CHP’nin içinde de yukarıda sözünü ettiğim hususlardan ciddi manada rahatsızlık duyacak önemli kesimlerin var olduğu söylenebilir. Ama bu kesimler, sadece CHP’nin yayın organlarını izledikleri, kendilerine göre muhalif olan TV’leri kesinlikle izlemedikleri, sosyal medyada sadece kendi çevreleri ile ilişkili oldukları için, burada sözünü ettiğim ve esasen çoğu milliyetçi/ulusalcı/terör karşıtı CHP’liler bu gerçeklikleri göremiyorlar. Bunların basiretleri, kimliği bulanık CHP’li yöneticilerle medya unsurları tarafından bağlanmaktadır. Çoğu yalanlar, bilinçli olarak aksi yönde oluşturulan yalan temelli algılar, bu kesimlerin basiretlerini kör ediyor.
Bu durum, Sözcü Gazetesinin eski yazarlarından gazeteci Yılmaz Özdil, tarafından şu şekilde ifade edilmiştir: “Siz bugün Halk TV seyrederseniz, Sözcü Gazetesi okursanız veya Tele1 seyrederseniz, Cumhuriyet Gazetesi okursanız, dersiniz ki ‘AK Parti bitmiş ya CHP ilk seçimde yüzde doksanla seçimi kazanır’. Siz gazetecilik yapmanız gerekirken kendi kişisel menfaatleriniz gereği halka yalan söylüyorsunuz”.
Bu medya esareti ile CHP tabanının yakın gelecekte CHP’yi terk etmeleri pek muhtemel görünmüyor. CHP’li yöneticilerle diğer algı oluşturucular bu gerçekliği bildikleri için, sürekli basiret bağlama operasyonlarını yeniliyorlar. Bu kesimler, en bariz yalanların ve kandırmaların bile, yüzde yüz doğru olduğuna inandırılıyorlar. Hatta bir eski CHP milletvekili (D.Ç.) o kadar ileri gidiyor ve tabanlarını kandırmakla iftihar ediyor ki, televizyonda şu açıklamayı yapıyor:
“Seçmenimizi kandırdıksak size ne?”.
Bu söz, CHP zihniyetinin, “kendilerine oy verenleri yalanlarla kandırabilecekleri, tamamen edilgen konumda kabul ettikleri sürüler” olarak gördüklerini göstermektedir.
Kısaca, CHP kimliği, tutarlı değildir; oynaktır; çevir kazı yanmasın türündendir.
Bu kadar değişken, oynak, istikrarsız bir kimlik, topluma güven vermemektedir.
Bu kimlik o kadar omurgasız ve tutarsız ki, halkın en uçtaki birbirlerine zıt kesimlerini tatmin etmek görüntüsü altında, onları mutlak aldatıcı yönde görüntüler sergilemektedir.
CHP tabanı, kendilerine yönelik uygulanan sürü politikasından kurtularak, partilerine yönelik daha sorgulayıcı bir bilince eriştiklerinde, ya bu yöneticiler tabana kuvvet kaçacaklar, ya da bu partinin kimliği daha belirgin, net, şeffaf, tutarlı bir kimliğe bürünecektir.
Burada, temel sorun CHP’nin algısal düzeyde şekillenen kimliğinin ne olduğunun belirli olmamasıdır. Bunu tamamlayıcı bir diğer temel sorun da, terörle bütünleştikleri halde bunun gizlenmesi çabaları, bunlar yapılırken de kendilerine muhalif insanların KÖR CAHİL konuma düşürülmeleri, kendi tabanlarının beyinlerinin uyuşturulmasıdır.