Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana en ünlü kitap, ‘Kırmızı Kitap’ oldu.
Toplumdaki genel kanı;
Halka açık olmayan bu kitapta, “Türkiye’nin güvenlik yasaları” yer almıştır.
Kırmızı kitabın tarihi, 1949 yılına kadar dayanıyor.
1949 yılında Devletin savunma stratejilerini geliştirmek için Ankara’da Milli Savunma Yüksek Kurulu oluşturuldu.
İlk kurul, 17 sivil ve Genelkurmay Başkanı’ndan meydana geldi.
1961 ihtilali ile Menderes’i deviren ordu, kırmızı kitabın harmanlandığı kurula, Genelkurmay Başkanı’nın yanında 3 kuvvet komutanını da alınca, 4 asker 8 sivil oldu.
1980 ihtilalinden sonra durum iyice askerin lehine gelişti.
1982 anayasası ile 10 kişilik kurulda, 5 asker 4 sivil ve 1 Cumhurbaşkanı şeklinde dizayn edildi.
Ve yakın tarihimizde siviller, MGK’da yeniden üstünlük sağladılar.
Kırmızı kitabın ana damarı, devletin bekasını sağlayacak önlemler alarak, milleti payidar kılmaktır.
Zaman zaman kırmızı kitaptan dışarıya sızmalar olduğu iddia edilse bile, devletin asıl kozmik bilgilerinin gün yüzüne çıkmadığı akla en yatkın teoridir.
Muhtemeldir ki, her devletin kendi dinamiklerine uygun bir kırmızı kitabı var.
Yine muhtemeldir ki, istihbarat savaşlarının önemli bir bölümü, diğer devletlerin kırmızı kitabında neler yazdığını öğrenmek üzerine kurgulanmıştır.
Türkiye’de dikkat çekici bir gelişme, çok da dikkat çekmeden yaşanıyor.
Devlet, belki de ilk kez mahrem bilgiler barındıran kırmızı kitaba hangi unsurların gireceğini alenen söyleme ihtiyacı duydu.
Devletin bu refleksini, karşı karşıya kaldığımız tehditlerin ciddiliği olarak algılayabildiğimiz gibi, iç ve dış tehditlere karşı bir hodri meydan, bir özgüven patlaması şeklinde de değerlendirebiliriz.
Hangi pencereden bakarsak bakalım;
Devleti çözmek isteyen unsurlara karşı devlet mekanizmasının, tüm organlarıyla mücadele edeceği açık görünüyor.
Türkiye’yi tehdit eden dış ve iç unsurların, aldıkları yaraları onarmak için karşı bir taarruz başlatacakları aşikar.
Son dönemdeki kırmızı kitap söylemlerinin, bu hazırlık içinde olanlara karşı devletin, “Elini görüyorum” resti olduğunu düşünüyorum.
Talat Atilla/Güneş