İsrail meşru bir devlet midir, yoksa korsan devlet midir? Bu sorunun cevabı önemlidir.
En sonra söyleyeceğim sözü, hemen ilk başta söylemek istiyorum. Maksadım, bu sözü söyledikten sonra konuyu izah etmektir.
İsrail bir “korsan devlet”tir. Birkaç hafta önce yazdığım bir yazıda, “korsan devlet” ile alakalı şu izahatı yapmıştım:
Korsan devlet, bir devletin, uluslararası ilişkilerde, uluslararası teamül ya da sair uluslararası hukuki kaideleri bir kenara atarak, kendi menfaatine göre kuralları kendisinin belirlemesi ve ona göre hareket etmesidir. Bu bağlamda, aynı durumda olan iki ülkeden biri (korsan devlet) için hak olan bir davranış, bir başka ülke (korsan olacak kadar mütehakkim olmayan) tarafından yapıldığında, uluslararası hukuka aykırılık olarak değerlendirilir. Mesela, uluslararası hukuk çerçevesinde teröre destek vermek gayrı meşrudur. Bir korsan devletin terör örgütünü desteklemesi onun için bir hak olarak görülürken, sair devletler böyle bir şeyi yaptıklarında, uluslararası hukuk çerçevesinde hukuk dışına çıkmakla suçlanır ve derhal “insanlığa karşı suç işlediği” gerekçesiyle yargılanması yoluna gidilir. Korsan devletin temelini, “yayılmacı ve mütehakkim güç” olması teşkil eder. Bu gücün tek ölçütü, çoğu kereler hukuki kayıtlara tabi olmaksızın kendi menfaatini korumaktır. Tek yanlı menfaat temelli güç siyaseti söz konusudur. Uluslararası hukuk kuralları, korsan devletler için, lehine ise mutlaka uyulmalı, lehine değilse riayet etmemek kendisi için haktır”.
Bu korsan devletin uluslararası ilişkilerle ilişkili boyutu. Bu tür devletler, iç hukukta da benzer uygulamaları sergilerler. Denizlerdeki korsanların yaptıkları ne ise bu devletlerin ülkesi içindeki uygulamaları da benzer mahiyettedir. Ama korsan devletlerin korsanlıkları denizlerdeki korsanlardan yüz kat daha dehşetli ve korkutucudur. Çünkü sahip olduğu tüm askerler, fanatik halk kesimleri, kurumlar, korsan devletin meşru görünümlü icra araçlarıdır.
İsrail devleti için yaptığım bu nitelemenin bir benzerini, Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan “kanlı ellerinizle bir tarih yazıyorsunuz”, “terör devleti İsrail” şeklinde yapmıştır.
İsrail’in Korsanlık Uygulamaları
İsrail’in 1947 yılından bu yana yaptıkları işgal ve katliamlara bakıldığında, bu devlete meşru bir hukuk devleti demek mümkün değildir.
Dönem dönem şiddetin yaşanmasını körükleyerek, sapanla atılan taşlara, karşı füzelerle, ağır bombalarla karşılık vererek, silah gücü itibariyle benzetme yapılacak olursa, %5 güce karşı %95 güç kullanarak katliamlar gerçekleştirmiştir. Her bir saldırıda, bir takım haksız kazanımlarını ateşkes adı altında meşrulaştırma çabalarına girişmiştir.
Bütün bunları yaparken de kendini masum göstermek için her türlü hileleri yapmaktan kaçınmamıştır. İsrail, şeytanın melek suretinden görünmek için yaptıklarının aynısını yaptığı gibi, bu rolü gören sözüm ona demokratik devletler de, İsrail’e destek yarışına girişmiştir.
Ben iki hadiseye yer vereceğim, sonra da bu cesareti nereden aldığına temas edeceğim.
2014 Katliamı: İsrail ordusu bir kediyi bile incitmez
Korsan İsrail Devletinin 2014 yılında gerçekleştirdiği ve 26 gün süren katliamlar neticesinde, 1650’den fazla sivil katledildi. Bunların yarıya yakını çocuk ve bebek idi.
2014 yılında bayram sabahı gerçekleştirilen saldırılarda çocuk parkı bombalanıyor, onlarca çocuğun cesedi paramparça oluyor. Gazze’nin el-Şucaiye Mahallesi yerle bir oluyor. Buraları tesadüfen bombalamaları imkânsız. Çünkü, İsrail Gazze’nin sokaklarında dolaşan kişilerin tişörtlerindeki küçük yazıları bile görebilecek teknolojiye sahip ve bu teknolojiyi de kullanıyor. Bu sebeple, çocuk parklarının bombalanması yüzde yüz bilinçli bir tercih.
Bir Türk gazeteci (Mehmet Âkif Ersoy) Gazze’nin kapısından çıkarken İsrailli bir askere Gazze’de katliam yaptıklarını söylüyor.
İsrailli askerin ifadesi: “Çok yanılıyorsun, İsrail ordusu bir kediyi bile incitmez”.
Demek ki, İsrailli askerlere ve devlet erkanına, onları destekleyen Siyonist İsraillilere göre, Filistinli Müslüman masum çocukların, kadınların, silahsız sivillerin hayatının bir kedi kadar değeri yoktur. İsrail’e, demokratik hukuk devleti diyen “güruh”lara ithaf olunur.
İsrailli bir taksicinin çocuklara yönelik katliamlar hakkındaki değerlendirmesi şu şekilde: “Bütün Gazze’yi yıksınlar, orada teröristler var”.
Bir filim çekilmiş. O filimde İsrailli bir anne, Aştok’da mutfakta yemek yapıyor. Dışarıda sirenler çalıyor. Bahçede çocuklar var. Anneler, çığlık çığlığa çocuklarını almak için bahçeye çıkıyor. Bazıları kamerayla emekleyen çocukların ayağını çekiyor. Roket ileriye düşüyor. Annelerin gözünde dehşet var. Bazı çocuklar annelerine sarılıyor. Bunlar sığınaklara götürülüyor orada çekim yapılıyor. Bir ışık, arkasından bir müzik geliyor. Altta bir yazı:
“Gazze’deki teröristler sizleri böyle bir hayata mahkûm etmek istiyorlar; kabul edecek misiniz”.
2014 yılında savaştan çekilirken İsrail halkının savaşa desteği %99, savaş bittiğinde %80’dir. Sebep, Gazze’de çocukların öldürülmesi değil, İsrail halkının kayıp veriyor olması.
İsrail, kamplardaki silahsız, masum mültecileri de, kediyi öldürmeyen duygusallığı(!?) ile katlediyor; ama Batılı müttefikleri için “bu, bir savunma hakkı”dır.
Taş Atanları Arama Bahanesiyle Evlere Gece Baskınları
İsrail, korsan devlet olmanın bir gereği olarak, önce Filistinlileri taciz eden, evlerini boşaltmaya zorlayan hukuksuz, korsanca uygulamalar yapıyor. Sonra, Fanatik Siyonist Yahudileri Filistinlilerin üzerine salarak Kudüs çevresinde, çatışmalara zemin oluşturuyor. Korsan devletin iştahını kabartacak şartlar ve ortamlar oluşturulduktan sonra, iş çatışmaya dönüştürülüyor. Bir tarafta elinde sapanla taş atan gençler, çocuklar, diğer tarafta en modern öldürücü silahlı askerler. Bu çatışmalar devam ederken ya da bittikten sonra, korsan devletin terör unsuru askerleri, Filistinlilerin yaşadıkları evlere gece baskınları düzenliyorlar. Gece saat 01:30’dan sonra yapılan bu baskınlarda, Filistinlilere hayatları zehir ediliyor.
2021 Ramazan Bayramı Döneminde Katliam
İsrail korsan devleri, 10 Mayıs öncesinde, radikal Siyonist Yahudilerin de katılımıyla Filistinlilere yönelik uyguladığı terör ve baskı uygulamaları ile meydana gelen ortamdan istifade ederek tekrardan katliamlara başladı. 10 Mayıs gününden itibaren 11 gün süren katliamın bilanço şu şekilde:
Şehit olan masum çocukların sayısı: 66; Şehit olan silahsız masum kadınların sayısı: 39; şehit olan ve çoğunun elinde sapan taşı bile olmayan erkeklerin sayısı 143. Toplam şehit sayısı: 248. Yaralı sayısı 1948. 1800’den fazla bina yerle bir oldu. 17000 ev hasarlı.
Bu Katliama Tepkiler ve Batı (Me)deniyyetinin İnsanlıkla İmtihanı
Bu saldırılar ve verilen tepkiler, esasen birer turnusol kâğıdı işlevi gördü. Bu tepkilerle alakalı çıkaracağımız çok önemli bazı dersler var. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
(1) İslam devletlerine Yönelik Dersler. Maalesef Türkiye’den başka bu katliamlara üst düzeyde tepki veren İslam Devleti olmadı. Tepki verenler de, “Ey Türkiye, İsrail’e çok iyi tepki verdin, arkandayız, yanındayız, yaşa” kabilinden oldu. Tepki verdiği zaman etkinliği üst düzeyde olacak, Türkiye’nin tepkisi ile birleştiğinde sonuç almaya katkı sağlayacak Suudi Arabistan, Mısır vb. ülkeler sus pus.
Bir İslam Âliminin bir sözü var: “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla mücadele edeceğiz”.
Maalesef bu üç düşmanın tamamı İslam ülkelerinde mevcut. Bu dağınıklık, ihtilaf, hatta bazı İslam ülkeleri arasındaki çatışmalar, rekabet, kıskançlık, Batılı ülkelerin yönlendirmesi ile icra edilen hasmane tutumlar sebebiyle bir avuç insandan oluşan İsrail Korsan devleti, 1,5-2 milyar civarında nüfusa sahip İslam Toplumlarına karşı meydan okuyor, katliamlar yapıyor.
Öncelikle çuvaldızın İslam ülkelerine batırılması gerekiyor. İsrail, bozuk tıynetinin ve cibilliyetinin gereğini yapıyor. Asıl mes’ul olanlar, dağınık, ihtilaflı, ittifak etmeyen İslam devletleridir. Merhum Milli Şairimiz Mehmet Âkif’in dediği gibi;
Sahipsiz olan vatanın batması haktır; Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
Ben de derim ki,
Sahipsiz Kudüs’ün, Filistin’in sürekli işgale uğraması muhakkaktır;
Eğer İslam devletleri sahip çıkarsa, Kudüs, Filistin mutlaka hürriyetine kavuşacaktır.
(2) İsrail’in pervasızlığı. Korsan İsrail devleti, esasen hiçbir ülkenin verdiği tepkiden korkmuyor, çekinmiyor. Buna Birleşmiş Milletler (BM) de dâhil. Bunun sebebi, BM’nin, 5 büyük ülkenin meşrulaştırma kurumuna dönüşmesidir. Başta ABD olmak üzere, veto hakkı olan diğer devletlere rağmen BM’nin karar alması imkânsızdır. Bu sebepledir ki, İsrail Korsan Devleti, BM diye bir uluslararası örgütün etkinliğinden zerre kadar korkmuyor.
Bir Türk büyükelçi anlatmıştı. Bir Türk gazeteci, bir İsrailli komutana şu soruyu sorar:
BM sizin aleyhinize karar alacak, BM’nin bu kararından hiç mi korkmuyorsunuz?
İsrailli komutanın elini kaşının üzerine koyup ufka bakarak verdiği cevap şöyledir:
Ufukta BM diye bir şey görünmüyor; “ben görmediğim hiçbir şeyden korkmam”.
İsrail korsan devleti, dilediği zaman, hiçbir hukuki kural tanımaksızın ya da her türlü keyfiliklerini hukuk kılıfına ve göstermelik yargısal uygulamalara dönüştürerek, Filistinlileri çatışma ortamına çekerek, yapacağı katliamları dilediği zaman yapıyor. Aslında bu yaptıkları, aynı zamanda Bütün İslam Dünyasına meydan okumaktır. Tabii ki anlayana?
(3) İsrail’i pervasızlaştıran Batılı Ülkelerin tepkileri. Bazı gerçeklikler bilinmeksizin, İsrail’in Gazze ve Kudüs’e yönelik politikaları ile bu politikaların Batılı mahfillerde destek bulmasını anlayabilmek mümkün değildir.
Birinci gerçeklik, İsrail Batılı ülkelerin mutlak KUTSAL’ıdır. Bu KUTSAL’lık hata yapmaz manasında değil, genel manada insani, ahlaki, hukuki değerler bağlamında hata yapsa da, bunlar KUTSAL’lık bağlamında hata kabul edilmez. Bu sebeple, İsrail, masum bir milyon çocuğu vahşice katletse de masumdur ve haklıdır. Yine de İsrail’in yanında yer alırlar.
İkincisi, başta Amerika olmak üzere bütün Batılı Ülkeler, İsrail’in mutlak Hamisi konumundadırlar. BM’den İsrail aleyhine karar çıkması mümkün değildir. İsrail Gazze’de yüz bin masum kişiyi öldürse de, bu hami devletlere göre o yüz bin kişinin tamamı teröristtir. Terörist olmanın tek ölçütü, bu kişilerin İsrail karşıtı olduğu düşünülen insanların yaşadığı bir şehirde yaşamalarıdır. Benzer ihtimal Suriye, Lübnan, Türkiye için de geçerlidir.
Sözüm ona medeni(!?!?!?), insancıl(!?!?!?), demokrat(!?!?!?), hürriyetçi(!?!?!?), bütün insani değerlerin sahibi(!?!?!?) görünen Batılı ülkelerin resmi yöneticileri, İsrail’in vahşi, canavarca katliamlarını hiçbir kayıt ve şart olmaksızın, sonuna kadar destekliyorlar. ABD ve Başta Almanya olmak üzere, Avrupa ülkeleri, aynı tutumu sergilemekten imtina etmiyorlar.
Hatta Avusturya’da, Başbakanlık binasına İsrail bayrağı çekildi.
ABD’de, Associated Press Haber Ajansı, İsrail’in Şeyh Cerrah’ta Filistinlilere yönelik uygulamalarını ve medyanın bu süreci ele alma şeklini eleştiren Emily Wilder isimli muhabirinin işine son verdi. Gerekçe: “bu eleştirileri ile antisemitizm yapmak”.
Bu devletlere göre, İsrail, teröristlere karşı ülkesini ve milletini savunuyormuş.
Peki, kim bu teröristler, İsrail Korsan devleti tarafından hanelerini, mabedlerini, canlarını korumak için sivil direnişe mecbur bırakılan çocuklar, silahsız kadınlar ve erkekler. Hatta bir kısmı parkta oynayan sapanı bile olmayan masum çocuklar, kundaktaki bebeler.
Batılı ülkeler, kusura bakmasınlar, İsrail’in korsanlıklarını mutlak olarak onayladıkları sürece, insan haklarından, demokrasiden, hukuk devletinden, medeniyetten bahsetmesinler. Bunları, İsrail’in terör estirerek döktükleri kanlarla, bu çok değerli kavramları kirletmesinler.
Son Sözüm
Son sözüm İslam Ülkelerine ve vicdan sahibi, dini, dili, ırkı, yaşantısı aynı ya da farklı olan insanlara. Bu korsanlıklar bitmediği sürece, tüm insanlığın geleceği karanlıktır. İslam devletlerinin mevcut yöneticilerinin, bu ihtilaflı ve çatışmacı politikaları sürdürdükleri takdirde, istikrarlı ve sürekli bir geleceklerinin olduğu kanaatinde değilim.
İslam toplumlarında yükselecek bilinçli tepkilerin bir düzeye gelmesi sonrasında, ya başlarındaki yöneticiler cehennemin dibine kadar yolcu olup defolacaklar ya da bu toplumsal tepkiye olumlu cevap vereceklerdir. Bunun neticesi “ittihad-ı İslâm” ve “ittihad-ı insanlık”tır. O zaman, ya İsrail diye bir korsan devlet kalmayacak ya da hukuk çizgisine gelecektir.
Vicdan sahibi dini, dili, ırkı, yaşantısı farklı insanların, siyasetçilerin tepkileri de ilgili ülkelerdeki toplumsal tabanı ve siyaseti etkilediği ölçüde, İsrail Korsan’ları, bu toplumlar ve yönetimler nezdinde de değişen ölçülerde itibar zayıflaması yaşayacaktır.
Burada, dini, dili, ırkı, yaşantısı farklı da olsa, insan hakları, vicdani tepkiler ve ahlaki değerlerde buluşanlarla, İsrail’i kutsayan, bu bağlamda bu korsan devletin her türlü terörist uygulamalarını ve katliamlarını bütün insani değerleri yerle bir ederek destekleyenler arasındaki mücadele söz konusudur.
Bu mücadelenin seyrine göre, İsrail, ya hizaya gelecek, ya katliamları katlanarak devam edecek, vaadedilen topraklar olarak gördüğü sınırlara ulaşıncaya ve hatta ulaştıktan sonra da korsanlıklarını devam ederek sürdürecek, ya da yok olacaktır. Bunu bizler görebilir miyiz bilmiyorum ama, yakın ya da orta gelecekteki tarih buna şahitlik edecektir. Çünkü, küfür devam eder ama, zulüm ilanihaye devam etmez.