Hatırlıyorum, birkaç yıl evvel dış olayların ve dolayısı ile dış politikanın geçmişten farklı olarak iç politikada çok daha fazla etkisi olduğunu tartışmıştık. Sebep olarakta küreselleşme olgusunu öne sürmüştük. Doğruydu. Bu gün de bu durumu yaşıyoruz; Mısır, Suriye, Filistin, Irak,İsrail tartışmaları bizi ve iç politikayı hayli etkiliyor. Fakat dikkat ediyor musunuz bilmem, bir anormallik var; Biz dış politikayı da iç politika parametreleri ile tartışıyoruz. Dış politikayı adeta iç politika malzemesi yapıyor veya iç politikamız dış politikamızı esir almış oluyor. Mısır da ünlü İslam Okulu El Ezher Üniversitesi dahi darbecilerden yana iken ya da Selefiler gibi bazı radikal İslami gruplar darbecilerden yana iken biz darbecileri laik ve İslam dışı kabul edip Türkiye’de karşıtlarımıza ha bire bindiriyoruz. Suriye’de Esat yanlılarını Islam dışı veya alevi, muhalifleri İslamcı görebiliyoruz. Halbuki muhaliflerin öldürdüğü Muhammed El Buti sünni ve ülkesine ihanet etmemiş bir din adamıydı. Yani tartışmalarımızda çok önemli yanlışlar var. Halbuki bunlar tartışılırken ve bu konularla ilgili dış politika oluşturulurken alacağımız kıstaslar farklı olmalı. Aksi halde yanlışımız çok olur… İlginç olan Mısır’da laik veya Suriye’de Esat yanlısı olmakla suçlananlarda bunlara çok fazla itiraz etmeden karşılık veriyorlar. Mantık bitmiş…
Aklıma gelmişken bir yanlışımız da Olimpiyatlar konusunda oldu. İktidar eğer olimpiyatlar kazanılsa idi konuyu tamamen iç politika malzemesi yapacaktı. Bunu gören muhalefette karşı oldu. Kaybettik aslında almalıydık. Şimdi nedenleri sakin olarak tespit edeceğimize bir birimizi suçluyoruz. Spor Bakanımız hiç utanıp-sıkılmadan “kına yakma” tweetleri atabiliyor. İktidarın kızdırdığı muhalefet ise Olimpiyatları alamadık diye oynayabiliyor…
Ne olur böyle bir ülkeden?
Böyle bir ülke sorunlarını doğru tespit edip, çözüm bulabilir mi?
Olimpiyat konusunda olduğu gibi ulusal çıkarlar konusunda dahi birleşebilir mi?
Biran önce bu ortamdan uzaklaşmamız lazım…
Yani kutuplaşma politikasının bitmesi gerek. Kutuplaşma politikasının mimarı ise Tayyip Bey. Tayyip Bey kutuplaşma ile kendine oy veren kitleyi yanında tutuyor, kitle hataları, yolsuzlukları, sorunları görse de fanatizm yüzünden görmezlikten geliyor. Özellikle dindar-laik kutuplaşması, alevi-sunni kutuplaşması çok derin ve tarihsel. Bu durum ise Tayyip Beyin işine geliyor ve sürekli alttan alta körüklüyor. Karşı tarafta aynı şekilde fanatizmi teşvik eden işler yapıyor, duygularına yeniliyor. Yani bu sorunu kolay kolay çözmemiz mümkün değil… Biz daha çok uğraşır çok sorun yaşarız…
Yaşayacağımız sorunların başında da ekonomi gelecektir…
Kutuplaşma had safhada fanatizm içerir. Fanatizm ise mantığı devre dışı bırakır, öfke ve duygusallığı, inatçılığı, haseti devreye sokar. “Öfke baldan tatlıdır” denir ya siyasi öfke tatlılığın ötesinde bağımlılık yaratır. Sonuç ise asla doğru, hayırlı olmaz…