Şerif Mardin’in literatürümüze kazandırdığı ‘mahalle baskısı’ kavramını gökte ararken yerde bulduk.
Mardin, bu sözüyle ‘bana benzeyen kazanır’ düşüncesindeki insanların muhtemel hakimiyetinden söz etmek istedi.
Dün de mahallenin kapısı ‘yüzüklerin kardeşleri’ tarafından çalınıverdi.
Devlet eliyle idareci olan bir gazeteci, Devlet dairesindeki atama örneğiyle koltuğa oturdu.
Paradoks’un eti ve kemiğini beraberce ayıralım:
Mardin, bu sözüyle İslami referans sahiplerini kastetmiş olsa bile, bunun İslam hukuku içinde bir karşılığı yok aslında.
‘Dileseydim hepinizi iman eder üzere yaratırdım’ diyen Allah’ın mahalle baskısına ihtiyacı olabilir mi?
Peki kim bu mahalle korsanları?
Felluce’de binlerce Müslüman katledilirken susanlar, bugün ‘bende sizdenim’ diyerek mahalleden birer ikişer koltuk alıyorlar.
Bu durum; İnancı olanlar için Allah’a, diğerleri için de gerçeğe ihanettir.
Şerif Mardin’in eksik bıraktığı nokta aslında budur.
Sıradan insanların mahalle baskısı derdi yok, sıradan insanların üzerinde hakimiyet kurmak isteyenlerin telaşı bu.
Bu takiye değil, ‘takiye’ nin de ‘takiye’sidir.
Başka bir deyimle ‘kontra’nın ‘kontra’sı…