Çocukluğunuzdan beri size bellettirildiği üzere mümkün olduğunca çevresine saygılı, devletine bağlı, milletine fanatik hayran, çalışkan, akrabasını bilen, dinine bağlı, orucunu aksatmayan, namazını cuma ve bayramlarda düzenli, vakit namazlarında ara sıra kılan ama tümünü kılamadığı için rahatsızlık duyan ve bunların yanı sıra çağdaş değerleri de benimseyen birisiniz. Yer sofralarından, taşra devlet okullarından alnınızın teriyle, beyninizin gücüyle, desteksiz bir yerlere gelmişsiniz. Helalinden ev, bark, araba sahibi olmuşsunuz. Abartısız, mütevazi bir yaşantınız var. Hiçbir camiaya mensup olmamışsınız, devletinize güvenmişsiniz. Helal ve kendinize yetecek kadar bir kazanç elde etmişsiniz. Allaha hamd ve şükür ediyorsunuz. Bir gün birileri geliyor devletinize dair bildiklerinizin yanlış olduğunu, milletinizin hiç de gurur duyulacak meziyetlere sahip olmadığını, çağdaş değerlere ulaşmaya çalışmanın yanlışlığını, dindarlığınızın bireysel, imanınızın şeyhsiz çarpık olduğunu kafanıza vura vura söylüyor ve sizden öne geçiyor. Siz artık, “tuzu kuru”, “halktan kopuk”, “statükocu” ve “Darbeci”siniz. “Değişimi yakalayamayan”, “çağdışı kalan” birisiniz. “Durun” diyorsunuz, haykırıyorsunuz, “Ben halktan biriyim, inançlıyım, ufak tefek günahları dışında imanlıyım. Hep bana öğretildiği üzere hareket ettim. Devletime sadığım, milletime bağlıyım. Ahlaklıyım. Asla çalmadım. Hak bildiğimden ayrılmadım, torpil yapmayı ar saydım!”
Kimse sizi dinlemiyor, duymuyor. Devletinizden, milletinizden ve kendinizden şüphe duyuyorsunuz. Yaşama olan bağlılığınız azalıyor, yavaş yavaş hayata küsüyorsunuz.
Bilmiyorum, belki yukarıdaki satırlar size uygun, belki de bu tiplerin eksikliklerini çok güzel ortaya koyup “Oh olsun!” diyenlerdensiniz. Kimin haklı veya haksız olduğunu tartışmak amacında değilim. Bir sorunu ortaya getirmek istiyorum. Daha önce birkaç kez işlediğim bu konuyu, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’la Mine Şenocaklı’nın pazartesi günü yaptığı röportajında okuduğum, Şenocaklı’nın, Arıbağan’a atfen şu öz ve özet satırları üzerine tekrar gündeme getirdim; “Türkler, 80 yıldır doğru bildiklerinin yanlış olabileceği iddiasıyla karşı karşıya… Ordu, laiklik, Misak-ı Milli tartışılıyor. Tarihinden övünç duyan insanlar, Dersim’den Ermeni meselesine kadar bir çok olumsuzluklarla yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu öyle bir yüzleşme ki travmatik olmaması mümkün değil. İşte bu yüzden kökünden koptuğunu hisseden bir Türkiye var ortada ona göre… Ve en az Kürt meselesi kadar çözülmesi zor olan bir Türk meselesi!”
Bugün Kürtçüler toplumun en dinamik kesimi. Hem entellektüel, hem ekonomik, hem kültürel alana hakimler. Moral değerleri yüksek. Uluslararası destek yanlarında… Devlete düşmanlar…
Bugün bağımlı Müslümanlarda (tarikat, cemaat halinde yaşayan, hocası, şeyhi olan) toplumun en dinamik kesimi. Hem ekonomik, hem kültürel alana ve medyaya hakimler. Devleti ele geçirme peşindeler…
Bugün ne devleti, ne toplumu, ne Anadolu’yu tanıyan, oturduğu İstanbul’dan ahkam kesen beynelminel bir kesim de var. Toplumun en dinamik kesimlerinden. Modayı, popüler yaşantıyı onlar belirliyor. Ahlak anlayışları ve inançları ile toplum dışılar, uçtalar. Devlet, millet umurlarında dahi değil. Her daim şenler…
Türkler ise yılgınlar.
Türkler ise yorgunlar. (Türk dediğim, Kürdüyle, lazıyla, Türkmeniyle kendini Türk hisseden ve Cumhuriyet dönemi toplumsal değerleri ile yetişmiş olan mütedeyyin orta sınıf, yani eski makul çoğunluk)
Kimseyi tenkid etmiyorum. Siyasi bir yazı da yazmak istemiyorum. İki konuya işaret etmek istiyorum;
1-Orta sınıf, makul çoğunluğun durumu -haklı veya haksız- toplumda gerçekten bir travma oluşturmakta ve hayati bir soruna sebebiyet vermektedir. Bir toplumun orta sınıfı, o toplumun en dinamik olması gereken kesimidir. Orta sınıf, orta direktir. Orta sınıfın travmasını nasıl önleyeceğiz?
2-Devletin yeniden organize edilmesi, toplumun yeni gelenekler üretmesi gereken bir değişim dönemindeyiz. Yeni Anayasa yapacağız, yeni değerlere sahip olacağız. Bu değişimi ağırlıklı olarak makul çoğunluk mu yapmalı yoksa şu sıralar toplumun en dinamik kesimlerini oluşturanlar mı?
Evet, makul, masum ve mağdur orta sınıf ne olacak?
Lütfen, siyasi kalıplardan kurtularak yorumlayın.
Bu vatan hepimizin.