Talat Atilla Öcalan test edildi! Değişim var! Tüm arşivi yaktılar! 'Tekbirlerle gömün beni!' |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva EGO İŞÇİLERİ |
Cengiz Altınsoy Benim güzel memleketim... |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Terör Eylemleri-İnsan Hakları-Hukuk Devleti
Terör eylemleri hukuk dışıdır. Hukuk düzenine meydan okuma şeklinde gerçekleşir.
Terör eylemlerinin en büyük muhatapları, çoğu kereler masum insanlar olabilmektedir. Terör örgütlerinin organize ettikleri bombalama, sabotaj, silahlı saldırı vb. eylemler, kitlesel ölümlere ve yaralanmalara sebep olabilmektedir. Mesela, masum çocuklar, yetişkinler, evlerinde uyurlarken, ibadethanede ibadet ederlerken bir terör eylemi gerçekleşiyor, bu masum insanlar katlediliyorlar. Benzer şekilde, yolda giden, işinin peşinde olan, okuluna derslere yetişmeye çalışan onlarca masum insan, bir bombalama eylemi ile katlediliyorlar.
Hukuk dışı gerçekleştirilen bu eylemlerle, masum insanların hayatları ve diğer çeşitli hakları zarar görüyor.
Bazen “vekâlet savaşları” adı altında yapılan işgaller, çatışmalar, onbinlerce insan öldürülüyor, milyonlarca insan, evlerini, barklarını, tarlalarını, takımlarını, yerlerini yurtlarını terk ederek göçe zorlanıyorlar. Dahası bu göçe zorlananlar, vekâlet savaşlarının yönlendirici aktörleri tarafından ters yüz ediliyorlar. II. Meşrutiyet döneminde (1914-1915) yaşanan iç çatışmalar neticesinde göç etmek zorunda kalan Ermeniler için, “Ermeni Soykırımı” diyenler, Irak’tan, Suriye’den, Afganistan’dan göçe zorlayanlar için, bir çift kelam etmemektedirler.
Bir kişi kalkıp, terör eylemlerinin ve bu eylemler sebebiyle onbinlerce insanın, canice katledilmelerinin, düzenlerinin bozulmasının haklılığını, meşruiyetini nasıl ileri sürebilir?
Bütün bu sebeplerden dolayıdır ki, terör eylemlerinin gerek iç hukukla, gerekse uluslararası hukukla bağdaşırlığından söz edebilmek mümkün değildir.
Çoğu terör suçları, esasen insanlığa karşı gerçekleştirilen suçlardır. Kısaca, mağdur ve mazlum insanların insan haklarının yok edilmesidir.
Bir devletin terör örgütlerini ve eylemlerini desteklemesi, hukuk devleti, insan hakları ve demokrasiyi rafa kaldırması demektir.
Terör eylemlerinin hukuki zeminde savunmak, zulme, adaletsizliğe, katliama adalet kıyafeti giydirmek, adaleti yok etmek demektir. Adalet ile zulüm, şeytan ile melek kadar zıttırlar. Zulme adalet namının verilmesi, hakikatin ters yüz edilmesi, şeytanın melek suretinde gösterilmesi çabasıdır. Bunun hakikat nazarında kabulü mümkün değildir.
Hak haktır, hakkın büyüğüne küçüğüne bakılmaz. Bir hakka, nereden saldırı gelirse gelsin, kim yaparsa yapsın, hak gaspı meşrulaştırılamaz.
Bizim kültürümüzde bir insanı haksız yere öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir. Bu sebeple, bizim adalet, insan hakları ve medeniyet tasavvurumuzla terörün bağdaştırılması mümkün değildir. Medeniyet ve kültürümüzün ruhunu ve mayasını, “insanı yaşat ki, devlet de yaşasın” anlayışı teşkil etmektedir. Bu anlayış, terörü mutlak olarak reddeder.
NATO’nun Amaçları ile Terörizmin Bağdaşırlığı
Terör meselesi NATO’nun amaçları bağlamında tahlil edildiğinde, terörizm, terör örgütlenmeleri ve eylemleri ile NATO’nun amaçlarını bağdaştırabilmek mümkün değildir.
NATO, esasen bir GÜVANLİK örgütüdür. Amacı, üyesi olan ülkelerdeki güvenlik sorunlarını, BM amaçları ile uyumlu olarak barışçıl yollarla ortadan kaldırmaktır.
Terörizm, üç yönden NATO’nun yazılı resmi amaçları ile uyumlu değildir.
Birincisi, ülkelerin güvenliklerini tehlikeye düşüren önemli faktörlerden biri de terör eylemleridir. NATO, teröre meşruiyet sağlayıcı değil, terörü ortadan kaldırıcı ya da önleyici yönde bir misyona sahiptir. Bu sebeple, terör ile NATO’nun amaçları bağdaştırılamaz.
İkincisi, NATO’nun amacı, BM Kanununda öngörülen amaçlarla uyumlu olarak barışçıl çözümler geliştirmek, bu yolla bölgesel barışa katkı sağlamaktır. Terör eylemleri bu amaçla da uyumsuzdur. Çünkü terör, barışçıl bir çaba değil, küresel, bölgesel ya da ülkesel barışı tahrip etmeyi amaçlayan hukuk dışı bir yoldur.
Üçüncüsü, NATO’nun amaçlarının ruhunu ve omurgasını, demokrasi, hukukun üstünlüğü, bireysel haklar, çoğulculuk, hürriyet vb. değerlerin yaşatılması teşkil etmektedir. Terörün, bu değerlerle uyumluluğu da kesinlikle mümkün değildir. Hukuku reddeden, insan haklarını tahribe yönelen, meşru demokratik yönetimlere meydan okuyan terör yapılanmaları ve eylemleri bu değerlerle yüzde yüz çelişmektedir.
NATO Üyeliğinin Terörü Dışlayan Amaçları
NATO, üyelerinden bağımsız bir örgütlü yapı değildir. NATO Andlaşması ile üyelerin politikaları disipline edilmesi ya da üyelerin Andlaşmaya bağlılığının sağlanması amaçlanır.
NATO Andlaşması ile üyelere emredilen, terörden uzak olmak, insan haklarını korumak, hukukun üstünlüğünü tesis etmek, hürriyet rejimini yaşatmak, bütün politikaları bu değerler zemininde demokrasi içinde gerçekleştirmektir.
NATO’nun her bir üyesinin, bu amaç ve değerlerle çelişen politika ve uygulamalardan mutlak olarak kaçınmaları gerekir. Aksi halde, NATO’nun amaçlarının hayata aktarılması mümkün olmaz ya da üyeleri NATO’nun amaçları haricine çıkmış olurlar.
NATO Üyelerinin Terörle ve Terörizmle Olan İlişkileri
NATO Andlaşmasında esasen terörü dışlayan, reddeden bütün hükümler mevcuttur.
Gel gelelim fiili pratiklerin hiç de NATO Andlaşması ile uyumlu olduğu söylenemez.
NATO’nun baş aktör üyesi Amerika’dır. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, çoğulculuk, hürriyet gibi değerlerin en büyük koruyucusu ve yaşatıcısı olarak bilinen Amerika, NATO üyesi olarak çoğu terör eylemlerini bizzat ya da dolaylı, perdeli olarak desteklemekte, bazen de bizzat sevk ve idare etmektedir.
Bunun misallerine önceki yazılarımızda temas etmiştik. Türkiye ile alakalı olana kısaca tekrardan temas etmek istiyorum.
Amerika, resmi olarak terör listesinde olduğunu söylediği PKK’yı yıllar yılı dolaylı olarak destekledi. Bu destek diğer NATO üyesi ülkeler tarafından da tamamlandı.
Amerika, Suriye’de PKK’nın mutlak uzantısı olan PYD/YPG terör örgütlenmesini bizzat kurarak organize etti ve etmeye devam ediyor.
DEAŞ gibi İslâmî görünümlü ama İslâm’ın temel değerlerini yıkan bir örgütü kurdu. Amaç, hem Suriye’de petrol bölgelerine hükmetmek, hem PKK’nın mutlak uzantısı olan PYD/YPG terör yapılanmasının kurulmasına meşruluk sağlamaktır.
PKK da, PYD/YPG de, DEAŞ da mutlak olarak terör yapılanmalarıdırlar.
Bahusus PKK ile PYD/YPG doğrudan Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden, zarar veren terör yapılanmalarıdır. Özellikle son 40 yıldır PKK’nın Türkiye’ye verdiği maddi ve manevi zararın hesabını yapabilmek mümkün değildir.
Güya Türkiye sözüm ona kendisini NATO üyesi olarak güvenlik şemsiyesi altına emanet etmiş görünmektedir. Oysa Türkiye’ye yönelik en büyük güvenlik tehdidi, NATO’nun bütününü sevk ve idare edebilecek güç ve etkinliğe sahip Amerika tarafından gelmektedir.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği müracaatına ilişkin konuyu, 28.06.2022 günü Madrid’de Türkiye, İsveç, Finlandiya ve NATO yetkililerinin görüşmeleri sonrasında hazırlanarak kabul edilen Üçlü Muhtıra öncesini ve sonrasını ayrı ayrı değerlendireceğim.
Üçlü Muhtıra Öncesi Dönem
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusu, ilk defa Türkiye’ye terör konusunu etkili bir şekilde gündeme getirme fırsatı verdi.
Türkiye net bir tavır takınarak, İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’ye karşı terör eylemleri gerçekleştiren PKK ve PYD/YPG örgütlerine yönelik destekleyici politikalarını gerekçe göstererek, bu uygulamalar NATO’nun amaçları ile uyumlu olmadığını gerekçesi ile bu ülkelerin üyelik müracaatını veto edeceğini açıkladı.
Türkiye’nin bu net tavrına rağmen, özellikle İsveç’te PKK ve PYD/YPG terör örgütleri göstere göstere bu ülkenin sokaklarında eylemlerini sürdürmeye devam etmiştir. Söz konusu eylemlerin benzerleri sadece bu ülkelerle de sınırlı kalmadı, Almanya’da, İtalya’da ve diğer NATO üyesi ülkelerde de sergilendi. Hiçbirisi bu eylemlere mani olmadılar.
Kısaca NATO üyelerinden birine karşı gerçekleştirilen ağır terör eylemleri, bizzat bu örgütün çoğunluk üyeleri tarafından desteklenerek, himaye edilerek, hatta organize edilerek, NATO Andlaşması esaslı bir şekilde ihlal edilmektedir. Bir diğer ifadeyle, artık Türkiye’den başka, NATO Andlaşmasını takan, kendisi için bağlayıcı sayan bir üye ülke kalmamıştır.
Türkiye’nin, terör örgütleri ile ilişkili uygulamaları sebebiyle Finlandiya ve İsveç’in üyeliğini NATO amaçları ile birebir uyumlu olarak meşru bir şekilde veto etmesi, başta ABD olmak üzere Türkiye’nin aleyhine işleyen terör örgütlerini ve eylemlerini görmezden gelen, çoğu kereler dolaylı olarak destekleyen NATO’nun diğer üyelerinin zoruna gittiği görülüyor.
Türkiye esasen bu veto yetkisini kullanarak, başta Amerika olmak üzere sair üyelerin, NATO’yu terör örgütlenmelerinin ve eylemlerinin koruyucusu misyonu ile bütünleştiren uygulamalarını meşrulaştırıcı yöndeki oyunlarına çomak sokmuş olmaktadır.
Türkiye’nin bu vetosu, aslında demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, çoğulculuk, hürriyet gibi değerlerin koruyucusu misyonunu üstlenen NATO’nun korumayı üstlendiği bu insani değerleri yok edici uygulamaları gerçekleştirmekten imtina etmeyen büyük üyelerinin yüzlerine ŞAMAR gibi vurması mahiyetini taşımaktadır.
Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye aleyhine faaliyet gösteren kanlı terör örgütlerini himaye eden, destekleyen, onlara meydanı bırakan uygulamalarını veto ederek, aslında başta Amerika’ya mesaj vermektedir. Bu veto aslında, sadece bu iki ülke ile sınırlı değildir. İsveç ve Finlandiya’nın terörle içli dışlı ilişkilerine rağmen NATO’ya almak için bütün çabaları ortaya koyan diğer üye ülkelere de yöneliktir.
Amerika ve diğer NATO üyelerinin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları vd. değerleri çekinmeden pervasızca istismar ederek, bütün bu değerleri yok etme pahasına terör örgütlerini himaye etmeleri, bu ülkelerin çirkef ve vahşi yüzlerini ortaya koymaktadır. İnsan hakları, hukuk devleti kılıfı altında, bu değerleri yok eden uygulamaları teşhir olunmaktadır.
Gerçi Türkiye dışındaki NATO üyelerinin uygulamaları, medeniyet telakkilerinin temel ilkelerinden biri olan sosyal Darwinizmle uyumludur. Bu ülkeler, hem bütün haksız ve gayrı insani uygulamalarına dayanak teşkile den sosyal Darwinizm’in mahiyetini gizliyorlar, hem de adaleti, hukuku, insan haklarını yok eden salt menfaat eksenli uygulamalarını, insan haklarının tek savunucusu pozisyonuna bürünerek savunuyor görünüyorlar.
Kısaca belirtmek gerekirse, artık mızrak çuvala sığmıyor. Sosyal Darwinist politika ve uygulamalarla, bir yandan her türlü terör örgütlenmelerini ve eylemlerini, güçler mücadelesi adına meşrulaştırarak her türlü hukuksuzlukları yapıyorlar. Yani, bunlar, terör, gasp, işgal vb. her türlü yolu meşru görüyorlar. Öbür yandan da, bütün bu yöndeki uygulamalarla, insan hakları, hukukun üstünlüğü, adalet vb. değerleri yok ediyorlar.
Sosyal Darwinist ve mutlak menfaat eksenli politika ve uygulamalarla, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün bağdaştırılması mümkün değildir. Bunlardan her ikisinin bir arada bulunmasına eskiler “cem-i zıddeyn” derler. Yani, buna iki zıddın mutlak olarak yüzde yüz bir arada bulunması da denir. Tıpkı, bir kağıdın yüzde yüzünün hem siyah hem de beyaz olduğunu iddia etmek gibi bir şeydir bu. Esasen böyle bir şey hakikatte mümkün değildir.
Benzer şekilde, hem terör örgütlerini organize edip, onların katliamlarına ortak olmak, hem de insan hakları ve hukuk devletini savunmak tutarsızdır. Bu ikisinin bir arada bulunması mümkün değildir. Bir devlet böyle bir iddiada bulunuyorsa, terör örgütleri ve eylemleri ile bütünleşerek, insan haklarını hayasızca istismar ediyor, her türlü haksızlık ve hukuksuzlukları, adalet, hukuk devleti, insan hakları kılıfı altında meşrulaştırmaya çalışıyor demektir. Katilin, katledilenleri, adalet ve hukuk devleti namına suçlaması gibi bir durum bu.
Aslında, NATO, kurulduğu günden bu yana aynı misyona sahipti. Yani, fiilen güçlü olan üyelerin temel amaçları, BM kanununda belirtilen barış ve güvenliği sağlamak değildi. Bu ülkelerin asıl amaçları, NATO Andlaşmasına koydukları, barış, hukukun üstünlüğü, insan hakları vb. meşruiyet sağlayıcı amaçları istismar ederek, salt menfaat eksenli sosyal Darwinist politika ve uygulamaları gerçekleştirmekti. Türkiye, yıllar yılı, NATO’nun içinde yer aldığı halde, bu politikaların mağduru olarak, bu ikiyüzlülükleri, münafıklıkları, hak istismarcılıklarını yüzlerine vurdu ama pek kaale alan olmadı.
İlk defa, Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği vesilesiyle, ikiyüzlülerini yüzlerine veto silahıyla etkili olarak dile getiriyor. Ama maalesef aşırı derecede aymaz, utanmaz, sıkılmaz, pervasız oldukları için, Türkiye’yi bu haklı vetosundan vaz geçirmek için türkü entrikaları, zorlamaları yapmaktan da imtina etmiyorlar. Yaptıkları en üst düzeyde YÜZ KARASI ve YÜZ KIZARTICI olduğu halde, zerre kadar yüzleri kızarmıyor.
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 35020 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |