Evet, beklediğimiz ama aklımıza getirmek istemediğimiz olay oldu. Suriye sınırındaki Akçakale ilçemize düşen top mermisi 5 vatandaşımızın ölümüne sebep oldu ve Suriye ile 2’inci defa sıcak savaş riski ile karşı karşıyayız.
Henüz düşürülen ve 2 pilotumuzu şehit eden uçağımıza ne olduğunu, nasıl olduğunu, uçağımızı kimin düşürdüğünü, olayın arkasında sinsi birilerinin olup-olmadığını, asıl maksadın ne olduğunu anlamadan yeni bir türükle karşı karşıyayız. Top mermisinin kazayla mı yoksa kasıtlı mı düştüğünün muhakkak ki önemi var ama asıl önemli olan sonucu: Bu olay bir Türkiye-Suriye savaşına yol açar mı?
Bu yazıyı Akçakale’ye bombanın düştüğü Çarşamba akşamı yazıyorum. Yarın sabah büyük ihtimalle TBMM’ye Suriye tezkeresi de gelecek. Partilerin ne karar alacaklarını henüz bilmiyorum. İlk düşüncem şu; Eğer, tezkerenin anlamı; gerekirse, ihtiyaç duyulursa Suriye ile savaşmaksa buna “Evet” demek lazım. Sorumluluk Hükümetindir. Savaşmak bir zorunluluk ise Hükümetin karar verebilme hakkı olsun. Gerçi bu Başbakan ve Dış İşleri Bakanı’nın bu konularda pek makul kişiler olduklarını sanmıyorum ama yine de halkın yetki verdiği bu Hükümete bu sorumluluğu vermek gerekir her halde…
Ben savaş yanlısı asla değilim. Hele Suriye ile savaşın kesinlikle çok kötü neticeler vereceği için yanlış olduğuna da inancım tam ama yine de 5 vatandaşımız öldüğü için savaş yetkisinin Hükümete verilmesi gerektiği yorumunu yapıyorum. İnşallah bir savaş çıkmaz, inşallah bizimkiler şimdiye kadar olduğu gibi Suriye konusunda macera peşinde olmazlar.
Yukarıdakiler ilk aklıma gelenler. Kafamdaki bazı şüpheleri de sizinle paylaşayım.
Esat bizimle savaşmak ister mi?
Hayır. Muhaliflerle dahi savaşmakta zorlanan Esat neden bir de bizim askerimizi, silahlarımızı karşısına alsın?
Bizim savaşa girmemizi kim ister?
Belki İran, ama kesinlikle İsrail. Birkaç ay sonra da, yani başkanlık seçimleri sonrası da ABD. Suudi Arabistan ve Katar’ı saymaya gerek var mı?
Peki, Başbakan ve Dış işleri Bakanı şimdiye kadar bu konuda yeterince sorumlu davrandılar mı?
Hayır.
Bundan sonra davranırlar mı?
Zor. Az bir ihtimal.
Tezkereye “Evet” dersem onların sorumsuzluk ve maceracılıklarından ben de bir milletvekili olarak sorumlu olur muyum?
Evet, olurum…
Kalkar, “Biz savaş istemiyoruz fakat ülkemizin güvenliği için tampon bölge oluşturmamız elzemdir” gerekçesini öne sürüp sonuçta savaşla sonuçlanacak bir iş yapabilirler. Savaşta Esat ve Suriye ile sınırlı kalmaz. Yarın, Lübnan, Irak tüm Ortadoğu’ya dalarız. Kim için, ne için?
Ayrıca, gerekiyor ise savaşmak durumu varsa yani bize bir saldırı varsa zaten tezkereye dahi gerek duymadan mukabele etmek gerekir. Zaten biz de yoğun top ateşi başlatmışız. Dolayısı ile benim gerekli koşullarda savaşmak koşuluyla tezkereye “Evet “ dememin anlamı yok…
Diğer yandan Tayyip Bey hiçbir önemli konuda devlet adamı olamadı. Hiçbir uluslararası sorunda, AB, Ermeni, İsrail, Fransa’ya ambargo, Irak gibi hiçbir konuda başarılı olamadı. Bu sefer de olamaz. Dolayısı ile tezkereyi onaylamamın gereği yok düşüncesi de aklımdan geçmiyor değil…
Yazımı şimdi sizlerle paylaşmak üzere gönderiyorum. Sabah ola, hayır ola diyorum. Sorumluluğum ve kafa karışıklığımdan dolayı uyuyabilirsem sabah tekrar değerlendireceğim. Allah hayırlısını versin.