Geçen yazım hatırlarsınız ekonomi, yerel siyaset (Tayyip Erdoğan eleştirisi) ve Norveç olayı gibi üç farklı konuyu içeriyordu. Genellikle çok yerinde ve çoğunlukla Norveç olayı ile ilgili yorumlar aldım. Hatta galiba yerel siyasete bu sefer biri dışında değinen yorum da yoktu. Hayret ettim… Norveç hadisesi ile ilgili yorumlarınız ise haklı olarak batı sisteminin ve özellikle kapitalizmin sorunlu olduğunu vurguluyordu ve gerçekten çok seviyeliydiler. Teşekkür ederim.
Norveç’deki katliamı konu alan medyadaki diğer yazar ve yorumcular da bizim yorumcularımızın yaptığı gibi derin bir sistem eleştirisine girişmişler, özellikle batının İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı politikalarını eleştirmişlerdi. Doğrudur Avrupa ülkelerinin bir çoğunda İslama ve doğu kökenli yabancılara karşı tavır politikacılar tarafından hatta bazı uygulamaları ile hükümetler tarafından geliştiriliyor. Hatta ve hatta bunlar kişi hak ve özgürlükleri veya basın özgürlüğü adına yapılıyor. Ancak, ben bu noktada sormak istiyorum; Batının bir özeleştiri yapması zamanı geldiği, kapitalizmin sıkıntıda olduğu doğru. Peki biz ne yapmalıyız?
Biz hem doğulu ve yabancı hem de çoğunluğu itibarı ile Müslüman bir toplumuz. Katliamı gerçekleştiren Anders B. Breivik’te yaptığı açıklamada doğrudan bizi, yani Türkiye’yi hedef almış ve haritamızla oynamış, Ergenekon davasına dahi değinmiş. Evet, suç onlarda ama muhakkak ki bizim de hatalarımız var. Bizim Müslüman ve doğulu bir yabancı toplum olarak yanlışlarımız nelerdir? Örneğin İslamiyeti biz yeterince doğru tanıtıyor muyuz? Daha doğrusu biz islamiyeti yeterince biliyor ve yaşıyor muyuz? Batı uygarlığını yeterince biliyor muyuz? Biz üzerimize düşeni yapıyor muyuz? Biz bu katliam dolayısı ile sadece kapitalizm eleştirisi yaparak yetinemeyiz. Yetinmemeliyiz…
***
Yazmayacaktım ama bu hafta başı tarafta Neşe Düzel’in Bengi Yıldız ile yaptığı Demokratik Özerkliği konu alan açıklamalarını okuyunca dayanamadım; Bengi Yıldız, demokratik özerkliğin ne olduğunu açıklayamamış, coğrafya veya nüfus esaslı olduğu konusunda boş laflar etmiş. Taraf yazarları Ahmet Altan ve Melih Altınok sonraki günler Bengi Yıldız ve BDP’lileri eleştiren yazılar yazdılar ve “Bu ne garip özerklik ilanı! Açıkladığınız demokratik özerkliğin içini doldurun biz de sizi destekleyelim” anlamında yazılar yazdılar.
Bana göre sorun demokratik özerkliğin içinin doldurulup-doldurulamamasında değil, niyette… BDP’nin niyeti önce demokratik özerkliği kullanarak yumuşak bir geçişle idari otorite oluşturup muhtemel karmaşayı önledikten sonra bağımsızlık talep etmek. Ben BDP zihniyetinin asla Türkiye ile birlikte olmakta olduğunu düşünmüyorum. Zaten sürekli düşmanlığı artırıcı politikalar izliyor ve söylemler geliştiriyorlar. Dolayısı ile demokratik özerkliğin içinin doldurulması değil niyetlerinin ne olduğu önemli…
***
Hırsız gece karanlığında altın-gümüş parçaları götürmek üzere kiliseye girmiş. Karanlıkta korka korka ilerlerken garip bir ses duymuş “Tanrı seni görüyor, İsa seni izliyor” Korkudan tüyleri diken diken olmuş altına kaçırmış. Bir süre olduğu yerde kalmış sonra kımıldayınca aynı sesi yine duymuş; “Tanrı seni görüyor, İsa seni izliyor” Yine dakikalarca olduğu yere çökmüş, kımıldayamamış… Birkaç kere bu olay tekrarlanınca el fenerini açmış korkuyla etrafı kolaçan etmiş. İlk gördüğü kocaman gözlerle kendisine bakan bir papağan olmuş. “Sen mi konuşuyordun? “diye bir az rahatlayarak sormuş. “Evet” demiş papağan. Hırsız iyice rahatlayarak hatta azıcık ukalaca tekrar sormuş; “Yani beni gören Tanrı sen miydin?” Papağan “Evet” demiş “Ben Tanrı ama İsa doberman”
Yorumlar size ait…