Bu hafta, geçen hafta gibi değil, yazılabilecek, yorumlanabilecek çok şey vardı. Japonya’da ki depremi, deprem sonrası nükleer reaktörün radyasyon sızdırmasını ve tüm dünya için tehlike oluşturmasını ilk sıraya koyuyorum. Çünkü, bilim adamlarının dediği doğru ise deprem 1 milyar 500 milyon ton dinamitin (hayalinizde canlandırabilir misiniz?) patlaması sonucu açığa çıkacak enerjiye eşit bir enerji açığa çıkarmış ve bu Hiroşima’ya atılan atom bombasının açığa çıkarttığı enerjinin yaklaşık 33.000 katı imiş. Bu 9’luk deprem bir yana Fukuşima Nükleer Santrali’nde ortaya çıkan sızıntı ise belki de dünya için bir dönüm noktası olacak. Bundan sonra nükleer enerjiden vazgeçilir mi? Bence çok zor ama konu, daha da hassaslaştı. Nükleere karşı olanların sayısı artacak ve dayanakları güçlenecek.
Hem nükleere karşı çıkmak istiyorum hem de Türkiye’nin enerjideki çaresizliğini biliyor ve susuyorum. Karar mevkiinde olsam üzerimde ki hem insani hem de siyasi sorumlulukla çok zorlanırdım. Enerji için yılda 50 milyar dolara yakın dışarıya para veriyoruz. Parasal yanı dışında bir de enerji bağımlılığımız var. Diğer yanda çözüm olarak gösterilen nükleer santraller felaketlere yol açabiliyor. Gel de huzur içersinde karar ver!
Taraf’ın Wikileaks belgelerini yayınlamaya başlaması da çok önemli bir konu. Şimdiye kadar yayınlananlarda bir şey yoktu ama seçime doğru seçmeni ve seçimi etkileyecek bilgiler faş edilebilir. Medya müthiş bir silah… ABD’nin Türkiye yetkililerinin gönderdikleri bu belgelere bakıp kimse “Amerika şunu biliyor, bunu şöyle sanıyor” demesin. Bunlar ABD’nin değil, ABD Misyon’unun bilgileri. Türkiye’ye ait bilgilere bizim büyükelçilerimiz ne kadar haiz ise benzer bir durum geçerli. Yani ABD’nin belli birimlerinin buradaki adam veya anlaşmalarını misyon bilmeyebilir. Dolayısı ile yorum yapılırken daha dikkatli olunmalı.
Üzerinde çok düşünmemiz çok tartışmamız gereken bir konu da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ki gelişmeler. Libya’ya müdahale kararı alınması sizce ne anlama geliyor? Daha önce bölgedeki gelişmeleri “demokrasi ve özgürlük talepleri” olarak değerlendirenler bir az daha dikkatli bakmalılar. Özgürlük ve demokrasi taleplerinin olduğu kesin ama bunu kullananlar, en azından kullanmak isteyenler de var. Uyumayalım. Biz Türkiye olarak bu konuda kullanıldık ve meseleyi henüz anlamadık. Başbakan ve Dış işleri Bakanımız henüz olaya vakıf olamadılar. Tayyip Beyin Libya’ya müdahaleye şiddetle karşı çıkmasından beri henüz iki hafta dolmadı; ABD, İngiltere ve Fransa müdahale hazırlıklarına başladılar. Kaddafi ise, durumu anladı ve ateş kes ilan etti ama taşlar yerinden oynadı bir kez…
Neyse, bu tatil günü fazla ciddileşmeyelim, bir fıkra anlatayım:
Soğuk bir kutup gecesinde yavru kutup ayısı annesine yaklaşmış,
“ Anneeee, ben kutup ayısı mıyım?” diye sormuş.
“Evet oğlum.” Diye cevap vermiş anne ayı.
“Peki anneee sen de kutup ayısı mısın? “Evet oğlum”
“Peki anneee babam da kutup ayısı mı?”
“Tabii ki oğlum”
“Peki anneee dedem, dedemin dedeleri falan hepsi kutup ayısı mıydı?”
“Evet oğlum hepsi kutup ayısıydı”
“ Yani sülalemizde bi karışıklık falan yok değil mi anne?”
“Yok tabi oğlum hepimiz kutup ayısıydık, niye soruyorsun?”
“Üşüyorummmm anneee... Üşüyorummmmm!..”
Evet , Büyüklerimiz bizim de “ileri demokrasi” ve “bölgesel güç” olduğumuzu söylüyorlar ama üşüyoruz, hanımlar, beyler üşüyoruz…