O Yazar da Gidecek mi?
Sizinle çok ilginç bir bilgi paylaşacağım. Olay dedikodudan öte, salt gerçek. Ama konunun nazikliğinden ötürü şimdilik dillendirilmiyor. Ama yakında bu olayın gürültüsünü daha yakından duyacaksınız.
Olay şu: Yaşı kemale ermiş çok ünlü bir gazeteci, en az kendisi kadar ünlü ve yakın arkadaşının kızıyla beraber yaşıyor.
Bunda ne var diyebilirsiniz. Ama şuradan bakın: Kızınız yaşında bir bayanla berabersiniz ve beraber yaşadığınız o kız aynı zamanda sizin en yakın arkadaşınızın da kızı. O çok ünlü gazeteci halen büyük bir gazetenin yazarı. Beraber olduğu kızın babası da aynı gazetenin yazarı.
Ve bu birlikteliğe canı en çok sıkılan iki kişi var. Biri; mazbut yaşantısıyla bilinen ve özellikle ahlaki konularda taviz vermeyen o büyük gazetenin genel yayın yönetmeni, geminin kaptanı. Diğeri de kızının en yakın arkadaşıyla yaşadığı beraberliği çaresizce seyreden ünlü gazeteci baba.
Çift, en son The Marmara’da el ele görüldü.
Olayın taraflarının ismini şimdilik açıklamayacağım.
İstifa furyası yaşanan o gazeteden arkadaşının kızı ile yaşayan o yaşlı yazar da gidecek mi? Bekliyorum!
İstemihan Talay gizlice Köşk’e neden çıktı?
Kamuoyunda ‘Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’ olarak bilinen yasa CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. CHP ve bazı legal güç unsurları, Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nun Anayasa Mahkemesi’nden dönmesi için özel bir çaba harcıyor. Anayasa Mahkemesi, “Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıldır” derse, siyasette tüm kartlar yeniden dağıtılacak. CHP’nin yürüttüğü stratejiye göre; Anayasa Mahkemesi üyelerinin önemli bölümünü atayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül aktif olarak devreye girerse, Anayasa Mahkemesi bu kararını bozar. CHP’liler her nedense, bu kararın bozulacağından fazlasıyla eminler. Birazdan yazacağım gizli görüşmeyi (En azından kamuoyuna açıklanmayan) tüm bu yazdıklarımın perspektifinde değerlendirebilirsiniz.
Bu konuda Cumhurbaşkanı Gül’ün tavrını öğrenmek için bir süre önce eski bakanlardan İstemihan Talay, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le görüştü. İstemihan Talay AKP’nin Cumhurbaşkanı’nın görev süresini bir daha seçilmemek üzere 7 yıla çıkaran yasanın mahzurlarını Gül’e anlattıktan sonra sözlerini şöyle bağladı, “Sayın Cumhurbaşkanım, zaman zaman size itirazlar olsa da, diğer isimleri göz önüne aldığımızda sizin Köşk’te olmanız Türkiye için de kıymetlidir.”
Eski Bakan’ın sıcak yaklaşımlarına rağmen temkinli tavrıyla bilinen Cumhurbaşkanı Gül’ün yanıtı Talay’ı ikna etmekten uzaktı. Gül, “Anayasa Mahkemesi’nin kararları bağımsızdır. Bu konuda her hangi bir görüş bildirmem, ya da bir telkinde bulunmam söz konusu olamaz. Şahsımla ilgili değerlendirmelerinize de teşekkür ederim” dedi. Tabiri caiz ise Cumhurbaşkanı Gül, Anayasa Mahkemesi üzerinde PR yapmayacağını diplomatik bir dille Talay’a aktardı.
Devlet kin tutar mı?
Neredeyse her iktidar döneminde, “Siyasi otoriteden güç alan bürokratların astlarına karşı yaptıkları haksızlıklara” tanık olduk. Bürokrasi, bazen siyasi otorite, bazen kişisel egolar, bazen de Kanun Hükmündeki Kararnameleri kullanarak yıllarca devlete hizmet etmiş memurlarının üzerine nükleer başlıklı füzeler yağdırdılar.
Yazılı olmayan kural bu iktidar döneminde de değişmedi. Anlatayım;
Dr. Nihat Tosun Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimiyken aynı hastanenin şefi olan Dr. Hasan Yıldırım’la arası bozulur. Tosun bir süre sonra Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın emriyle Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı’na atanınca başhekimliği döneminde kavga ettiği Dr. Hasan Yıldırım için çile günleri başlar. Doktor Hasan Yıldırım önce açığa alınır. Müfettiş raporları Yıldırım’ı haklı bulunca Yıldırım görevine iade edilir ama bu sefer de Ankara Onkoloji Hastanesi’ne tayini çıkartılır. Bununla yetinilmez ve kliniğinde 20 olan yatak sayısı 10’a düşürülür! Bitmedi! Yıldırım’ın ameliyat ettiği hastaların tamamı telefonla aranarak Doktor Yıldırım’a ait bir şikayetleri olup/olmadığı ısrarla sorulur. 2,5 sene boyunca Dr. Yıldırım’dan hiçbir şikâyeti olmayan bir hasta aniden, “Evet, şikâyetçiyim” der. Sözün özü; Dr. Hasan Yıldırım’a hem bakanlık, hem de çalıştığı hastane yetkilileri tarafından tam bir cehennem azabı yaşatılıyor. Buradan bakanlık yetkililerine sesleniyorum; Hasan Yıldırım’ın bir suçu varsa bunların ortaya çıkarılması sizin göreviniz. Bunu da sonuna kadar yapın ama şimdiye kadar yapılan uygulamalara bakıldığında buram buram kişisel husumet kokuyor. Bakanlık her şeyi bu kadar araştırmaya meraklıysa onlara önerim; hastanede kliniklerle iletişim kuracak asansör dahi yokken tanesi 4-5 milyon dolara ameliyat robotu almak neyin nesi diye baksınlar. Bu robotların ödeneğinin Hudutlar Sahiller Genel Müdürlüğü’nden karşılandığı da konuşuluyor.
Nasıl, kaça, kimden ve niye?
Bitmedi!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…