11 Şubat 2018 günü, rahmetli Nezih Demirkent’in 17. ölüm yıldönümü idi.. Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanlarından olan Nezih ağabey, İstanbul Aşiyan mezarlığındaki mezarı başında anıldı..
Gazeteciler Cemiyeti, bu münasebetle şu mesaj yayınlamıştı:
“Günümüzde medyanın içinde bulunduğu bunalımda gazetecilerin birlikteliği ve dayanışma içinde olmaları konusunda önemli adımlar atan Nezih Demirkent’i anımsamadan edemiyoruz. Demirkent?, yalnız Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin değil Türkiye’deki bütün gazetecilerin ağabeyi?, sorun çözücüsü, koruyucusu ve kollayıcısıydı. Bu nitelikleriyle genci, yaşlısıyla bütün gazetecilerin Nezih ?Demirkent'e şükran borçlu olduklarını düşünüyoruz.
Nezih Demirkent’ten sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde görev üstlenen Yönetim Kurulları onun çizdiği yol haritasını titizlikle izliyorlar. Çok sayıda gazetecinin cezaevinde bulunduğu, meslekte işsizliğin büyük boyutlara ulaştığı günümüzde Nezih Demirkent’in eksikliği her gün biraz daha belirgin olarak karşımızda duruyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Nezih ?Demirkent'in adını koyduğu Bağımsız Bağlantısız Gazeteciliği ödün verdirmeden sürdürmeye kararlıdır.”
Evet, Cemiyetimiz yukarıdaki tespitlerinin hepsinde haklıdır.. Bunalım içindeki medyanın yandaş olmayanları cezaevlerindedir veya işsizdir.
Demirkent, benim de Türk basınında en yakından tanıdığım ağabeylerimden biri idi.. Onu, gazeteciliğe başladığım 1955 yılında tanımıştım.
Gazeteciler Cemiyetince adına ödüller konulan eski başkanımızı daha ayrıntılı anlatabilmem için Ben Spor Yazarı İken isimli kitabımda(*) kendisine ayırdığım sayfalardaki satırlara başvurayım:
“Benim Yeni Sabah gazetesinde spor yazarlığına başladığım 1955 yılında, servis şefimiz Ali Oraloğlu idi.. Spordaki diğer arkadaşlar Erol Kaner, Yılmaz Özgen, Tuncay Erdölen, Okan Gezer, sonradan artist olup sinemayı seçen Aydemir Akbaş, Basketbol yazarları Yalçın Granit, Yalçın Okaya, karikatürist Altan Erbulak’tı.
Nezih Demirkent ise o sıra Çemişkezek’te askerliğini yapıyormuş.. Kendisini ben henüz görmemiştim ama sık sık telefonda sesini duyuyordum. Çünkü Ankara'dan telefonla arar haber yazdırırdı. Genellikle ben konuşur, haberini yazardım..
İşte onlara bir örnek.. Tarih 26 Eylül 1956, Yeni Sabah'ın spor manşeti: Yaşar Doğu'nun Demeci: "Allahın Emriyle Serbest Güreşte Şampiyon Olacağız" Ankara, (Nezih Demirkent telefonla bildiriyor).
Bir süre sonra, Nezih ağabeyin Çemişkezek'teki birliğinden İstanbul, Ordu Spor Bürosuna tayini çıktı.. Bu sayede gazeteye de gelmeye başladı ve ben de kendisini görmüş oldum. İri cüsseli, babacan biri idi.. Hem askerliğini yaptı, hem de Yeni Sabah'ta spor istihbarat şefimiz olarak görevini sürdürdü.
Bana şu anda deseler ki, “bir gazeteci tipi çiz ve kelimelerle ve anlat”.. Çizip anlatacağım resim, Nezih Demirkent'ten başkası olamaz..
Ben bu meslekte onun kadar işinin hastası biriyle ne karşılaştım, ne gördüm, ne de duydum.
Hani derler ya, «Hasta Fenerli, damarını kessen kanı Sarı-Lacivert akar..» veya «Hasta Beşiktaşlı, damarını kessen kanı Siyah-Beyaz akar, hasta Galatasaraylı, damarını kessen kanı Sarı-Kırmızı akar..»
Ben de derim ki, «Nezih Demirkent'in damarını kesseniz kan değil mürekkep akar..»
Türk askerini tarif ederken, «Asker yorulmaz», «Asker uyumaz», «Asker acıkmaz» gibi sözlerle Mehmetçiğin şahsında her türlü fedakârlığı sayar dökeriz ya.. Nezih Demirkent de, gazetecilik işinde, asla yorulmaz, asla uyumaz, asla acıkmaz.. Çünkü o da gazeteciliğin bir Mehmetçiğiydi..”
Kendisi ile Yeni Sabah'ta yıllarca beraber çalıştık.. Sonra ben Tercüman'a ve Son Havadis'e falan gittim.. O zamanlar ise pozisyonumuz, meslekterekabete dönüştü.. Ama sonunda Yeni Sabah'ta yine beraber olduk..
Safa Kılıçoğlu Yeni Sabah’ı kapatınca, ben Ticaret Postasını çıkardım. Nezih ağabeyi de bu gazetemin bordrosunda göstererek basın kartı almasını ve sigortada devamını sağladım. Üstad daha sonra Yeni Gazete'ye, Hürriyet'e geçti.. Hürriyet'te genel müdürlük, Gazeteciler Cemiyetinde Başkanlık yaptı. Dünya'yı kurdu gazete patronluğuna başladı.
… Hiç unutmam, 1960 ihtilâlini yapan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel felç olmuş, komaya girmiş ve bitkisel hayata girmişti... Gürsel'in bitkisel yaşamı bir ay kadar sürmüştü.
Nezih Ağabey o zaman Hürriyet'in çıkardığı Yeni Gazete'nin yazı işleri müdürü idi. O gazete epey tiraj kaybetmiş, kapandı kapanacak deniyordu. Yâni Cemal Gürsel gibi o da
bitkisel hayatta idi..
O günlerde Nezih Ağabey, «Gürsel ölüverir de haberi atlarız..» korkusuyla günlerce evine gitmemiş, gazetede yatmıştı.. Yeni Gazete o günlerde Cemal Nadir sokaktaki Yedigün binasında idi. Ben de o sıra Son Havadis'teydim. Biz gazetede işimizi bitirip paydos ettikten sonra arkadaşlarla birlikte Cağaloğlu'ndan Sirkeci'ye inerken Nezih Ağabey'e uğrar, onun hala matbaada kaldığını görür ve yine orada sabahlamaya hazırlandığına şahit olurduk. Bazı arkadaşlar bunu patron korkusuna bağlarlardı ama ben onun damarlarında kan değil mürekkep dolaştığını bildiğim için, yaptığı bu büyük fedakârlığın sebebinin meslek aşkı olduğunu söylerdim.
Nur içinde yat Nezih ağabey..