Seçim öncesindeki şu son haftalarda, yazılarımda Tayyip Erdoğan’ın destekçileri olan Devlet Bahçeli ve Mustafa Destici’ye, doğru yolu görebilmeleri için kurucu liderlerinin ve önderlerinin fikirlerini hatırlatmaya çalışmaktayım.. Hatırlarsınız bu amaçla, Türkeş’i, Muhsin Yazıcıoğlu’nu, Nihal Atsız’ı konuşturdum..
Konuyu kapatmadan önce bugün de, ilk büyük Türkçülerden, “Türklük Ülküsü”nün(*) yaratıcısı Ömer Seyfettin’den bazı uyarı satırları nakletmeyi uygun buluyorum.
Ömer Seyfettin, sanatını Türklük ülküsünün emrine vermiş, hikaye, fıkra, makale ve şiirlerinde daima bu ülküye hizmet amacı gütmüş olan değerli bir yazarımızdır. 11 Mart 1884 yılında, Kafkas kökenli yüzbaşı Ömer Şevki beyin oğlu olarak Gönen’de doğdu. İlköğrenimini Gönen ve Ayancık’ta tamamladığını «And» ve «Falaka» isimli hikayelerinde kendisi anlatır.
1903’te 19 yaşında iken 3. orduya katıldı. Edebiyata ve yazı yazmağa çok meraklı olduğu için askerliği sırasında da çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazdı. 1908 yılında Selanik III. Ordu’ya tayin edildi. Orada Rumeli gazetesinde, Bahçe (Selanik) ve Teşvik, dergilerinde yazıları çıktı. 31 Mart isyanını bastırmak için İstanbul’a gelen Hareket Ordusu içinde yer aldı. Fakat onun aklı hep edebiyatta idi. Nihayet 1910 yılında tazminatını ödeyerek ordudan istifa etti.. Artık Türklüğe hizmetini silahıyla değil, sadece kalemiyle sürdürecekti. Aynı yolun yolcuları olan Ziya Gökalp ve Ali Canip'le tanıştı.. Genç Kalemler Dergisinde «Yeni Lisan» isimli makalesi ve daha sonra Primo Türk Çocuğu hikayesi yayınlandı. Türk Yurdu, Zeka, Genç Kalemler dergilerinde de yazıları çıktı. Balkan harbi patlayınca, Ordudaki görevine geri döndü. Harpte, Yanya Kalesinde Yunanlılara esir düştü. Esaret günlerinde de hikaye yazmayı sürürdü. Topuz, Kızılelma Neresi, Pembe İncili Kaftan, Yalnız Efe, Hürriyet Bayrakları gibi hikayeleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. İlk kitapları eski harflerle basıldı. Ancak ne var ki, sağlığı da bozulmuştu. Şeker hastalığına yakalanmıştı. Henüz 36 yaşında iken, 6 Mart 1920'de hayata gözlerini yumdu.
Ömer Seyfettin bütün kitaplarında, sade ve öztürkçe yazar, Türk gençlerine seslenir.. Onlara Türklük şuurunu aşılamaya, Türk olmanın gurur ve şuurunu vereye çalışır. Okullarda her Türk çocuğunun, Türk milletinin büyüklüğü inancıyla yetiştirilmesini ister.
Bugünlerdeki siyasi manzaramızı gördükçe, Nihal Atsız, Ziya Gökalp, Peyami Safa, Ömer Seyfettin gibi fikir babalarımız canlanıp gelmekteler adeta.. Bana susma! diye bağırmaktalar! Susma; Tayyip Bey’in destekçileri Bahçeli’ye, Destici’ye sor bakalım; onlar bizleri hiç mi tanımamışlar? Eserlerimizi hiç okumadan mı yetiştirilmişler? Milliyetçiliği ayaklar altına aldık demek ve bu sözü sarfedene destek olmak ne demektir? Sor onlara bu sorularımızı..
İşte ben, önderlerimizin bana verdikleri bu görevi yerine getirmek üzere bu yazıları yazmaktayım.. Yazmağa ve sormaya da devam edeceğim.
ERDOĞAN DEMİRÖREN RAHMETLİ OLDU
Bir süre önce buradaki bir yazımda, Hürriyet gazetesinin satılışı vesilesi ile iş adamı Erdoğan Demirörenden bahsetmiş ve özetle şöyle demiştim: “Erdoğan Demirören’i gazeteciliğe başladığım 1954 yılından beri tanırım.. Benim Yeni Sabah’ta spor yazarlığına başladığım sırada Erdoğan da, babasının Sirkecideki oto yedek parçası mağazasında çalışırdı. Genellikle Sirkeciden tramvaya binip Beşiktaş Kulübüne giderken, onların mağazasına uğrar Erdoğan’ın çayını içerdim.. O sıra Demirören, futbola başladı. Emniyet ve Beşiktaş’ta futbol oynadı.. O tarihte Emniyet’in antrenörü foto muhabiri Bülent Gizdi.. Bülent ağabey benim ricam üzerine Erdoğan’la yakından meşgul oldu.. Keza Beşiktaş’a alınması ve oynamasında da katkım olmuştu. Ne var ki, Demirören’in asıl merakı futbol değil, iş adamlığı idi.. Babasının vefatı üzerine otomobilcilik işinin başına geçti, kısa sürede giriştiği her işi büyüttü, ilerledi.. Ticari şirket ve kuruluşlarının yanı sıra Vatan ve Milliyet gazetelerinin sahibi oldu.. Şimdi de Hürriyet grubunu Aydın Doğandan satın aldı..
İşte durum bu.. Biz onunla yakın dostluk içinde olduğumuz, yazları Florya kampinglerde birlikte tatil yaptığımız dönemlerde ortak konumuz yalnız spor ve Beşiktaş olurdu.. Beşiktaş Kongrelerinde ve Divan toplantılarında zaman zaman yan yana otururduk.. Ama hiçbir zaman siyaset konuşmazdık.. Şimdi anlıyorum ki, siyasal fikirlerimiz taban tabana zıtmış.. Nereden bileyim?.. Yıllardır rastlaşıp konuşmadık ki..”
Evet o yazıma bu satırlarla son vermiştim. Maalesef Demirören 8 Haziran günü vefat etti ve 10 Haziran günü de edebi istirahatgahına defedildi. Allah rahmet eylesin..
(*) Ömer Seyfettin, Türklü Ülküsü/Yalçın Toker.. Toker Yayınları. www.tokeryayinlari.com Tel: 0535 3199349 ve [email protected]