‘Eskiler alıyorum’ diyordu Orhan.. ‘alıp yıldız yapıyorum / musiki ruhun gıdasıdır / musikiye bayılıyorum..’ Rakı şişesinde balık olma ümidiyle taçlandırıyordu sonra şiirinin saçlarını Veli; şiiri eskiye, eskiyi musikiye evirdikten sonra, zannediyorum bahtiyardı artık Kanık..
Bunlarla başladı benim de alışkanlığım, evkaftan cayacağım bir memuriyetim olmadıysa da güzel havaları fırsat bilip aşk’olmuşluğum vardır yağmuru bahar sanıp.
Sonra yazmışlığım Veli’ye.. Nazım’a.. Deniz’e.. Sonra yazmışlığım bir güzele, bin güzele, çok güzele.. Heves edip ‘Yazarım ben seni söyleyerek..’ diye başlamışlığım da vardır misal bir şiire. Yazarım ben seni..
‘Dudaklarından, incir yaprağının damarlarına; / Toplasınlar saçılanlarımı çocukların hevesli ellerinden, / Ne çıkar yazılmışsa anlım bir meme başına. / Uykusuz kalan kırlangıçların / Hüznüne düşen son saçak altı damlasısın; / Bir çam dalında.. / Meme başında.. / Alnımda..’
Diye getirmişliğim devamını..
Fırsat verse bedavası bulunmayan, parasıyla satın alınamayan maske vaziyetleri, Deniz’den de bahsederdim halbuki sırası gelmişken..
‘Gezmişim ipine bak.. / Bir dalgalı güzelin; / Kınası dalgasına gölge bir enfesin, / Saçına dolanacak gibi son nefesin.
Denizim yorulmuş gibisin, / Türküne bak..
Öyle konuştu; / Bin bir tonda yeşil parkası, / Çağladı divanda Deniz’in. / Ve hür bir ölüme ‘merhaba’ diyen boğazı, / Bir de avuçlarında sımsıkı yüreği..
Eğilmedi.’
Derdim, halbuki sırası gelmişken, ne güzel.. Her sabah evinden ekmek davasına; görmediği, nereden, nasıl geleceğini bilmediği ölüme karşı yürüyen kadın / adam olmasaydı memleketimde..
Demek isterdim ki; Ahmet ağbimin görüşmecisi yeşil soğan göndermiş, karanfil kokuyormuş cigarası.. Dağlarına da bahar mı ne gelecekmiş bir şeylerin..
Fakat Kitabe-i Seng-i Mezar şiirinde dillendirdiğine göre Veli’nin, ölümü bir garip olmuş Süleyman efendinin..
‘Hiçbir şeyden çekmedi dünyada nasırdan çektiği kadar’ dedi Veli,
‘Hatta çirkin yaratıldığından bile / O kadar müteessir değildi; / Kundurası vurmadığı zamanlarda / Anmazdı ama Allah'ın adını, / Günahkâr da sayılmazdı. / Yazık oldu Süleyman Efendi’ye..
Mesele falan değildi öyle, / To be or not to be kendisi için..
Bir akşam uyudu; / Uyanmayıverdi. / Aldılar, götürdüler. / Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.. / Duysalar öldüğünü alacaklılar, / Haklarını helal ederlerdi elbet. / Alacağına gelince..
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.’
Yazmak isterdim, alacaklısı çökmeseydi boğazına evinde pinekleyen yevmiyeci, işçi kardeşimin.. Sonra dedi ki Mevlana:
‘Savaş vakti tez gider’ de, tellal,
barış vakti uysal olur, de..’
Sonra bir zamanın Eylülünde dedim ki ben.
‘Ne güzel şeydir tereddüt,
Ne iyi..
Yağlı boyada yarım bir resim,
İçinde gölge derdi.
Birden çok, en az iki ihtimalli.
Ne güzel umutsuzluğun içinde davranabilmek,
Tereddütlü gibi.
Varınca eve;
Bir ihtimali daha olan planlı adam misali..
Aynada saçlarını taramak şevkle,
Unutmuşum o günleri..
Ne şanslı tereddütte kalan;
Çalıyı mı dolaşsam, ite mi bulaşsam diyen bile,
Boncuk takmalı içliğine..
Bir kapı ağzında,
Bir serinlikte uyusam, uyanmasam,
Harici duvarlardan aşıp,
Sırtımı bir çeper ustasının sanatına bıraksam..
Kötü ihtimalle bir umuttur tereddüt, seçeneğin birinde.
Ne güzel şeydir tereddüt,
Ölümüne karar vermeden tam önce.’
Sonra dedi ki Rumî:
‘Ay’a öfkelenmişim ben, / işte böyle kapkaranlık bir gece olmuşum.. / Padişaha kızmışım, / Çırılçıplak bir yoksul olmuşum. / Güzeller sultanı gel demiş, / Evine çağırmış beni. / Ben bir yolunu bulmuşum,
yola baş kaldırmışım..
Bir bakarsın altınla aldatırlar beni, / Bir bakarsın şanla, şerefle..
Oysa altın falan istemiş değilim, / Şanla şerefe hele, çoktan boş vermişim! / Ben bir demirim, / mıknatıstan kaçıyorum. / Bir saman çöpüyüm ben, / Mıknatıslara yan çizmişim. / Ben öyle bir zerreyim ki; / Bütün âleme isyan etmişim.
Havaya, toprağa isyan etmişim; / Ateşe, suya isyan etmişim. / Altı yöne isyan etmişim. / Beş duyuya isyan etmişim.’
Bilmem nasıl çıktın huzuruma, nasıl geçtin tarihe bilmem kadı efendi.. Şiir yazdım ben, yazılar yazdım bazı.. Sorarsan ahaliye, sevildi..
Hakkınla mı geçmek istersin kendi tarihine, yoksa benimle, edebiyat literatürüne mi: karar senin..
Karar benim kadı efendi.