Takip edenler bilirler, köşeme her pazartesi ve Perşembe yazı girişi yapıyorum. Son bir yıllık dönemde Perşembe yazılarımdan aksattıklarım çok oldu ama ne kadar yoğun olursam olayım pazartesi yazılarımı hiç aksatmadım. İlk defa geçen pazartesi aksattım, çünkü hafta sonu çalışması tahminimden daha yoğun oldu. Hafta sonu Meclis çalıştı. Hafta içersinde zaten çok yoğundu, her gece en az 01:00’lere kadar veya sabaha kadar çalıştık. Hedef geçen Perşembe tatile girmekti, yetişmedi hafta sonuda çalıştık. Pazar günü öğlen başladığımız mesai ertesi gün yani Pazartesi öğlene kadar devam edince yazımı yazamadım. Yirmidört saatlik mesai sonrası Pazartesi öğlene doğru eve geldiğimde yazımı yazacak mecalim yoktu. Oysa konusunu tespit etmiştim, sadece 1- 1,5 saatlik bir çalışma yapmam gerekiyordu ona bile mecalim kalmamıştı. Pazartesi öğlen sonrası çalışamadık ama Salı başladığımızda tekrar sabahladık ve Çarşamba 10.00’a doğru çalışmaları bitirdik. Yazımı böyle bir sebepten de olsa geciktirdiğim için başta siz değerli okuyucu ve yorumcularımız olmak üzere herkesten özür diliyorum.
Yukarıda ki yazıyı okuyan ve TBMM’ni çok iyi bilmeyen herkesin gözleri yaşarır herhalde. “Ne çok çalışıyorlar, ne kadar fedakar insanlar” diye düşünürler. Vallahi çok çalışıldığı belki doğru olabilir ama verimli çalışıldığını asla söyleyemem. Daha doğrusu bu kadar verimsiz bir çalışma şekli olamaz… Hem şekil olarak yanlış hem de içerik olarak çok doğru işler yapamıyoruz. Komisyonlarda görüşemediğimiz kanun teklif veya tasarıları gece yarısı Genel Kurul’a getiriliyor ve biz ne olduğunu anlamadan, bir kere okunmuş teklif veya tasarıyı kanunlaştırıyoruz. Tabi iktidardan gelmiş ise…
Yaptığımız mesainin önemli bir bölümü ise daha önce çıkan kanunlardaki eksiklikleri veya yanlışlıkları gidermek üzere yeni kanunlar çıkarmak… Olması gerektiği gibi ilgili kuruluşların, meslek örgütlerinin, uzmanların, akademisyenlerin görüşlerini alamdan, gerektiği kadar tartışmadan kanun çıkarırsanız olacağı bu. Tam “ala Turca” bir anlayış. Halbuki “ala Turca” derken övünerek söylemek isterdim…
Söz açılmışken söyleyeyim TBMM’nin önemli bir eksikliği çok kanun çıkarması ama az denetim yapması. Yasama organı olarak bütçe kanunu yapıyor, Hükümete millet adına vergi toplama ve harcama yetkisi veriyoruz ama toplanan vergiler ve yapılan harcamalar konusunda doğru-dürüst denetim yapmıyoruz. Çok önemli bir görev yerine gelmemiş oluyor. Zamanında veya şimdi Samsun TOKİ Konutlarının hesabını sorabilseydik yeni facialara yol açmamış olacaktık… Peki neden soramıyoruz? İlk sebep bu konuda TBMM adına görev yapan Sayıştay yeterince çalışmıyor, rapor üretmiyor. (Zaten kısıtlı olan Sayıştay yetkileri de gece yarısı operasyonu ile daha da kısıtlandı) ikinci sebep denetlemeyi bilmiyoruz. Üçüncü sebep ise İktidar denetim yapılsın istemiyor…
Bekri Mustafa’ya sormuşlar, “Ya erenler hesap bilir misiniz?” Az-çok mürekkep yalamış olan Bekri “Bilirim” demek zorunda kalmış. “Peki” demişler “4 kilo altını 3 kişiye nasıl paylaştırırsınız?” Soru Bekri’ye zor gelmiş, Düşünmüş-taşınmış “Vallahi” demiş, “2 kişiye 2’şer kilo veririm, üçüncü de hava alır”
Eğitim eksik olursa adalette, mantıkta bir yere kadar…
Özür diliyorum. Bu yılki Meclis faaliyetlerinden ve gecikmemden ötürü…
Dayanamayacağım, bir şey daha söyleyeceğim; Bir iktidar 3’üncü döneminde yüzde 50 ile iktidar olursa hakikaten fütursuz oluyormuş… Gerekçemi dilerseniz yazarım.