Pakistan ile Türkiye arasında tarihi çok eskilere uzanan dostane ilişkiler var.
Pakistan halkı ile Türk halkı birbirlerine, sevgi ve muhabbetle bezenmiş çok samimi ve sıcak manevi duygularla ve bağlarla bağlılar.
Pakistan’da yaşanacak bir acı bizim yüreğimizi yaralarken, aynı his ve hassasiyet dost Pakistan halkı için de söz konusudur.
Maalesef Pakistan Devleti’nin ve Halkının yaşadıkları ile ülkemizin ve halkımızın geçmiş yıllarda yaşadıkları çoğu hadiseler benzerlikler arz ediyor.
Bir diğer ifadeyle, geçmiş yıllarda bizim yaşadığımız birçok talihsizliklere Pakistan ve Halkı da maruz kaldı.
Emperyal güçler, içerideki taşeronları, bir diğer ifadeyle “çocukları; veledleri” vasıtasıyla, hem Türkiye’yi hem de Pakistan’ı evire çevire karıştırıyorlar.
Sadece bu iki ülkeyi mi karıştırıyorlar?
Elbette ki hayır; başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere onlarca ülkede aynı tezgahı çeviriyorlar. Türkiye ve Pakistan bunlardan sadece ikisi.
Maalesef bu emperyal güçler, içini karıştırdıkları ülkelerde oyunlarını oynayacak, sözüm ona “demokrasiyi” getirecek “veled”ler bulmakta hiç de zorlanmıyorlar.
Tabii ki bu ülkelerdeki sorunlar sadece harici dinamikler sebebiyle yaşanmıyor. Emperyal güçlere “veledlik” yapacak, yüreklerini harici güçlere satmış ya da hibe etmiş o kadar çok insan var ki, bir parmak oynatmak, bu ülkelerin içinin karışması için yetiyor.
Pakistan’da bağımsızlığını kazandığı 1947 yılından bu yana hiçbir başbakan, görev süresini tamamlamayı başaramamış. Sürekli iç ve dış müdahaleler, hükümetlerin istikrarlı bir şekilde görevlerini sürdürmeye müsaade etmiyorlar. Ne kadar acı bir şey değil mi?
Bu dost Ülkede ordu 75 yıl içinde tam dört kez doğrudan darbe yaptı.
Bunlar bodoslama olan darbeler.
Bir de harici güçlerin ve dâhili “veledlerin” el birliği ile ordunun bodoslama darbeye dönüşmeyen sayısını bilemediğimiz kadar dolaylı müdahaleleri de söz konusu.
Bu anlatılanlar, bizim geçmişte yaşadıklarımıza ne kadar benziyor değil mi?
Hatta bizde 1961 yılında merhum Adnan Menderes’in emperyal güçlerin dahildeki “veledleri” tarafından hunharca asılması ile 4 Nisan 1979 günü Başbakan Zülfikâr Ali Butto’nun idam edilmesi de birbirine çok benziyor.
Nitekim İmran Han hakkında söylenen söz şu şekilde:
“Birçok gözlemciye göre, Başbakan İmran Han, “GÜÇLÜ” konumdaki Pakistan ordusunun DESTEĞİNİ de yitirmiş bulunuyor”.
Pakistan Millet Meclisi’nin Feshi
Pakistan Millet Meclisinde milletvekili çoğunluğunu elinde bulunduran Başbakan İmran Han, koalisyon ortağı Birleşik Halk Hareketi (MQM-P)’nin çekilmesiyle hükümetin düşmesi ihtimali belirdi.
Bu gelişmeler üzerine, muhalefet Partileri, Başbakan İmran Han hakkında güvensizlik oylaması talebinde bulundu.
Meclis Başkan Yardımcısı Kasım Suri, Pazar günü yapılması planlanan güvensizlik oylamasını, Anayasanın 5. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle engelledi.
Peki, Anayasanın 5. maddesi ne diyor; bir de ona bakalım:
“Devlete bağlılık her yurttaşın temel görevidir. Anayasa'ya ve yasalara itaat, nerede olursa olsun her vatandaşın ve Pakistan'daki diğer herkesin yükümlülüğüdür”.
Başkan Yardımcısı Suri, güvensizlik oylamasını bu hükme aykırı bulduğunu söyledi.
Bu yaşananlardan sonra, Başbakan İmran Han’ın talebi üzerine, Cumhurbaşkanı Dr. Arif Alvi, Meclisi feshetti. Fesih Kararı şu şekilde:
“Pakistan Cumhurbaşkanı Dr. Arif Alvi, Pakistan Başbakanı’nın Pakistan İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 48’nci maddesi ile birlikte okunan 58’nci maddesi uyarınca Millet Meclisini feshetme tavsiyesini onayladı”.
Harici Müdahale Yönündeki Açıklamalar
Bu yaşananlardan önce ve sonra Başbakan İmran Han’ın bazı açıklamaları var.
Önce ilk açıklamalarına yer vereyim.
İmran Han, birkaç hafta önce Amerika’yı Pakistan'ın içişlerine karışmakla suçladı.
Pakistan medyasında yer alan haberlere göre, Pakistan’ın Washington Büyükelçisi, “ABD hükümetinin üst düzey bir temsilcisinin Başbakan İmran Han’ın görevden çekilmesini cazip olarak nitelendirdiğini” açıkladı.
AHTAPOT yüzünü demokrasi perdesi ile süsleyerek gizleyen Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, geçmişte ülkemizdeki bütün askeri müdahalelerden sonra yaptıklarının bir benzerini burada da yaparak, söz konusu iddiayı reddetti.
İmran Han, bu yaşananlardan sonra, bir açıklama daha yaptı:
“(Muhalefetin) Beni görevden alma girişimi, ABD’nin iç politikamıza açık bir müdahalesidir”.
Tabii ki, bir de Kasım Suri’nin, yapılması planlanan güvensizlik oylamasını, söz konusu önergenin anayasanın 5. maddesine aykırılık gerekçesi ile reddetme işleminin Anayasaya uygunluğu meselesi var.
Bu konu Pakistan Anayasa Mahkemesinin önünde.
Yüksek Mahkeme ne der? Bilinmez.
Ama bir kere “su” iyice bulanmış durumda.
ABD Afganistan’la ne kadar ilgili ise Pakistan’la da o kadar ilgili.
Bu yaşananlarda Amerika’nın katkısı var mı?
Şu aşağıda belirteceklerim, bu sorunun cevabını EVET tarafına doğru kaydırıyor.
* Pakistan son yıllarda ABD’nin hoşnut olmayacağı yönde izlediği bağımsız politikalarla ve bölge ülkeleriyle geliştirdiği sağlam ilişkileriyle ABD'nin hedefine girdi.
* İmran Han, ABD Afganistan'daki askeri güçlerini çekerken, ABD ordusuna hiçbir şekilde üs vermeyeceğini açıkladı ve bağımsız Afganistan'dan yana tavır aldı.
* Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğunu vurgulayan Han, Ermenistan işgaline yönelik askeri operasyonunda net bir şekilde Azerbaycan’dan yana tutum takındı.
* Türkiye ile Pakistan arasında, Amerika’yı rahatsız edecek şekilde, savunma, ekonomi, eğitim ve kültür alanında kapsamlı bir işbirliği yürürlüğe konuldu. KKTC’ye destek açıklamaları yapıldı ve iki ülke tatbikatlar yapıldı.
* Pakistanlı yetkililer BM'de Rusya'yı kınamadılar, Moskova'ya yaptırım için mektup yazan 22 AB ülkesine “Biz sizin köleniz değiliz” cevabını verdiler.
Eh! Bu kadar bağımsızlıkçı, Amerikan çizgisi harici politikalar, Amerika’yı deli eder.
Hatta Amerika’nın Pakistanlı “Veled”leri, ABD adına geç bile kaldılar denebilir.
Bir Hatıra
12-13 Eylül 2017 günleri. Yer Malatya.
Malatya’da İnönü Üniversitesi ile Yeşilyurt Belediyesi Medeniyet ve Sanat Araştırmaları Merkezinin destekleriyle gerçekleşen Uluslararası “Toplumsal, Siyasal ve Ekonomik Yönleriyle Darbeler” Sempozyumuna konuşmacı olarak katıldım.
Pakistan’dan da iki konuşmacı gelmişti.
Birisi, Prof. Zamir Ahmed Awan (National University of Sciences and Technology).
Diğeri, Asst. Prof. Dr. Masood Nawaz KALYAR (Government College University).
Bizler konuşmalarımızı yaptık; ben ülkemizdeki Darbelerin anası 27 Mayısı anlattım.
Sıra Pakistan’lı konuşmacılara geldi.
Türkiye’de 15 Temmuz ihanet kalkışmasının üzerinden 14 ay geçmiş. Bizde yaşanan 15 Temmuz ihanet kalkışması ile onlar da çok ilgililer.
Onlar da, ülkelerindeki, harici müdahaleler neticesinde dâhildeki “veled”ler tarafından gerçekleştirilen doğrudan ya da dolaylı askeri müdahalelerden rahatsızlar.
Bir de bu müdahaleler karşısındaki çaresizlikleri gözlerinden okunuyor, sözlerinden anlaşılıyor.
Kahraman Türk Milletinin 15 Temmuzda Amerika’nın “VELEDLERİ” FETÖ ihanet örgütü tarafından tezgahlanan kanlı darbe teşebbüsüne karşı gerçekleştirdiği efsanevi direniş Pakistanlı dostlarımızı da çok etkilemiş.
Orada bizlere söyledikleri aynen şu şekilde:
“Siz 15 Temmuz Darbe teşebbüsünü nasıl engellediniz; bize de bunun eğitimini verir misiniz”?
Bu sesleniş, bu ülkede yaşayan, huzuru arayan kardeş Pakistan Halkının, demokrasiyi getirme adına demokrasiyi katleden harici müdahalelerden kurtulma haykırışı idi.
Türk Halkı ile Pakistan Halkı birbirlerine karşı çok sıcaklar. Birbirlerinin yaşadıkları ile çok ilgililer.
Tekrar ifade edeyim; bizim tırnağımıza taş değse, Pakistan’lı kardeşlerimizin canı yanıyor, Pakistan’lı kardeşlerimizin başına bir musibet gelse bizlerin yürekleri yanıyor.
Haaa! 15 Temmuz destanı Pakistanlı kardeşlerimize öğretilebilir mi?
Bu sorunun cevabı, Pakistan halkının harici müdahalelere karşı topyekün direniş göstermesine bağlı.
Bu iş eğitimle falan olacak iş değil. Toplumsal bilincin oluşması ile alakalı bir şey bu.
Ama bizim 15 Temmuzda yaşadıklarımızı görerek bir şeyler öğrenmiş olabilirler mi?
Bu öyle hariçten bakarak anlaşılmaz. Umarım yaşanmaz, ama 15 Temmuz benzeri bir hadise yaşanacak olursa, ancak o zaman anlaşılır.
Son söz
Umarım Pakistan halkının çoğunluğu, harici güçlerin dahildeki “VELEDLERİ”nin bütün oyunlarını bozarak, kendi mukadderatına el koymayı başarırlar. Bunun için, harici müdahalelerin içlerini karıştırma teşebbüslerine karşı ciddi bir toplumsal bilincin oluşması gerekiyor.
Demokrasinin, halkın mukadderatına el koymasının, her türlü harici oyunları bozmasının yolu, milli ve manevi hissiyatları ile hareket eden çoğunlukların etkin şekilde inisiyatif almalarından geçiyor. Yoksa, üzülerek ve içim yanarak ifade etmek isterim ki, daha çooook benzer hadiseler yaşanabilir.
Dost Pakistan Halkının en yakın zamanda selamet ve iç huzuru kazanmasını dilerim.