Geçen haftaki yazımda, ülkemizin bugün içinde bulunduğu siyasi manzarayı vurgulamaya çalışırken, yakın tarihimizdeki benzer olaylara da vurgu yapmış, bu konuda büyük edip ve düşünce adamı Peyami Safa’nın eserlerinden örnekler vermiştim.
Okuyucularımın büyük çoğunluğu, o yazımdaki fikirleri onaylarken, bazıları ise tenkitlerde bulundular.. Tenkit edenler, daha ziyade, Peyami Safa’nın inançları, üstadın fikrî çizgisi üzerinde bazı yanlış anlamalar ve tereddütler bulunduğunu ileri sürmekteydiler.
Ne yapacaksınız, olur olur, dinleyeceksiniz.. Hele yaşlı bir okurum şöyle diyordu: “Peyami Safa bir Alman yanlısı, nazi hayranı idi, II. Dünya Savaşından sonra ise ikide bir ağız değiştirirdi.. Çalıştığı gazetelerin ideolojisine göre fırıldaklıklar bile yaptı.. Atatürk’ün ölümünden sonra devrim düşmanı bile oldu..” şeklinde iftiralarda bile bulundu..
Kendisini ayıpladım.. Ama tabii ayıplamakla yetinmekle de kalınmaz.. Susmamalıyız..
Ben Peyami Safa üstadımızı sağlığında tanıyan, kendisi ile konuşan, birkaç gazetede birlikte çalışmış olan bir kişiyim..
İzninizle önce kısaca bu noktaya ışık tutayım, Peyami Safa ile aynı çatı altında gazetecilik yaptığımız, 1959’lu, 60’lı yıllardan biraz söz edeyim..
“..Tercüman Gazetesi bir hamle yapmıştı.. Başka gazetelerin en iyi adamlarını yüksek maaş farkları vererek transfer etmişti.. Milliyet’ten Peyami Safa’yı, spor sekreteri Bülent Gençer ve Necati Karakaya’yı, Yeni Sabah’tan beni, Havadis’ten Doğan Şener’i almıştı.. Ben Yeni Sabah’tan 250 lira alırken maaşım birden 600 olmuştu... Ayrıca Fenerin antrenörü Molnar, Galatasaray antrenörü George Dick, Lefter, Beşiktaş’ın kaptanı Nazmi Bilge başta olmak üzere bir çok ünlü futbolcu da Tercüman’a alındılar.. O zaman televizyon falan yoktu.. Reklam filmlerimiz İstanbul sinemalarında oynatılıyordu.. Gazete Beşiktaş’ta Hayrettin İskelesindeki Kasım Gülek’in matbaasında basılırdı.. Spor servisi çatı katındaki bir odada idi.. Binaya, herkes tek bir merdivenden çıkardı. Gelip giderken, Peyami Safa üstadla merdivende karşılaşırdık.. Peyami Safa, o günlerde Tercümanın ve basının en çok okunan yazarı idi. Bir gün bana, üzerimdeki kırmızı gömleğimi göstererek şöyle dedi:
“Sen komünist misin, sık sık giydiğin bu kızıl gömlek de ne?” diye takılmıştı.
Sonra beni odasına götürmüş, uzun uzun sohbet etmiştik. Beni sever, sık sık odasına çağırır çay ısmarlardı. Benim tam bir Türk Milliyetçisi olduğumu öğrenmişti. Ben o sıra aynı zamanda Hukuk Fakültesi son sınıf talebesi idim. İçlerinde o zamanın en meşhur futbolcularının, Metin Oktay’ın, Can Bartu’nun bulunduğu Ordu takımımızın Lüksemburg’daki Dünya şampiyonasını takip edeceğim diye, Kara ticareti imtihanıma girmemiş, böylece mezuniyetimi bir yıl ertelemiştim. Devamlı Fakültede olduğum için 1960 ihtilali öncesi Üniversite olaylarına da katılıyor, olayları izliyor, Peyami Safa Üstad’a anlatıyor, yazı mevzuları veriyordum..
Neyse 25 kuruşluk Tercümanı, karaborsada 5 liraya sattırdığım Beşiktaş şampiyonluk sayfamı falan şimdi anlatmaya dalmayayım..
Konumuz üstad Peyami Safa.. Peyami Safa ile Tercüman’dan sonra 1960 ihtilali sonrası günlerde eski Demokratların gazetesi Son Havadis’te de birlikte çalıştık..
Onun için Peyami Safa hakkında söyleyeceklerime kitaptan(*) nakledeceğim bazı satırlarla devam edeyim:
“O tarihlerde, Peyami Safa'nın seveni kadar, sevmeyeni de çoktu..
Özellikle kendisi ile çağdaş olan yazarlar, O'na ulaşamamanın ezikliği içinde yalan yanlış ithamlarla güya üstadı karaladıklarını sanıyorlardı. Faşist veya nazist yakıştırmaları, İkinci Dünya Savaşında Ruslara karşı Almanlar lehine yazılar yazmasından, gericilik safsataları ise millî değerlerimize bağlılık aşkından kaynaklanıyordu.
O'nu Atatürk İnkılapları'na karşıymış gibi gösterenler bile vardı (örneğin yazar Cevdet Kudet).. Bunlar Atatürk İnkılapları'nın ne olduğunu tam bilmeyen cahillerdi. Atatürk İnkılapları'nın iki temel ilkesinden birisi «Batı Medeniyetçiliği», diğeri «Türk Milliyetçiliği» dir.. Türk milliyetçiliği, Türk Milletini meydana getiren millî ve manevî değerlere sahip çıkmaktır.
Peyami Safa, «Doğu - Batı Sentezi» fikrine sahip bir fikir adamıydı. Batının ilmini, Doğunun manevî gücü ile kaynaştırıp, Türklere özgü bir medeniyet kavramı çıkarmak istiyordu. Atatürkçülüğe de uygun düşen bu çalışmaları ile muhafazakârlık ve inkılâpçılık konularında Peyami Safa 1960'da şunları ifade etmişti:
«Şüpheci zamanlarım da dahil, daima milliyetçi ve insaniyetçi oldum. Allah'tan şüphe ettiğim zamanlar bile, O'nun varlığını ve imkânını reddetmedim. İnsanın kendi kendisi kalmak şartıyla değişmesi, bütün eşyaya şâmil bir zarurettir. Bunun için hem muhafazakâr ve hem de inkılapçıyım...»
Görüldüğü üzere Peyami Safa geçmişle olan bağlarını koparmayan bir batıcı ve inkılapçıdır. Zaten inkilâpçılık asla geçmişle olan bağların koparılması demek değildir.”
Peyami Safa sağlam bir milliyetçi olarak, vatanına, milletine, milletinin örf ve geleneklerine bağlılığını hayatı boyunca: sürdürmüş, yazılarında herkesi bu değerlere bağlı olmaya çağırmış, bu değerlere saygı duymayanlara karşı son nefesine kadar süren bir kavga vermiştir. Allah'a, ilme, ahlâka, millete, gençliğe ve manevî değerlere hizmet yolunda ömrünü tüketen üstad, bu hüviyeti ile maddeci ve komünistlerin amansız düşmanı olmuştur.
Peyami Safa milliyetçilik konusunda şöyle derdi:
«Biz millî olmak için değil, Türk olmak için milliyetçi olmak zorundayız..»
Peyami Safa konusunda anlatmak ve söylemek istediğim daha pek çok şey var..
En iyisi bugünkü yazımı da burada noktalayayım, haftaya devam edeyim.. Son Havadis’te beraber çalıştığımız günlerle ilgili anılarımı da hatırlatayım..
(*) Peyami Safa/Toker Yayınları Edebiyat Kom. www.toker yayinları.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]