Suriye’nin Arfin ve Derik bölgesinde dikilen sözde PKK bayrakları, Türkiye’de hayli tepki çekmişti. Bayrakların fotoğrafları dünyada ilk kez Türk Basınında yer aldı. İlginç biçimde aynı fotoğraflar dört gazetede birden yer aldı. Ancak bu gazetecilerden ikisi Arfin ve Derik’e gitmemişlerdi. Birisi tanınmış, diğeri ismi az bilinen iki gazeteci ise olay yeri Arfin ve Derik’ten haber yapmışlardı. Fotoğrafların PKK tarafından kendilerine yakın gazetecilere yaptıkları ve artık maalesef normal kabul edilen servislerden olduğunu düşünmüştüm ama işin içinde daha büyük skandal varmış. Güvenilir kaynaklardan aldığım bilgilere göre o PKK bayraklarını açtırtan bizzat iki gazeteciymiş. Gazeteye haber sokmak için yapılmış bir “hile” diye geçiştirilemeyecek kadar büyük skandal bu. Türk medyasının yandaş/yoldaş ayrışma tartışmasını dahi gölgede bırakacak bir vakayı dahi önemsemeyecek kadar ruhsuzlaştık. Milletvekili, asker/polis öldüren teröristle sarılacak, gazeteci, üstelik merkez medyada gazetecilik yapanlar, PKK propagandasını alenileştirecek ve bu devlet ayakta kalacak öyle mi?
Hadi canım sen de!
Yalnız bir lider
Geçtiğimiz hafta yaptığım Kemal Kılıçdaroğlu röportajından sonra Ankara’nın gazetecilik ve siyaset çevrelerinde yaşananların bir bölümünü kayda geçirmek faydalı olacak. Başını Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin’in çektiği grup, Kemal Beyin televizyonlardaki açık beyanına rağmen röportajı gölgelemek, Kılıçdaroğlu’nun bana söylediklerini yalanlatmak için adeta yemeden içmeden kesilip kulis yaptılar. CHP Basın Müşaviri Baki Özilhan’ı da yanlarına çeken o grup Kılıçdaroğlu’nu resmen ablukaya aldı. Tüm bunları zaten biliyorsunuz, Güneş, tüm detaylara geniş bir şekilde yer verdi. Hakkını teslim edelim; Kılıçdaroğlu iddiasının arkasında durdu, onların çabalarını boşa çıkardı ama onlar yılmadı. Şimdiki planları ise şu: Kılıçdaroğlu’nu bir televizyon programına çıkarıp kuracakları canlı ablukayla kendi istediklerini söyletmek. Bunu becerebilecekler mi? Bunu zaman gösterecek ama şu ilginç ki; CHP’ye gönülden bağlı olduklarını her fırsatta ilan eden bu gazeteci, danışman ve siyasetçiler Kılıçdaroğlu’nun inisiyatifi ele aldığı bir olayda onu aşağı çekmek, sözlerini kendi kendine yalanlatmak için yanıp tutuştular. Hatta bu CHP’liler Kılıçdaroğlu’nun pozisyonunu sarsmak için Kılıçdaroğlu muhalifleri ile Çankaya’nın mutena bir pastane ve otellerinde görüşüp lobi yapmaktan da çekinmediler. İşte bunlar Kılıçdaroğlu’na sözde en yakın isimlerdi. CHP Liderinin parti içinde yalnız olduğunu biliyordum ama Allah şahit ki, bu kadar yalnız ve her çıkış yaptığında bu kadar örselenmeye çalışılması beni de çok şaşırttı.
Çok yanlış!
Eğitim sistemimiz öteden beri seçimlerde sonuç almak için kullanılır. Küresel ekonomik krizde dünya sarsılırken, işsizlik rakamları bütün ülkelerde yükselirken, hükümet rakamları düşük göstermek ve kredi notunu koruyabilmek için, dolayısıyla seçimlere eli güçlü girebilmek için liseleri 4 yıla çıkardı. Böylece yüz binlerce genç bir yıl daha öğrenci kalmaya devam etti ve rakamlar düşük kaldı. Ancak ortaya farklı bir problem çıktı. Gençlerin hayata atılma yaşı çok yükseldi. Üniversiteden mezuniyet, askerlik, KPSS’ye hazırlanma, kurum sınavlarını bekleme, atama derken bir gencin hayata atılma yaşı 25’e çıktı. Dünyada bunun örneği yok. Modern ülkelerde bu rakam 21’de sabitlenmeye çalışılıyor. Bunun tabii iş hayatını ilgilendiren yönünün yanında, evlilik yaşının ilerlemesi dolayısıyla doğurganlık problemleri gibi sosyal sonuçları da var. Hükümet bu sorunu çözmek için attığı yanlış adımdan geri dönüp, bütün eğitimcilerin “dört yıl lise çok uzun” eleştirilerine kulak vermek yerine eğitim yaşını düşürmeyi seçti. İşte bunun adına tüm lügatlerde popülizm derler…
Dershaneleri kapatmak PKK’ya can suyu olur
Dershanelere para vermeyi kimse istemiyor, bu bir gerçek. Fakat realist olmak gerekiyor. Okullar arasında eğitim farkı uçurumu var. Bunlar bölgesel ve ekonomik uçurumlar. Veliler bir yıllığına sıkı dershane eğitimiyle bu uçurumun aşılmasını sağlıyorlar. Doğudaki okullar bu uçurumun en dibindekiler. Veriler ortada; Doğudan orta düzey üniversiteleri kazananların yüzde 98’i dershaneye giden çocuklar. Dershaneler kapandığı an Doğu ve Güneydoğu bölgesinden üniversite kazanma rakamları dibe vurur. Ve bu çaresizlik bölgenin gençlerini PKK’ya hediye etmek olur. Türkiye’de eğitim kalitesinde homojenlik sağlamadan dershaneleri kapatmak PKK’ya can suyu olur. Bence dershaneleri kapatmak yerine, okulları dershane kalitesine yükseltmenin yollarına bakmak lazım.
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…