Dün Çarşamba’ydı . Yine Meclis’ten 1,5’ta çıktık. Gel eve, uykun gelirse yatabilirsen yat. Sanki acil bir durum varmış gibi iktidar Meclis’i geceleri çalıştırmayı tercih ediyor. (Televizyon yayınları kesildiği için)Salı günü de 01’e doğru bitmişti. Ben alışkanlığım olduğu üzere erken kalkıp yazımı yazmaya ve size ulaştırmaya çalışacağım. Dün gece Petrol Kanunu’nu çıkardık. TPAO’nun özelleştirilmesinin önündeki bazı pürüzler kaldırıldı. Uluslararası petrol şirketlerin petrol ihracatcısı ülkelerde istedikleri türden bir kanun oldu. Öncelikleri küresel ekonomiye uygun, özensiz bir kanun… Hayırlı olsun.
***
Tavır, davranış, tarz, zihniyet çok önemli. Çok şeyi değiştiriyor, farklılaştırıyor ve şahsiyetimizle ilgili ip uçları veriyor. Verdiğimiz, seçtiğimiz hediyeler örneğin, bizim zihniyetimizi yansıtabiliyor. Geçenlerde Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinde seçtiği hediye konusunu ben galiba sadece Talat Atilla’dan okudum, başka yazan olmadı. Tayyip Bey, Obama’ya Türk hat sanatından bir örnek olarak “Hüseyin Barak Obama” yazılı bir el yazması hediye etmiş. Ancak, hat Türkçe değil, Arapça imiş…
Siz olsanız Türk/Latin harfleri ile yazılmış bir el yazması mı götürürdünüz yoksa Arapça mı? Arapça diyenler İslam ile Arap Kültürünü birbirine karıştırmıyorlar mı? Türk Kültürünü ve Türkçeyi nasıl algılıyorlar? Bu zihniyet Türk Kültürü oluşturabilir, olanı sürdürebilir veya sahip çıkabilir mi?
***
3’üncü Köprüye “Yavuz Sultan Selim” adını vermişiz. Bu adı verenler Cumhuriyet döneminin kuruluş ve Savaş yıllarındaki zorluklarından kaynaklanan yara ve sancılarını kanatana kadar kaşıyan kişilerdir. Bunları yaparken niyetleri toplum veya devleti gözetmekten ziyade oy kaygısı idi. “Resmi Tarih” dediler, “Özgürlük ve demokrasi” dediler toplumu ve toplumun hassas kesimlerini alabildiğine istismar ettiler. Kutsal veya hassas demeden her konuyu malzeme yaptılar. Her şey siyasi çıkarlar içindi… “Mustafa Muğlalı Kışlası”ndan başlayıp bir çok cadde, sokak, meydan, park ismini değiştirdik. Peki, şimdi “Yavuz Sultan Selim Köprüsü” diyoruz. Dün Hüseyin Aygün Meclis Kürsüsüne çıktı, “Ben Kızılbaşım, Yavuz Selim 40 bin Kızılbaşı kesti” dedi. Bu ismi kendisine ve topluma hakaret olarak gördü. Haksız mı? Şimdi ne yapacağız? Hani hak, hukuk, demokrasi, resmi tarih, vesayet? İş şirazesinden çıkmıştır. Düzeltilmesi, doğrulanması gereken konular siyaset adına o kadar sorumsuzca istismar edilmiştir ki artık, milli, dini, toplumsal, devlete ait demeden tüm değerlerimizi harcadık. Keyfini sürün diyeceğim ama keyfini sürenler başkaları olacak…
***
Geçen hafta yine sabahı bularak alkol düzenlemesi yaptık. O da hayırlı olsun. Salı günü Tayyip Bey gibi bir ileri demokrat “Evlerinde içsinler” deyiverdi. Niyetini gösterdi… Neyse benim asıl amacım yine Tayyip Beyin dinimize göre haram olarak yorumladığı –ki doğru- bu konuda gösterdiği hassasiyeti neden faiz konusunda göstermediğini sorgulamak. Sayın Başbakan, sen toplumu haramdan koruma konusunda çok gayretlisin. Tebrik ederim fakat on binlerce vatandaşımıza faizsiz kira sertifikası (sukuk) diye sattığın sertifikalar faizli çıkınca neden aynı hassasiyeti göstermedin. On binlere faizsiz diye faizli sertifika satan devletin başı sensin. Bu durum on binlere üzüm suyu diye şarap içirmekten farksız ve daha haram. Ayrıca devletin ve hukukun da istismar edilmesi var.
Bu ne biçim Müslümanlık demezler mi adama?
Peki, birileri demezse bunları haram kılanda mı demez?
Yoksa inancınız yok mu?
***
Bugün yorumlanmaktan ziyade polemik için uygun bir yazı yazdım. Zaten siz de ağırlıklı olarak yorumlamaktan ziyade polemik yapıyorsunuz. Kolay gelsin değerli polemik ustaları…