Sağlık Bakanlığı, görevden alınan Bakan Akdağ döneminde bir tasarı hazırlayarak Sağlıkta Kamu-Özel ortaklığı yöntemi ile hastane yapımı konusunda bir düzenleme amaçladı. Bakanlık aslında bu yöntemle hastane yapımı konusunda uygulamayı çok önceden başlatmıştı, Danıştay’ın yönetmelik yeterli değil kanun gerekir kararı ile bazı ihalelerin iptali üzerine bu tasarıyı hazırladılar. Sağlık Bakanlığı şimdiye kadarki uygulamalarında mevcut bir hastaneyi yıktırıyor, üst hakkı tesis ediliyor, yeni bir hastaneyi anahtar teslimi olarak tüm teçhizatı ile yeniden yaptırıyor, 25 yıl yapan şirkete kira ödüyor ve yine hastanenin kafeterya, restaurant, tıbbi görüntüleme merkezi, otomasyon, güvenlik, temizlik, bahçe bakımı gibi işlevlerini de kiralayarak işlettiriyor. Kayseri Hastanesi bu örnekle yapılmış. 650 milyon liraya ihale edilen hastane için 25 yıl süresince her yıl 54 milyon lira kira ödenecek, 83 milyon lira ise yıllık işletme gideri ile toplam 137 milyon lira ödeme yapılacakmış. Ankara Etlik Hastanesi’nin ihale bedeli ise 2.2 milyar lirayı bulmuş.
Kamu-Özel İşbirliği yöntemi dünyada bilinen ve uygulanan bir yöntem. Daha çok enerji, ulaştırma yatırımlarında uygulanıyor. Biz bunlara ilave olarak Milli Eğitimde okul yapımını, sağlıkta ise hastane yapımını ilave ediyoruz.
Kamu-Özel İşbirliği modeli dünyada bilinen ve uygulanan bir model ama istisnai bir yöntem. Devletler bu yöntemi mecbur kalmadıkça, teknolojik ve acil durumlar dışında kullanmıyorlar. Çünkü, normal yönteme göre çok pahalı, mali disiplini yok eden, bütçe prensiplerine aykırı, denetimi zor vb sakıncaları var. Biz ise bu yöntemi yaygınlaştırmış ve şimdiden bir-iki yıl içersinde37 hastane yapımını planlamış vaziyetteyiz. Aynı dönemde enerji, ulaştırma, eğitim alanında da yapılana ve yapılacak yatırımlarla istisnai bu yöntem devleti ne duruma düşürecek tasavvur edebiliyor musunuz? Bir rakam vereyim yıl sonu itibariyle kamunun borcu 532 milyar lira ama kamu-özel işbirliği ile yapılan borç hariç. Birkaç yıl içersinde bu yöntemle enerji, ulaştırma, eğitim ve sağlık alanlarında 100 milyarlık yatırım yapılabilir.
Bana göre yöntemin hastane uygulamasında en önemli sakıncası mecburen dışarıdan alınacak olan tıbbi cihaz, donanım ve sarf malzemeleri ile yerli üretimi tamamen öldürmesi. İnşallah kanun çıkmadan bu konuya bir çözüm bulur ve iktidara kabul ettiririz…
Yine diğer bir sakınca da proje finansmanı konusunda hazine garantisi veriliyor oluşu. Üstelik ‘Koşullu Yükümlülük’ denen bu garanti finansmanın türev ürünlerini de kapsıyor. Düşünebiliyor musunuz bir devlet kuruluşuna yani Sağlık Bakanlığı’na güvenilmiyor, hazine garantisi isteniyor, bu garanti ilave olarak türev ürünleri de kapsıyor. Tam bir imtiyaz veya kapitülasyon sözleşmesi. Skandal… Gerçekten skandal fakat iktidarın gerekçesi daha da kötü; Tayyip Bey bir an önce şehir hastanelerinin kurulmasını istiyormuş…
Tabi, yasa tasarısı yine vergi muafiyeti ve Kamu İhale Kanunu’ndan muaflık getiriyor.
Sağlık konusundan anlayanlar, sadece pahalı bir yöntemle lüks hastane yapımı getiren (Hasta yatak sayısı yıkılıp yapıldığı için artmıyor) bu yöntemin aslında sistemi ve mantaliteyi daha da karmaşık hale getirdiğini de bileceklerdir. Çağdaş anlayışta 200-400 yataklı hastaneler rantabl oldukları için teşvik edilirken bu yöntemle yapılan ve yapılacak kompleks hastanelerle nereye varılacağını çok iyi anlayacaklardır.
Bu konuyla ilgili bir rezervimde sağlıkta sorunun hastane eksikliği değil sağlık yatırımlarının ve sağlık kadrosunun adaletsiz dağılımı olması. Yatak doluluk oranımız yüzde 65 ile OECD ortalamasının altında.
Biz bu riski, bu koşullarda neden alıyoruz?
Tüm yukarıdaki itirazlarımı çok daha ayrıntılı bir şekilde defalarca yaptım. Cevap alamadım. Bir de sizin yorumlarınıza müracaat edeyim dedim…