Henüz uzaydan fotoğraf çekecek teknolojiler yoktu.
İlkokul yıllarında, ders kitapları bizi Dünya'nın yuvarlak olduğuna ikna etmek için pratik bir akıl yürütürdü;
"Uzaktan limana yaklaşan geminin önce dumanını, sonra bacasını, iyice yaklaşınca da, tüm gövdesini görürüz..."
En şüphecimiz bile, bu güçlü örnek karşısında, "Hımmm... Kesin yuvarlak bu Dünya!" derdik.
Büyüdük!
El alem uzaya gidince gördük;
Yuvarlakmış.
Felsefeyi akılla harmanlayan bu teoriyi siyaset felsefesine dönüştürürsek;
Dumanından göz gözü görmüyordu;
Sarıgül'ün sonunda bacası da göründü!
Sahnedeki Sarıgül'e, sahne arkasındaki haliyle objektif bakmayı deneyelim;
Makyajsız, provasız...
Başlayalım;
Sarıgül'ün siyasi handikapları bir kenara, 15 dakikadan fazla konuşacak kelime dağarcığı bile yok ama Cumhuriyet tarihinin en büyük PR çalışması ile siyasette önemli bir aktör haline geldi.
CHP'nin kemik oyları, Sarıgül'ün şahsi oyları, MHP'nin zayıf adayı çıkarmasından kaynaklanan ülkücü oyları, Cemaat oyları derken;
Sarıgül'ün, İstanbul'u alma ihtimali giderek ete kemiğe bürünüyor.
Başbakan Erdoğan'ın şahsında, Ak Parti'ye itirazı olan kesimin, İstanbul'da, blok olarak Mustafa Sarıgül'ü destekleyeceğine dair kuvvetli emareler beliriyor.
Seçimi kaybetse bile, Topbaş'ı, beklentilerin üzerinde zorlayacağı, oradan da Ankara'ya yerleşme ihtimali her geçen gün artıyor.
Sarıgül imajı karma karışık bir kolaj;
Cem Uzan yüzde 50, Erbakan yüzde 20, Demirel yüzde 15, Fethullah Gülen yüzde 5, Erdoğan yüzde 5 ve ortaya karışık yüzde 5'i de yapıştırdığımızda, karşınıza Mustafa Sarıgül çıkıyor...
Medya bombardımanıyla kafası karışan seçmenin, "Herhalde iyi bir şey!" diyerek, tanımlayamadığı için de Sarıgül'e oy vereceğini düşünüyorum.
Reklamlarda hızlı karelerle hedef kitlenin şuur altına yerleştirilen marka gibi.
Müşteri, reklamı yapılan ürünü o an içselleştirmese bile, markette gördüğünde, "Ahan da o... Bir deneyelim!" demiyor mu?
Doğrusu; neden-sonuç ilişkisini bir kenara bırakırsak, Sarıgül PR'ı çok başarılı.
Hem de nelere rağmen...
CHP'nin verdiği soru önergesinde, Sarıgül'ün, "Kamuyu zarar uğratma şampiyonu" çıkmasının sokakta yankı bulacağını sanmıyorum.
Daha doğrusu, seçmen psikolojisinin, tercih kriterlerinin değiştiğini düşünüyorum.
Savaş Süzal'ın 22 Ocak 2010 tarihinde "ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından tahsis edilen ve Türk bayan tercümana cinsel tacizde bulunduğu" yazısı, billboardlara asılsa;
Yanına, ışıklı levhalarda, "Yılmaz Polat’ın Washington’da akrobasi adlı kitabının 72’inci sayfasında taciz olayının ayrıntıları var" denilse bile, siyasilerin şakır şakır uygunsuz kasetlerinin çıkmasını dahi kanıksamış seçmenin umurunda olmaz.
Seçmen, bu saatten sonra yapılacak haklı eleştirileri ve uygunsuz belgeleri dahi, Sarıgül'ün güç hanesine yazacaktır.
Atı alan, Üsküdar'ı henüz geçmese bile, yaklaştı...
Peki, Sarıgül durdurulamaz mı?
Durdurulur.
Üstelik, acı bir frenle!
Bu sorunun kendime göre sağlam bir yanıtı var ama, onu da Sarıgül'ün rakipleri bulsunlar.
Yavaş yavaş!
CHP, Ankara'daki siyasi ezberi bozabilecek tek siyasetçi olan Mansur Yavaş'ı ikna etmiş gibi görünüyor. Yavaş, 2 hafta önce bana, "CHP'den aday olmayacağım" demişti. Demek ki, 2 haftada çok şey değişmiş.
Doğrusu, Mansur Yavaş'ın, Melih Gökçek'i çok zorlayacağını düşünüyorum.
Yavaş, MHP için de problem meydana getirebilir.
MHP'nin Ankara adayı Prof.Dr. Mevlüt Karakaya'nın yükseliş trendi çizdiği bir dönemde kartlar yeniden dağıtılacak gibi...
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…