Başbakan Erdoğan’ın metin dışında yaptığı tüm konuşmalar beni heyecanlandırıyor.
Hesapsız, kitapsız konuşuyor.
Türkiye’ye değil, evdeki dostlarına konuşur gibi…
Bu yüzden ciddi hatalar yapıyor.
Deniz Feneri konusunda Aydın Doğan’ı eleştirirken akıl almaz hatalar yaptı.
Şunu söylerken kulaklarıma inanamadım, “Bizim Doğan Grubu kadar maaşlı silahşörlerimiz yok”
Söylenecek laf mı bu?
Yeni Şafak, Star, Taraf, hatta Sabah yazarlarının bir bölümünü töhmet altında bıraktı.
En azından Ak Parti denilince akla ilk gelen yazarları istemeden de olsa fena köşeye sıkıştırdı...
Bu konuşmanın meali şu; “Bizim de silahşörlerimiz var ama, Aydın Doğan kadar fazla değil”
Kim haklı tartışmasına girmeden önce Erdoğan’ın bu potlarının seçmen üzerinde kendisine yine artı olarak döndüğünü de kayda geçirmeliyiz.
Ama, nereye kadar?
Bıkma sınırına çok yaklaştı Erdoğan…
Halk adamlığı tamam da, ya Devlet adamlığı?
Milletin şöyle bir refleksi var;
Erdoğan gibi içi/dışı bir liderleri bir süre başının üstünde taşıyor, sonra dönüyor ve ”İmparatorluk genlerinden” gelen, “Devlet kumaşını” göremeyince, “Hadi bana eyvallah” diyebiliyor…
Bir Başbakan, bir medya patronunu muhatap alır mı?
Hadi aldı diyelim;
“Sana gününü gösteririm ha!” der mi?
Yapar…
Sadece yapar…
Erdoğan’ın bu tavrından Aydın Doğan belki de hak etmediği bir paye aldı.
Bu kadar sinirli bir Başbakan’a bakarak, “Yahu bu Aydın Doğan’da ne baş edilmez bir adammış. Erdoğan’ı bile çıldırttı” demezler mi? Demediler mi?
Şurası artık sırıtıyor…
AK Parti, Doğan Grubu’na, “Bana dokunma, seni idare ederim” diyor…
Bunun tartışılacak yanı yok.
İyi de… Diyelim ki, Başbakan’a dokunulmadı, ya millete dokunuyorsa Aydın Doğan!
İşte bu, “Bana dokunmada, kime dokunursan dokun” demektir…
Millet bir anlarsa…
Deniz yatağı
Deniz Feneri işi belli ki çok büyüyecek.
Deniz Feneri’nin eski Başkanı Uğur Arslan’dan, Bülent Arınç’a kadar Ak Parti’liler bile tepkili.
Muhalefetin şüphesi ya da arzusu (!) “Deniz Feneri, Ak Parti’yi kurduran finans gücü mü?” sorusunu somutlaştırmak…
Bireysel bir arıza olduğu belli.
Kurumsal yönleri var mı ona bakmak lazım.
Varsa, tüm yönleriyle ortaya eksiksiz çıkarılmalı.
Şayet yoksa, “Varmış gibi davranarak AK Parti üzerinde kılıç gibi sallanmamalı”
Deneyimlerle görüldü ki, kılıçlar dönüp, sahibini vuruyor…
Bir anlasam…
Emek ve demokrasi birliği üyelerini televizyonlarda 12 Eylül darbesini protesto ederken gördüm.
Hoşuma gitti.
Dikkatlice baktım; sağ tandanslı tek bir sivil toplum örgütünü protestocular arasında göremedim.
Neden acaba?
12 Eylül’de en çok sıkıntıyı solcular çekti desem, tarih beni yalanlar.
Sağ/sol en azından eşit bir çileyi paylaştılar.
Ya da solcular bir parça fazla.
Anlamadığım bir başka husus şu; Solcular, bu kadar tepkili, hatta çalışkan bir tabana sahipken neden iktidar yüzü göremiyorlar?
Her yanımız paradoks dolu.
Şunu da anlamıyorum;
“Köleler ve krallar eşittir” diyerek bütün zamanların en devrimci duruşuna sahip İslamiyetle “Sosyal eşitlik” gibi muhteşem bir insanlık söylemine sahip sol, neden kucaklaşamıyor?
Ya da şöyle soralım; Sol, neden var? Sağ olduğu için mi? Ya da sağ neden var? Sol olduğu için mi?
Altaylı sorularınızı cevaplayacak
Okuyucularımız uzun zamandır Sevgili Fatih Altaylı ile röportaj yapmamızı istiyorlar.
Bize attıkları maillerden 150 civarında Altaylı’ya yöneltmemizi istedikleri sorular var.
Altaylı ile ilgili gelen maillerde eskiye oranla ciddi oranda beğeni grafiği yükselmiş.
En azından Turktime okurlarının…
Uzun zamandır Altaylı’ya, ayrıldığı patronları sert eleştirmesinden, vefasızlık iddiasına kadar bir çok eleştiri geldi.
Bu eleştirilerin önemli bir bölümüne geçit vermediğimiz için bize kızan, hatta Turktime okurluğundan ayrılan okurlarımız oldu.
Onlara haksızlar diyemem ama, her nedense Turktime okurlarının bir bölümü fazla agresif.
Bazen eleştiri ile hakaret ölçüsünü ayarlamakta sıkıntıları oluyor.
Fatih Altaylı’ya gönderdiği kızgın maillerine geçit vermediğimiz İdil Özgür isimli İstanbul’dan yazan okurumuz aynen şöyle yazmış; “Sayın Turktime editörleri; Fatih Altaylı ile ilgili eleştiri maillerime geçit vermediğiniz için size çok kızmış, hatta hakaret bile etmiştim. Ama zaman içinde şunu görmek hoşuma gitti ki; Fatih Bey, bir kişiyi, ya da bir kurumu eleştirirken isme değil, olaya bakıyor. Bu yüzden iyi ki bu eleştirilerime geçit vermemişsiniz. Yoksa, Fatih Beyin elini sıkmaya utanırdım”
Fatih Altaylı’yı tutku derecesinde seven okurlarımız olduğu gibi, eleştirilerini muhafaza eden okurlarımız da var… Devrim Urgancı gibi… Urgancı aynen şöyle yazmış, “Sayın Turktime Editörü; 12 senedir Köln’de oturuyorum. Köln’ün Türkçe ismi kolonyadır. Hani her Türk’ün evinde olan serinleten kolonya. Fatih Altaylı’yı her okuduğumda içimi kolonya gibi serinletti. Oh, dedik. Ta ki, Erdoğan/Doğan kavgasında Erdoğan haklıdır” diyene kadar. Şunu dese anlardık; İkisi de haksız.”
Fatih Altaylı ile telefonda sözleştik.
Haftaya Turktime’da olacak.
Merak ettiğiniz tüm soruları cevaplandırmak için…