Seçim dönemine girdik sistemin eksiklikleri, yanlışlıkları daha bariz bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Adayların CHP’deki 29 il hariç genel başkanlar tarafından belirlenmesi çarpıklığından sonra, YSK’nın tüm Türkiye’yi sıkıntıya sokan garip kararına şahit olduk. Hemen ardından normal koşullarda alınması aylarca sürebilecek mahkeme kararlarının bir günde alınması geldi. Hele Sabahat Tuncel’le ilgili hapis cezasının bir günde 1,5 yıldan 6 aya indirilmesi kararı çok ilginçti.
Son günlerde yaşadığımız bu olaylar da gösteriyor ki ne seçim sistemimiz, ne siyasi partiler kanunumuz, ne de yargımız işliyor. Bunların işlemediği yerde de demokrasiden, haktan-hukuktan bahsetmek mümkün değil.
Seçim döneminde yaşadığımız bu bizden kaynaklı, hukuki garabetler, siyasi partiler ve seçim kanunlarında değişiklik yapılmasının en az anayasa değişikliği kadar önemli olduğunu bir defa daha bize haykırıyor.
Hukuki garabetler dışında bir de ticari-siyasi-küresel garabetler var ki bunların içinden çıkmak belki de daha zor. Neler olduğunu, neler döndüğünü tam olarak takip etmek nerede ise imkansız ama yine de yakalayabildiğimiz bazılarını soru haline getirmek mümkün;
-Neden ABD seçim öncesi aralarında Cemil Bayık ve Remzi Kartal’ında bulunduğu 5 PKK’lıyı uyuşturucu kaçakçısı ilan etti, olmayan hesaplarını(?) dondurdu?
-Neden 4 milyar dolarlık helikopter ihalesi bu olayın hemen ardından Amerikalı bir firmaya verildi?
-Neden Doğan Grubuna ait bazı medya kuruluşlarının devri ile ilgili farklı dedikodular varken, önemli iki gazetesinin seçim öncesi sürpriz kişilere devirleri açıklandı?
-Son günlerdeki sıcak para girişlerinde seçimlerin etkisi nedir?
Bunlar benim seçim dolayısı ile bugünlerde gündemi iyi takip edemediğim halde yaptığım bazı tespitler. Mutlaka siz de benzeri tespitleri yapmışsınızdır. Eğer, bunlar seçimlere yönelik bazı tasarruflar içeriyor ise hakikaten sorun var demektir.
***
Seçim kampanyası sırasında çok ilginç olaylar oluyor. TRT 1’de katıldığım bir radyo tartışmasında yaptığım bazı eleştiriler üzerine radyo yöneticilerinin panik vaziyette olaya müdahale etmek istemeleri unutmayacağım bir anı olarak kalıyor.
Diğer taraftan Zaman Gazetesi muhabiri ile yaptığım uzun bir röportajın geçen Pazar olduğu gibi değil de kısaltılarak ve çarpıtılarak verilmesi de bana bir ders oluyor. Ben söz açıldığında kısaca tekke ve zaviyelerin geçmişte Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde çok önemli işlevler görmüş kurumlar olduklarını, şimdi de bunların çağdaş versiyonlarına ihtiyaç duyulduğunu söylüyorum. Haber gazetede sadece “Tekke ve zaviyelerin kapatılmaları yanlıştı, açılmalıdırlar” anlamına gelecek şekilde veriliyor. Tekke ve zaviyeler fiilen zaten açık, düzenleme yapılmasını istemek, çağdaşlaştırmaya çalışmakta sakınca yok ama bu şekilde verilmesi Cumhuriyet devrimlerine karşı imişim algısı oluşturmuş. Siyasette bunları kullanmak isteyen çok olur. Neyse veremeyeceğim hesabım yok çok şükür. Muhabir Habib Güler’in samimiyetinden asla şüphe etmiyorum, ama editoryal bu hata beni siyaseten zorlamayı hedefliyor gibi.
Daha önce bir yazımda tanıtımını yaptığım kitaplar arasında olan Doğan Kuban’ın Çağdaşlaşma Sancıları adlı eserinde “Türk Aydınının İslam Dünyasının Geleceğini Düşünmek Gibi Bir Sorumluluğu Var” başlıklı bir bölümü vardır. Kesinlikle buna inanıyorum, bu düsturla davranıyorum, ama yukarda anlatmaya çalıştığım şekilde ki olaylarda beni çok üzüyor.
***
Galiba demokrasiyi, seçimleri, vicdanlı siyaseti öğrenmek de epey zamanımızı alacak.
En fazla da sizlere daha sık yazmayı ve samimi yorumlarınızı özledim.