“ Analar ağlamasın” gibi kolektif bir duygunun ardına gizlenerek PKK’ya lojistik destek veren zihniyetin köpürttüğü terörün geldiği nokta tahammül sınırımızı delik deşik etti.
Terör projeksiyonun gerçek yüzü artık görülmüştür.
Utanmadan, sıkılmadan terör örgütü mensuplarına gerilla sıfatını yakıştıran gazetelerin-gazetecilerin varlığı bile bu işin bir dizayn olduğunu belgelemeye yeterli.
Bu sözde şöhretli gazetecileri demokrasi havarisi gibi göstererek televizyonlara baş konuk olarak çağıranların iyi niyetli olduğuna inanmak mümkün mü?
Neyin, hangi çıkar ya da hangi duyguya tutsak olarak PKK’ya açık destek veriyorlar?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bu kadar küçük düşürülme, kandırılma ve gözlerinin içine baka baka ihanete uğramadı.
Alçalmanın, kötü olmanın bile bir haysiyeti var.
Özgürlük dediğimiz olgunun bir sınırı yok mu?
Vatana ihanet etme özgürlüğü olabilir mi?
PKK, terör örgütü olduğunu yıllardır haykırıyor ama Türkiye Cumhuriyeti DEVLET olduğunu her nedense hissettirmiyor.
Hakkari’yi merkez üs seçen PKK, neredeyse bu ildeki tüm insiyatifi almış görünüyor.
Kimlik sorma, adam kaçırarak sorgulama, öldürme, yaralama, sözlü taciz dahil tüm kirli eylemlerini ellerini kollarını sallaya sallaya icra ediyorlar.
Bu devlet nereye saklandı derken Irak’a yapılan hava saldırısı bir ölçüde yüreğimize su serpti ama öldürülen PKK’lıların cesetleri nerede?
Kendi şehidimizin naşını bile koruyamıyoruz.
Peki, PKK’lıların cesetlerini niye gösteremiyoruz?
Rahmi Turan üstadın dediği gibi, “Ya Yok edeceğiz, Ya Yok Olacağız”
Hepsi bu…
TBMM muhabirleri!
Geçen gün bir gazeteci dostum, “TBMM’deki gazete ofislerinin çoğu kapalı” deyince, “Hadi beraber bakalım” dedim.
Haklıydı.
Gazetelerin TBMM bürolarının yüzde 70’i resmen kapalıydı.
Hürriyet’te 2, Cumhuriyet’te 1, Zaman’da 1, Anka’da1, Star’da2, Sabah’ta1, A.A.’da 3 kişinin dışında TBMM’de gazeteci yoktu!
Madem bu bürolar kullanılmıyor, kapatalım gitsin!