Yıllardır parti siyasetinin içersindeyim ama bir türlü bazı konuların günlük parti siyasetine malzeme edilmesine tahammül edemiyorum. Siyaset, insan içinse, demokratik yöntemli ve sorun çözme hedefli ise bir sınır olmalı. Görünmez bir sınır. Vicdani, insani, ahlaki bir sınır. Konu deprem ise, konu terör ise, konu değerlerimiz ise daha dikkatli olmalıyız.
Bu yazıyı Cumhuriyet Bayramı günü yani 29 Ekim’de yazıyorum. Hükümet depremi bahane ederek Cumhuriyet’in 88’inci yıldönümü kutlamalarını iptal etmiş. Doğal olarak tepki de var, umursamazlıkla “Aman iyi olmuş, tatil günü yatalım” yada kötü niyetle “Baas zihniyetinde Cumhuriyetin kutlaması mı olurmuş?” diyende… Destek cümleleri Cumhuriyeti ve değerini anlatamadığımızı gösteriyor.
Bana göre hiçbir şey hele depremler bizi cumhuriyeti kutlamaktan alıkoymamalı. Allah bizi Cumhuriyeti kutlayamaz duruma getirmesin… Cumhuriyet kutlamaları eğlence değil ki, idrak, bilinç oluşturmak… Eğlence bölümleri iptal edilebilirdi, zaten edildi. Aynı mantıkla futbol maçlarını da iptal etmemiz gerekirdi. Düğünler iptal oldu mu? Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a hepsi düğündeydiler…
Cumhuriyete sahip çıkmayanlar, Cumhuriyet’ten uzak duranlar genellikle kendini daha dindar görenler ama bana göre cumhuriyet monarşiye göre daha fazla İslama uygun bir yönetim şekli. Bu konuda oksimoron bir durum var. Cumhuriyet sayesinde, yaklaşık 600 yıl yönetme ve yönetilmekten uzak tutulan, hemen hemen hiç yatırım yapılmayan Anadolu’nun Müslüman halkı müthiş bir değişim yaşadı. Kendinden daha iyi durumda olan çevresindeki tüm kentlerden bugün daha iyi duruma geldi. Bakü, Bağdat, Şam, Halep, Atina Anadolu kentleri ile kıyaslanamaz derecede ileri iken beklide tarihin en hızlı değişimi ile birçok Anadolu kenti çoğunu geçti. Bu Cumhuriyet sayesinde oldu. 1.Dünya Savaşı sonrası cumhuriyet yerine saltanat devam etseydi, Anadolu bu seviyeye gelebilir miydi? Anadolu insanı en bilinçli islam toplumu olabilir miydi?
Atası-babası köylü, hem de yüzyıllardır köylü Anadolu çocukları başbakan, cumhurbaşkanı olabilir miydi?
En fazla “Hacı” unvanı alabilmiş bilmem kimin oğlu Süleyman, Abdullah Turgut, Cemal, İsmet, Celal İngiltere kraliçeleri ile denk sofralara oturabilirler miydi?
Milyonlarca çocuğun hayalini Cumhurbaşkanı olmak süsleyebilir miydi?
“Zade”lerden sadelere sıra gelir miydi?
Cumhuriyet bizi birey ve bilinçli bir toplum yapmadı mı?
Cumhuriyet törenlerini deprem bahanesi ile iptal etmek Allah’tan reva mıdır?
Söylemesi ayıp olmasın sabah TBMM’de Cumhuriyet kutlamasına katıldım. Devlet ricali tümüyle halk çocukları idi. Kayserili Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olarak tebrikleri kabul etti. Tüm askeri, mülki, siyasi zevatta halk çocuklarıydı. Hepsi kıvançlıydı. Buralara gelmenin hazzını ve hamdını yaşıyorlardı. Bunu Cumhuriyete borçlu olduklarını bilebiliyor olmaları lazım. Bende şükrettim, manzara karşısında gözlerim doldu.
Cumhuriyet’in 88’inci yıl kutlamalarının iptali doğru olmadı… Bu iş günlük siyasetin malzemesi yapılmamalıydı. Depremde daha çok yurttaşımızı kaybetmiş olsa idik dahi bunu yapmamalıydık… Düşünen her beyin bunu bize ve Cumhuriyetimize reva görmez…
Cumhuriyet sayesinde bu mevkilere gelenler şu parti fanatizminden kurtulsa da neyin ne olduğunu anlasa keşke… Atatürk’ü anlasa keşke…
Ezberim hiç yoktur ama bu satırları yazarken aşağıdaki şarkı sözleri dilimin ucuna sürekli geldi-gitti, inşallah doğru yazmışımdır;
“Hüsnüne güvenme ey ru-yi mahım
Niceler bu tarzı revişten geçti
…
Seni bi-mürüvvet seni bi-vefa
Kim kime etmiştir ettiğin bana”