Bu satırları yazdığımda henüz sandıkların açılmasına 6 saat vardı.
Türkiye, belki de en sert seçimlerinden birisini geride bıraktı.
Liderlerin birbirlerine sınırları zorlayan eleştirilerde bulunması elbette şık olmadı ama Avrupa’nın yayın organlarının kışkırtıcı yayınları, bu sertliğin dozunu yükselten en önemli etken oldu.
Avrupa basını işi o kadar abarttı ki;
Adeta Türkiye’deki seçime ortak olmaya teşebbüs etti.
Haddini aşan New York Times, Türkiye’deki iktidarın belirlenmesi için NATO’yu bile göreve çağırdı!
İngiliz GUARDIAN gazetesinde yayınlanan bir yazı vardı ki, Avrupa’nın asırlardır dilinin altında sakladığı baklayı gün yüzüne çıkardı;
“Tam batılaşmamış, yoksul Müslüman halkın kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilmez…”
Genel seçimlerin Türkiye’ye öğrettiği bir başka gerçek de, beş benzemez fikirlerin gerektiğinde bir araya gelebileceği oldu!
Her neyse…
Haklı/haksız tüm tartışmaları geride bırakacağımız bir seçim olmasını dilerim.
Neticede sandığa giderek oy veren her vatandaş bu toprağın çocuğu.
Farklılıklarımız zenginliğimizdir.
Nasıl bütün güllerin rengi beyaz değilse, bütün fikirlerin rengi de aynı değildir.
Yeter ki, şiddet olmasın.
Yeter ki, tartışmalarımıza Avrupa’yı ortak yapmayalım.
Bu topraklarda doğduk, buralarda öleceğiz.
Bu toprakların kötüsünü, Avrupa’nın iyisine tercih ederim.
Önemli olan hata yapmak değil, hatayı tekrarlamamaktır.
Empati yapmak, diyalog kurmanın amentüsüdür.
Kızdığımız kişinin yerinde biz olabilirdik!
Yanlışa, yalana elbette tepki vereceğiz ama insanları yanlışa zorlayan baskıları da anlamaya çalışacağız.
Sevebiliriz…
Yeniden sevebiliriz.
Hiç değilse saygı duyabiliriz.
Seçimler Türkiye’ye hayırlı olsun.
Sevgi kazansın…