Ferdinand Waldo Demara..
Uzun süre polis müdürlüğü yaptı. Rahip oldu, cerrah oldu; cezaevi müdürü, avukat, dişçi, asker oldu.
Bunların hiçbiri mesleği değildi. Asıl mesleği olan dolandırıcılığın yanında ek iş olarak yapıyordu bu işleri. Ve bir Allah’ın kulu anlamıyordu bu işleri dolandırdığına kılıf için yaptığını.
Kore’de, Kanada’da ve birçok ülkede çalıştı. Cerrahi üzerine kitaplar yazdı, ABD'li büyük dolandırıcı.
Eduardo de Valfierno..
‘Dünyanın en ihtişamlı tablosu olan Mona Lisa, Louvre Müzesi'nden çalındı !’ manşetiyle duyurdu haberi, en prestijli gazeteler.
Saatte bin beş yüz kişinin ziyaret ettiği, yirmi derece ısıda, üç kat camın arkasında muhafaza edilen Mona Lisa tablosu çalınmıştı.
Aradan bir buçuk yıl geçmiş, hiçbir ize rastlanmamış, artık insanlar yavaş yavaş bunu olağanüstü bir gücün yaptığına inanmaya başlamışlardı ki;
Tabloyu müze çalışanı bir marangozun çaldığı anlaşıldı.
Marangoz maşaydı. İşin arkasında asıl beyin Eduardo de Valfierno vardı. Para karşılığı marangoza tabloyu çaldırtmış, işin sonunda çalınan tabloya dokunmamıştı bile.
Marangozla anlaştıktan sonra tablonun aynısından altı ayrı kopya yaptırmış, Amerika’ya gitmişti. Artık gözü gazete manşetlerindeydi.. O haberi okuduğu an harekete geçti, daha önce ayrı ayrı görüşüp anlaştığı koleksiyoner iş adamlarıyla buluşup çalınan asıl tabloymuş gibi sattı kopya tabloları.
Mona Lisa tablosunu çaldırıp, Mona Lisa tablosuna elini bile sürmeden altı adet Mona Lisa tablosunu bir milyon sekiz yüz bin dolara satmak zekâ işiydi.
Eduardo de Valfierno da Ferdinand Waldo Demara gibi muazzam zekâ sahibiydi.
Frank William Abagnale..
Daha 19 yaşına basmadan Panama Hava Yolları'nda çalışan bir pilotu taklit etti, 2 milyon milden fazla mesafeyi ücretsiz uçtu.
26 ülkede ve 50 eyalette 4 milyon dolar değerinde sahte çek bozdurdu. Georgia eyaletindeki bir hastanede yatılı çocuk doktorluğu yaptı.
Harvard Üniversitesi’nde sahte hukuk diploması hazırladı, savcılık sınavlarına başvurdu. İki kez başarısız olduktan sonra sekiz hafta çalışarak sınavı kazandı. Louisiana Eyalet Başsavcı yardımcısı olarak çalıştı.
Cezaevinde de yattı ama, firarı öyle tünel kazarak ya da duruşmaya giderken görevlilerin bir anlık dalgınlığından yararlanarak olmadı.
Gizli müfettiş olarak, kartvizitle, elini kolunu sallaya sallaya oldu.
Bu yolun yolcusunun haliyle cezaevine yeniden yolu düşecekti, düştü de. Cezasını çekmeye henüz başlamıştı ki; FBI’dan teklif geldi. Frank’in üstün dolandırıcılık bilgilerinden yararlanmak kaydıyla tahliyesi sağlandı.
İçinde bankaların da olduğu 14 binden fazla kuruma dolandırıcılık ve yolsuzluk dersleri verdi. Ülke genelindeki tüm FBI ofislerine danışmanlık yapmaya devam ediyor hâlâ..
Açın bakın Avrupa ve Amerika’daki dolandırıcılık hikayelerine; ekseriyeti sanatsal, akademik, zekâ gerektiren işler üzerine. Her biri satranç kuralları dahilinde.
Bizimkine bakın bir de; internette sığır oyunu oynarken Avrupa’nın en büyük çiftliğini kuracağını iddia eden bi’ tosun.
Okul çıkışı mahallede top oynayıp eve nefes nefese giren liseli gibi çiftlik açılışı yapan, boynuna kravat takmayı beceremeyen, mikrofon tutmaktan aciz, önceden hazırlanmış ılık soruya bile cevap veremeyen..
En sonunda Brezilya’da eline verilen iki satır yazıyı okuyamayan; vasatın altında, donanımsız, vizyonsuz, beceriksiz bi’ tosun.
Zoruna gidiyor insanın.
Kaderde varsa dolandırılmak, alın yazısıdır. / Biliriz, çıkacak para işlemeli keseye ağırdır. / Bi’ tombalağın vicdanına mahkûm etme Allah’ım / Kaldıysa daha söğüşlenecek rızkımız; / Safi sübyanlar hatırına, bizi Frank William Abagnale gibi dehalarla karşılaştır.
Diyesi geliyor insanın.
Halbuki o, ‘Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştaydı.’
Sığırlarının peşinden koşan akıllı yatırımcıları vardı..
Allah dolandırılmanın da hayırlısını versin.
Çocuk sorsa: ‘Baba sen bu adamın sığırlarıyla mı dolandırıldın?’ dese..
Ne cevap vereceksin.