Türkiye’nin ve Türk Toplumunun çağdaşlaşmasını, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini, gerçek anlamda Kuran İslamını, dini ve milli değerlerimizi, ahlakı ve hakikati savunan herkes gibi ben de kaygılıyım, sıkıntılıyım ve çok kişiden farklı olarak bulunduğum konum nedeniyle hissettiğim sorumluluk altında zaman zaman eziliyorum…
Konu, bazılarının sandığı gibi iktidar veya ana muhalefet partisinin ve liderinin çok becerikli olması ve her koşul altında seçimleri kazanması, muhalefet yapamaması veya iktidarı sürdürmesi değil. Sorun iktidar veya muhalefet partilerinin dışında da bir yerlerin dizaynı, desteği veya organizasyonu değil mi?
Türkiye’nin küresel bir komplo veya tuzakla karşı karşıya olduğunu neden unutuyoruz?
2002 KRİZİ VE DEĞİŞİM
Baştan başlayalım; Çok ağır bir ekonomik, sosyal ve siyasi kriz sonrası 2002’de BOP Eş Başkanı olduğunu saklamayan biri geldi iktidarı aldı. Sonradan yapay bir koalisyon olduğunu öğrendiğimiz iktidar tüm yasakları, engelleri hızla aştı. Daha doğrusu yolu hep bir şekilde açıldı.
Güya “Askeri vesayeti” kaldırma adına, aslında en sağlam kurumumuz olan TSK’yı “Ergenekon”, “Balyoz” vb. adlar altında uydurma operasyonlarla kıpırdayamaz hale getirdiler.
Sonra devletin istihbaratından Maliyesine tüm kurumları kontrol altına alındı ve talimatsız işlem ve denetim yapamaz hale getirildi.
Küresel dış destekle, özellikle teknolojik destekle muhalefeti ve devlet mekanizmasını kıpırdamaz hale getiren iktidar ortaklarından biri diğerine garip bir darbe teşebbüsünde bulununca bazı şeyleri daha net anlayabildik ancak küresel ölçekte iktidarın arkasında kimler olduğu sorunsalına, haklı olarak hala şüphe ile bakıyoruz…
TOPLUM
TSK gerçekten yıpratıldı ama asıl hasar alan toplum ve değerleri oldu. “Alt kimlik-üst kimlik”, “Türk Milleti değil Türkiyeli”, “Her alt kimliğin dilini öğrenme hakkı”, “Analar ağlamasın”, “Millet yok ümmet var”, “Kurtuluşu Atatürk’e değil Padişaha borçluyuz”, “gerçek lider Atatürk değil Abdülhamid Han’dır”, “Eğitimli insan ferasetsizdir” gibi saçma, gereksiz ve zamansız tartışmalarla toplum değerleri köreltildi ve yok edildi.
Şimdilerde maddi, manevi ve kültürel değerleri tahrip edilmiş ve şaşkın bir toplum ile karşı karşıyayız…
DEVLET
Başlangıçta İktidarla ilgili laiklik başlıklı kaygılarımız fazlaydı, bir siyasal İslamcı devlet kurmak istediklerini düşünüyorduk ancak önce AB ile ilişkilerini çok geliştirdiler sonra tüm Batı ile hatta tüm komşular ile ilişkiler bozuldu ve süreç içerisinde bu gün gelinen noktada tam bir Ortadoğu ülkesine dönüştüğümüzü gördük.
Kısaca, bol miktarda Arap İslamı ve milliyetçilik karışık demokrasinin ve çağdaşlığın çok uzağında bir rejim oluştu. Bir nevi Baas rejimi…
Yine başlangıçta çok liberal ve demokrat görünüyorlardı. Sonra Başkanlık rejimi istediler. Güçleri yetmedi ama birden kendi iktidarlarının dışından gelen bir destekle kamuoyuna başkanlık rejimi anlatarak, ancak ne olduğu belli olmayan bir “Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi”ne sürüklendik. Halkta referandumda kutuplaşma ile buna evet demek zorunda bırakıldı.
2 bin yıllık devlet geleneğimiz olan başbakanlık kurumunu kaldırdık, güçler ayrılığını, idari yapılanmamızın iyi taraflarını terk ederek denetimsiz, sorumsuz garip bir devlet idaresine geçtik. Devlet hafızası ve devlet aklı yok oldu, en önemsiz faiz, döviz gibi ekonomik denge sorunları bile çözüme ulaşmamaya başladı… Liyakatı unutan iktidarın geçmişten beri getirdiği ekonomi yönetimi hatalarıyla, özellikle borçlanma politikası ve üretmeden tüketen ekonomi ile çok derin bir krize girmiş olduk.
SİYASET
Sıkıntılarımızın en önemlilerinden biri BOP’un Eş Başkanı olduğunu söyleyen kişinin bir süre sonra Türk siyasetini tam bir Ortadoğu siyasetine çevirerek düşünce eksenli siyaset yerine kimlik eksenli (etnisite ve mezhep) siyaseti getirmesi oldu. Bu döneme kadar parlamentoda 4 parti olması ve bunlarında Türk, Kürt, sünni, alevi veya dindar-dinsiz veya İslami-laik ayrımlarına göre şekillenmesi için her şey yapıldı. Bu Türkiye’nin de diğer Ortadoğu ülkeleri gibi bölünmesinin ilk adımıydı ama çok şükür Türkiye henüz bu oyuna tam olarak gelmiş değil…
Sonuçta, inancı-imanı, ahlakı zayıf, aklı-hafızası olmayan bir devlet, kimliğe dayalı değerleri kalmamış bir toplum oluşturuldu.
TEKRAR KRİZ
Şimdi önümüzde tekrar bir ekonomik kriz var. Yapısal, yönetimsel, küresel ve siyasi sebepleri olan derin bir ekonomik kriz ile karşı karşıyayız. Sorun şu; 1-İktidar ekonomik krizi siyasi göstermeye çalışıyor ve ciddi çözüm getirmiyor. Bu durumda ise ülke maliyetimiz her geçen gün anormal artıyor. 2-Muhalefet partisi olarak bize karşı müthiş bir kampanya yürütülüyor ve bizim alternatif olarak devreye girmemiz engelleniyor. Halk çaresizlik içerisinde ve tüm değerlerini, güvenini ve umudunu yitirmiş noktada.
İşte bu nedenle, Türkiye’nin ve Türk Toplumunun çağdaşlaşmasını, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini, gerçek anlamda Kuran İslamını, dini ve milli değerlerimizi, ahlakı ve hakikati savunan herkes gibi ben de kaygılıyım, sıkıntılıyım ve çok kişiden farklı olarak bulunduğum konum nedeniyle hissettiğim sorumluluk altında zaman zaman eziliyorum…
Ancak, umutluyum…
Muhtaç olduğum kudretin mevcut olduğunun farkındayım…