Siyaset eleştirmenliği biraz futbol yorumculuğuna benzer. Skora, sonuca göre konuşur, yorum yapar futbol yorumcusu da siyaset yorumcusu da… Futbol yorumcusu maçtan önce şu futbolcu oynasın, antrenmanda iyi idi diyemez. Taktik şu olmalı diyemez. Yuvarlak cümlelerle en fazla somut olmayan her zaman, her durumda geçerli olabilecek önerilerde bulunur ama maçtan sonra hangi takım yenilmiş ise o takımın somut yanlışlıklarını, yenenin ise başarısını abartarak sıralarlar. Benzer ukalalığı taraftar da yapar. Yenilen takımın taraftarı takımına kül kondurmaz, karşı takımla alay eder. Yenilen takım taraftarı ise futbolcularına, hocasına, yönetimine veryansın eder. Tıpkı 30 Mart seçimlerinden önce ve sonra buna benzer durumda olan siyasetimiz ve kadroları gibi…
Seçimden önce en popüler tavsiye, “Yolsuzlukların üzerine gidin, halka anlatın yeter, başka bir şeye gerek yok” iken seçim sonrasının en sık eleştiri cümlesi ise şu; “Yolsuzlukları bu kadar fazla söylememek, üzerine çok gitmemek lazımdı”
***
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi için YSK’ya itirazda bulunmuştuk. Gerekçelerimiz yaklaşık 10 maddeydi ama en güvendiğim gerekçe 2908 mühürsüz tutanağın bulunması (Yaklaşık 900 bin oy) ve bu tutanaklarda Melih Gökçek’in açık ara önde olmasıydı. Bu tutanaklar geçersiz sayıldığında Mansur Yavaş 70 bin oy farkla kazanıyordu. Seçim Kanunu’na göre (105. Madde) tutanaklarda mühür ve imza bulunması zorunlu. Fakat YSK bu apaçık durumu dikkate almadı ve 50’ye yakın klasörlük başvurumuzu 48 dakikada red etti. Gerçekten çok üzüldüm ama çalışmalarım boşa gitti, oylarımızı 500 bine yakın artırmış iken yazık oldu diye değil, hukuk öldü diye…
Hani bir fıkra vardır; Bir ülkede bir vatandaş öldüğünde çan 1 defa, soylu öldüğünde 2 defa, kral öldüğünde 3 defa çalarmış. Bir gün çan 4 defa çalınca herkes çok şaşırmış, merak etmiş ve merkeze koşuşturmuş “Kim öldü?” diye sorarak. Cevap “Adalet öldü” olmuş. “Dün” demişler “bir vatandaşın göz göre göre hakkı yendi, o nedenle çan 4 kere çalındı. Yani adalet öldü”
Türkiye’de benim için de adalet Çarşamba günü bu kararla bir daha öldü… Çoğunuz diyecek ki “Oooo! Sen ne diyorsun. Bizim için zaten çoktan ölmüştü”
Siz de haklısınız…
***
Kemal Kılıçdaroğlu’na bir meczup saldırdı. Saldırganın Ak Partili olmasını önemsemiyorum. Ancak uzun zamandır yazdığım gerilim politikasının devamı olduğunu ve bu gerilimin daha da artacağını düşünüyorum. Recep Tayyip Erdoğan kendi iktidarını devam ettirmek için tüm Türkiye’yi tehlikeli sularda yüzdürmeğe devam ediyor ve buna benzer olaylar organize veya bireysel olacaktır...
İnanın geleceğimiz için endişelerim daha da artıyor.
***
Son eleştirim de kendi cenahıma, yani Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine bağlı olan ve olduğunu iddia edenlere;
Ne kadar çok serleşirsek o kadar çok başarılı olacağımızı düşünmeniz çok yanlış. Kutuplaşma, sertleşme Tayyip Beyin politikası ve onun işine geliyor. Yerel seçimlerde iktidarın değişeceğini, yerel seçim sonucu hemen gideceğini, ara hükümet kurulacağını ima etmek, CHP’nin iktidar olacağını söylemek ve AKP’nin bölüneceğini iddia etmek sadece iktidara yaradı. Bizi iktidar olmaktan korkmakla suçlayanlar ne yazık ki bazı şeyleri duygusallıklarından göremiyorlar…
Bir de asla iktidarı küçümsemesinler, bizim mücadelemizi hafife almasınlar… AKP devleti sadece ele geçirmekle kalmadı onu dönüştürdü de… Mücadele iki siyasi partinin iktidar yarışı olmaktan çıktı…
Devlete ve küresel bazı güçlere karşı mücadele verdiğimizi unutmasınlar…