İçimizde sebebli- sebebsiz kasvetler uçuştuğunda, gönlümüzün bir ‘zincirkıran’ı mutlaka vardır..
Başka başkadır ama, vardır..
En büyük kavgalarımızı kaybettiğimizde, bizi yeni şartlara alıştıran, ‘bu da geçer’ dedirten ‘tutunma’ duygusundan söz ediyorum..
Uyuyan bir çocuğu seyretmek....
Yağmura bakmak..
Bir kır kahvesinde sıcak bir çay içmek..
Yetmediğini biliyorum!..
Kısa süren mutluluk damlalarını okyanusa çevirmek istiyor gönül...
İçine girip yüzmek..
Her kulaçta ensemizden tutup, başımızı suya gömmek isteyenler olacak!..
Karanlık vuruşlar bazen iftira olarak dikilecek karşımıza..
Bazen yorgunluk..
Bazen de sinemizde büyüttüğümüz ihanet..
Bizim, ‘biz’ olmamızı engelleyen her şey sahtedir..
Yalandır, bühtandır..
Kötü adamların ‘gönül okyanusumuza’ attığı atık maddeleri temizlemekten vazgeçmeliyiz artık...
Her kıyıdaki kötülere yetişemeyiz ki?.
Kötü adamların da ihtiyaç olduğunu kabul edelim artık...
Onları gördükçe, dostlarımız gözümüzde büyümüyor mu?..
Hayat, yorumsuz olduğu zaman güzeldir..
Hele; Yanılmaktan lezzet almayı öğrendiğiniz gün!..
Hayat, o gün başlar!..