ŞEHRİYAR DERGİSİNİN KURUCUSU
BİR SESSİZ DEVRİM
TÜRKÇE AŞIĞI
GÜNEY AZERBAYCAN IN YİTİK KAHRAMANI
Gülüyor sanıyorsunuz biraz konuşunca düğüm düğüm bir hıçkırık tonuyla devam ediyor sohbete… Kendi ülkesini ardında bırakmamış ya da unutmamış o hala oralarda yürüyor, konuşuyor hatta umutlarını serpiştiriyor.
Ona casus diyorlar. Ben hocam diyorum. Bakalım siz ne diyeceksiniz?
Davut TURAN anlattı ben yazdım, siz okuyun. Buyurun hak meydanına…
Z.G: Hocam, Davut Turan kimdir?
D:T:İranın kuzeybatısında Türk şehri olan Xoy şehrinde büyük bir ailenin dokuzuncu çocuğu olarak dünyaya geldim. Okumayı ve yazmayı çok severdim.
Şiirle tanışmam on yaşında oldu. O zamanlar şiirler yazardım. Hem Türkçe hem Farsça yazmaya başlamıştım. Daha sonraları ise gazete ve dergilerde de yazdım.
Türkçe merakım on altı yaşında başladı. O zamanlar kendimi keşfediyordum. O zamanlar eğitim dili Farsça olduğu için şiirlerim de Farsçaydı ancak ben Türkçe ( Azerbaycan Türkçesi) yazmak istiyordum.
İlk yazdığım şiirler doğada büyüğüm için doğayla ilgili şiirlerdi.
Xardasan gel
Seni gözleyirem.
ZG: Kime seslendiniz şiirlerinizde?
DT: Türkçeme seslendim. İran da rejim tarafından baskı altındaydık ve dilimizi konuşmamızda yazmamızda hatta öğrenmemizde yasaktı.
Bu yasak, 1828 den beri Türkmençay Mukabelesi ile Rusya ile Qacar devleti arasında yapılan antlaşmanın Güney Azerbaycan ve Kuzey Azerbaycan'ı ikiye bölmesiyle başladı.
ZG: Asimile edildiğinizi düşünüyor musunuz?
DT: Of course ( burada İngilizce konuştuğu için özür diliyor, gülüşüyoruz.)
ZG: Siz ailede Türkçe mi konuşuyorsunuz? Orada doğmuş olmanıza rağmen niçin farsça sizi etkilemedi?
DT: Ondört yaşımdan itibaren kendimi aradım. Kimsin sen? Kimliğin kim? Konuştuğum dil ile okulda öğrendiğim dil farklı tüm bunlar beni rahatsız etmeye başladı.
ZG: İran’da Araplar, Kürtler, Türkmenler de var. Onlar uyum sağlıyor peki sorun sadece Azerbaycan Türkleri ile mi?
DT: Türkmenler; Araplar Kürtler var ama orada asıl mezhep farklılıkları çok fazla. Kürtler; Araplar, Türkmenler Sünni oldukları için baskıya çok fazla maruz kalıyorlar. Ancak Azerbaycan halkı da Şia olduğu için ayrımı çok ince detaylarla yapıyorlar. Sorunlarda buradan kaynaklanıyor. Fars milleti Azerbaycan Türklerini sevmiyor.
ZG: Türkler İran'a gittiğinde çok güzel karşılandıklarını anlatıyorlar, bize güzel davranan farslılar mı yoksa biz güney Azerbaycan Türklerini Farslı zannederek Farslar bizi seviyor mu diyoruz?
DT: Yo Farslılar Türkleri sevmez. Evet, Güney Azerbaycan Türkleri Türkler'i sever. Maalesef karıştırılıyor.
ZG: Milliyetçi misinizdir?
DT: Milliyetçilikten ziyade kurtuluşçu ve özgürlükçüyüm diyelim. İnsanların kim oldukları unutturulmamalı. Ben babamın ideolojisini bilmiyorum ama kendisinin Türk olduğunu biliyorum. Türkçe yazdığımda babam çok mutlu oluyordu çünkü ne yazdığımı anlıyordu. İşte bu bize unutturulmamalı.
ZG: İlk ne zaman başkaldırdınız?
DT: Ben üniversiteye başlayınca Türkçe ve Farsça dergi çıkarmak istedim. O zaman karşı çıkıldı tabii.
Türkçe yazılmaz ki Türkçe sadece konuşulur.
Ben yazacağım ve siz de göreceksiniz dedim ve Şehriyar dergisini çıkardım. Şehriyar bizim şairimizin adı. Size selam getirmişem şiirin şairi.
Dergim adını buradan bu şiirin başlığından almıştı aslında. Selamı getiren Şehriyarın adıyla başladım.
ZG: İran'da Türklere ne tür bir baskı var biraz tarif eder misiniz?
DT: İran’da Türk’lere özgü bir baskı yok, İran da Türk olabilirsin ama ben Türküm deyip belli haklar talep edersen burada sorun başlıyor.
ZG: Günümüzde nasıl hocam, Türkçe eğitim var mı?
DT: Şu anda sadece Tebriz üniversitesinde Türkçe bölüm açılmış o da Türkiye Türkçesi bir de Tahran üniversitesinde de aynı.
ZG: İran dil hakkını size vermekten korkuyor mu sizce?
DT: Tabii, İran kırılgan bir ülke son seksen yılda İranlı kimliği ile kendisinden olmayanı eritmeye çalıştılar ve başardılar. Türkün orada yeri olmadığını görüyoruz.
ZG: İran'ın nüfusuna oranınız kaç ciddi bir sayı var mı hocam?
DT: Toplam dünyada elli milyon Azerbaycanlı var. İran sınırları içerisinde ise yirmi ile otuz milyon arasında Azerbaycan türkü var. İran nüfusunun neredeyse üçte ve ya dörtte birini oluşturuyoruz. Bu rakamı Tahran da kabul ediyor.
ZG: Türkiye ile nasıl tanıştınız? Niçin geldiniz?
DT: Ben Türkiye’ye üniversite okumak için geldim. Türkiye benim ikinci vatanım.
ZG: Peki, ülkenizden gerçekten kovuldunuz mu ve tek sebebi Türkçe girişimleriniz miydi?
DT: Yine üniversite yıllarında yaptığım girişimler ve birçok oluşum bu sonucu doğurdu. Ülkeye girişim yasaklandığında ben zaten Türkiye’deydim. Ülkeme bir daha dönemedim.
ZG: Peki, Amerika ile nasıl tanıştınız? Niçin Amerika'ya gittiniz ve Amerika gitmiş olmanız casusluk idealarını desteklemedi mi?
DT: Ben yeni bir ülke arıyordum bu Amerika oldu. Başka hiçbir siyasi sebebi olmadı. Gayet basit bir insan olarak çalışmak ve yaşamak istiyordum. Türkiye de benim için güvenli olamazdı çünkü orada kalışım İran’la siyasi sıkıntı yaratırdı.
ZG: Amerika nasıl karşıladı sizi?
DT: Amerika çok şaşırtıcıydı. Her şey çok büyüktü. İnsanlar büyük yani şişmandı, yollar çok fazla genişti. Arabalar, evler çok büyüktü. İlk başta bu beni biraz korkutsa da bu durumu benimsedim. Yıllardır Amerika’dayım. Oranın vatandaşı oldum ve orada mutluyum. Sıradan bir işim, sıradan bir hayatım var. Siyasetten uzak durmaya çalışıyorum.
Davut Turan’ı yirmi yıla yakın bir süredir tanıyorum. Ondan en çok duyduğum kelime Türkler Türkler ille Türkler olmuştur. Bizim ülkemizle ilgili de birkaç soru sordum.
Geçen yıllara oranla değişmiş olduğumuzun bir kimlik dönüşümünün farkında. Bunu belirtirken adeta yüzü düşüyor, ürküyor ve bize gelecek zarardan neredeyse korkuyor. O bizi seviyor, Tüm Türkleri seviyor. Zaten ne gelirse başına bu sevdadan gelmiş.
O başına gelenlere de razı. Ne demişler, sen yanmasan ben yanmasam, o yanmasa nasıl çıkacak karanlıklar aydınlığa?