Bu hafta size 2’si ekonomi ile ilgili güncel 4 soru sorup açıklamalar da bulunacağım. Türkiye’nin durumunu da aşağı-yukarı ortaya koyan konular bunlar. Cevapları birikiminize ve vicdanınıza bırakıyorum.
OHAL neden uzasın?
15 Temmuz Darbe Girişimi başarısızlığa uğradı. Sonra 21 Temmuz’da OHAL ilan edildi. OHAL 20 Ekim’e kadar devam edecek. OHAL ile yüzbine yakın kamu görevlisi işinden oldu, binlerce şirkete el kondu, buralarda çalışan yine binlerce kişi FETÖcu oldukları gerekçesi ile işlerini ve servetlerini kaybettiler. Tahminen bir milyonun üzerinde kişi OHAL uygulamalarından doğrudan etkilendi ve yaşamı değişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan OHAL’in gerekçesini şöyle açıklamıştı; "Olağanüstü Hal ilanının amacı ülkemizde demokrasiye, hukuk devletine, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerine yönelik bu tehdidi ortadan kaldırmak için gereken adımları en etkin ve hızlı şekilde atabilmektir." İktidar partisi yetkilileri de OHAL’in uzatılmayacağını açıklamışlar. Hatta Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, “OHAL’i 3 aydan önce bitirebiliriz” bile demişti.
OHAL ilanı sonrası hızla İktidarın tüm darbeci veya terörist gördükleri derdest edilirken demokrasi, hak ve hukuk açısından çok yanlış işler de yapıldı. Yapılan yanlışlıklardan dolayı Cumhurbaşkanından sokaktaki vatandaşa herkes şikayet etti. Ancak, artık Darbeciler fazlası ile kontrol altında ve pasifize edilmiş durumda… Bundan böyle olağanüstü yetki gerektiren bir durum yok görünüyor. Bundan sonra alınacak önlemler normal güvenlik önlemleri ile de yapılabilir şeyler olmalı. Yapılamıyorsa sistemde sorun var demektir. Asıl darbeciler, siyasi uzantıları henüz yakalanmadı, yeni bir kalkışma var diyorsanız onlar için OHAL’le yapılabilecek bir şey yok. O siyasi irade konusu… Yani Cumhurbaşkanının bahsettiği tehdidin kalkması için her şey yapılmış durumda… Normal yolun dışında başka ne yapılacak?
Peki şimdi soruyorum; OHAL neden tekrar uzayacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu işi çok sevdiği için mi yoksa bilmediğimiz bir tehlike olduğu için mi?
Suriye’ye neden piyade desteği olmayan tankla girdik?
Suriye politikamızın yanlışlığı bir tarafa detayda da çok fazla yanlışlık yapıyoruz. Basit ve garip görünen yanlışlıklar bunlar. Hem toplum yapıyor hem de kamu kurumları…
Türkiye Suriye’ye Fırat Kalkanı Operasyonu çerçevesinde 15 kadar tank ve yine 15 kadar zırhlı taşıyıcı ile girmiş. Tankların 6’sını ve 10 askerimizi kısa zamanda kaybetmişiz. ABD Irak’ı işgal ettiğinde bu kadar zayiat vermemiş… Yanımızda olan ÖSO ve karşımızda olan teröristlerin can kayıplarını bilmiyorum…
Konunun uzmanları tankın tek başına kullanılabilen bir savaş aracı olmadığını bilirler. Muhakkak piyade, topçu gibi kara unsurları ile havadan destek gerekir. Hatta bu Arap-İsrail Savaşlarında kanıtlanmış çok bilinen bir konudur. Tabi bu durum karşınızda ordu varsa geçerli. Eğer, dağlık olmayan arazide, üstü açık pikaplara yerleştirilmiş ağır makinalıları ve füzeleri olan, hızlı hareket edebilen gerilla veya teröristlere karşı harekat yapıyorsanız sizin tanktan ziyade benzer manevra kabiliyetine sahip askeri araçlara ve yakın muharebe için yetiştirilmiş adamlara ihtiyacınız vardır.
Peki şimdi soruyorum; Tankların piyade desteği olmadan yalnızca ÖSO’ya güvenilerek Suriye’ye gönderilmesi kimin fikri?
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın mı yoksa kuvvet komutanlıklarının bir KHK ile bağlandığı MSB Fikri Işık’ın fikri mi?
Sosyal yardımlar 3 kat arttığı halde neden yoksullukta artış var?
TUİK geçen hafta çok önemli bir araştırma yayımladı. Gelir ve yaşam Koşulları Araştırması 2015 Araştırma sosyal yaşantımıza dair ilginç şeyler ortaya koyuyor. Siyasetçi olan veya siyaset konuşan herkesin incelemesi şart…
Araştırmaya son 14 yılımızı esas alıp bakarsanız gini katsayısının 0.40 civarına takılıp kaldığını görürsünüz. Son 14 yıl borçlanma özellikle hane halkının borçlanması kat kat artmasına rağmen gelir dağılımı eşitsizliği bir türlü düzelmemiş. Hatta örneğin 2015 yılında ASPB’nın açıklamalarına göre sosyal yardımlarımız 30 milyar liraya yaklaşmış olmasına rağmen düzelmemiş. AKP iktidarının öğünerek söylediği sosyal yardımları biz iktidara gelince 3 katına çıkardık açıklamalarına rağmen düzelmemiş. Yoksul yoksul kalmış, zengin daha zengin olmuş.
Peki şimdi soruyorum; Üretim ve eğitim politikalarımız mı yanlış yoksa yanlışlık yok, Türkiye büyüyor devam mı diyeceğiz?
Moody’s sizce haksız mı?
Finans dünyası 3 kredi derecelendirme kuruluşuna itibar eder. S&P, Fitch ve Moody’s. Devletler ve kuruluşlarda bunları davet eder, paralarını öder, istedikleri bilgileri verir ve kendilerine not verdirirler. Bu nota göre de finansçılar ülkelere yatırım yaparlar.
Malum, S&P’nin olumsuz notundan sonra Moody’s’in notu merakla bekleniyordu ve çok önemliydi. Moody’s geçen hafta sonu Türkiye’nin notunu düşürdü. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar demedik bırakmadılar ve Moody’s’in siyasi karar verdiğini söylediler. Doğrudur, bu kuruşlar zaman zamanda siyasi not verirler. Ancak Türkiye’nin de bu yıl için hedeflediği büyüme dahil hiçbir makro hedefini tutturamayacağı çok açık. Özellikle yılın 2’inci yarısı çok olumsuz görüntü veriyor.
Peki şimdi size soruyorum; 1 milyar dolarınız olsa yüzde 7 - 8 faizle Türk hazine kağıtlarına mı yatırım yaparsınız, yoksa ‘enflasyon yüksek, Türkiye reformlarını yapamıyor geleceği belirsiz zarar ederim’ deyip garantili bir yer mi ararsınız?
Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi bunca sorun arasından Zarrab’ın durumunu dile getirmedim. Ülke için önemli konuları seçtim. Siz de bu sorulara toplumsal durumumuzu ve moral değerlerimizi ilave ederek Türkiye’nin geleceği hakkında bir değerlendirme yapın lütfen eliniz değmişken…