Cumhurbaşkanlığı internet sitesinden edindiğim bilgilere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve geldiği Ağustos 2014’ten beri 82 yurt dışı ziyareti gerçekleştirmiş. Henüz 3 yılı tamamlanmamış ama sorumsuz cumhurbaşkanı olduğu bu dönemde 82 yurt dışı ziyaret yapmış. Cumhurbaşkanlığı görevinde 3 yıl tamamlandığında yapacakları ile birlikte yılda ortalama 30’a yakın ziyaret. Bu rakam Cumhurbaşkanı’nın dış politika ile fiilen ilgili olduğu kadar, sağlıklı ve zinde olduğunu da gösteriyor. Allah uzun ömür ve sağlık versin.
Tabi bu rakamı Erdoğan’ı övmek için derlemedim… Özellikle pek medyada yer almayan, daha önce Meclis’te dile getirdiğim halde medyada değinilmeyen bir konuyu işlemek ve haklı 2 eleştiride bulunmak üzere yaptım.
1-Cumhurbaşkanı madem bu kadar çok geziyor ve ziyaret yapıyor, neden dış politikada bu kadar başarısızız? Yoksa dış politika, Cumhurbaşkanı çok karıştığı için mi başarısız?
2-En fazla ticaret yaptığımız, en fazla mal alıp sattığımız Batı başkentleri neden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretlerinde en az yer tutan ülkeler? Hatta neredeyse AB ülkelerine neden resmi doğru-dürüst tek bir resmi ziyaret dahi yok?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bizde gelenek olduğu üzere ilk resmi ziyaretini 1 Eylül 2014’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, ardından Azerbaycan’a yapmış. Ondan sonra Arap Coğrafyası, Afrika, Uzak Doğu, Orta ve Güney Amerika dememiş, Ekvator Ginesi’nden, Cibuti’ye Senegal’den Peru’ya hemen her ülkeye resmi ziyaretlerde bulunmuş ama ABD ve AB ülkelerine her nedense resmi ziyaret yapamamış. Yapamamış diyorum çünkü, Dış İşleri Bakanlığı ile az-çok ilişkiniz var ise orada AB başkentlerindeki büyük elçilerin en büyük sorununun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a resmi ziyaret ayarlama baskısı olduğunu bilirsiniz. Maalesef Batı’da kimse kabul etmiyor, çok zorunlu olmadıkça ziyaret etmek de istemiyorlar.
AB ülkelerine ve ABD’ye ziyaretleri var. Çok var hem de… Ancak o ziyaretler BM ve NATO toplantıları dolayısı ile yapılan ziyaretler. Birkaç ta Almanya, Belçika gibi ülkelere işçilerimize yönelik ziyaret yapılmış, resmi değil. Yine çok az protokol uygulanmayan çalışma ziyareti de var. Galiba tek resmi ziyaret 2015’de Belçika’ya yapılmış.
Neden AB ve ABD, Bizim Cumhurbaşkanımızı resmi olarak ülkelerine davet etmezler?
‘Zaten onlar bizi sevmez, iyiliğimizi istemez’ deyip bu işin içinden sıyrılmak mümkün değil çünkü aynı Erdoğan’ın en başarılı dönemi Cumhurbaşkanlığı öncesi Başbakanlık dönemi. Başbakan Erdoğan’ın ağırlıklı olarak resmi ziyaretlerinde en fazla yeri AB ülkeleri ve ABD tutuyor. O zaman Erdoğan’ı zevkle kabul eden, destek olan bu ülkeler neden şimdi uzak duruyorlar?
Başbakan iken İslam coğrafyasında en sevilen lider olan Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduktan sonra neden sevimsiz bir isim oldu?
Türkiye, ekonomide, dış ilişkilerde ve hukuktan-siyasete her alanda özellikle Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra neden düşüşe geçti?
Tek adam olmasının ve olma çabasının bunda ne kadar payı var?
Egosunu yenememesinin, psikolojik sorunlarının bunda ne kadarlık payı var?
Devlet yönetiminde Erdoğan ve yakın çevresine sorulmadan adım atılmamasının ve devletin geleneksel düzeninin bozulmasının bunda ne kadarlık payı var?
Bunlar araştırılması gereken konular. Farklı düşüncelerde olabiliriz ama ortada bir gerçek var; İşler iyi gitmiyor. Dış ilişkilerde AB, ABD, NATO ve Arap dünyası ile kötüyüz. Alternatifler ise bize güvenemiyor. Cumhurbaşkanımız bayramda geçirdiği baygınlıkla sağlığı ile de kaygı vermeye başladı. 2 Mayıs’ta katıldığı partisinde 2 ayı geçtiği halde bakanlar kurulunda değişiklik yapamadı. Sıkıntısı çok…
Durumu sizler düşünüp yorumlarken ben de bir fıkra ile tebessüm ettireyim.
Osmanlı Padişahı Avcı Mehmet tüm gün hırsla adamlarıyla beraber av peşinde koşar ama akşama kadar bir keklik bile vuramaz. Bunun sebebini de, sabahleyin gördüğü bir dervişin uğursuzluğuna bağlar. Özel koruma birliği Solaklara, Saraydan çıkarken, sivri külahlı, sırtı kambur birinin önünden geçtiğini, hemen bu adamı bulmaları emrini verir. Tarife göre Bektaşi babalarından Ayyaş Hamza Babayı yaka paça huzura getirirler.
Sultan, “Bre uğursuz, nabekar! Bugün sabahleyin karşıma çıktın. Bu yüzden akşama kadar bir ava rastlayamadım. Uğursuz adamsın sen. Vurun kellesin!" diye gürler.
Bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor. Son bir dileğini söylemek için söz ister, "A devletlum siz beni gördünüz bir keklik vuramadınız. Ama insaf ediniz, benim de bugün ilk gördüğüm sizdiniz ve kellemi kaybediyorum. Söyleyin, uğursuzluk hangimizde!"
Bizim durumumuzda uğursuzluk yok ama bir hata var. Hata, demokrasi ve hukuktan kopan devlet düzeninde mi, yoksa Anayasa’ya göre sorumsuz Cumhurbaşkanının her şeye olduğu gibi dış politikaya da müdahale etmesinde mi?
Yoksa her ikisi mi?
Hangi alternatifi seçerseniz seçin geleceğimiz için Adalet Yürüyüşü’nü desteklememiz şart…