Pazartesi sabahları yayına girecek yazılarımı pazar geceleri yazarım. Amacımda günceli yakalamak, son gelişmeler hakkında okuyucuya bilgi verebilmek, en son gelişmeleri yorumlayabilmektir. Ancak bu defa, ilk defa olarak bu yöntemimden dolayı nerede ise pişmanlık duydum. Şu an Pazar gecesi 23.00 saatleri ve ben yarın siteye girecek yazımı yazmak için bilgisayar başına oturdum. Ne yazabilirim? Az çok kafamda bir konu netleşmişti ama şu birkaç saat önce gerçekleşen lanet olası patlamanın dışında bir şey düşünmem, başka bir konuya motive olmam mümkün değil ki…
Olayı duyar duymaz her şeyden önce aklıma gelen bu sefer ki saldırının kimliğine hiç bakılmaksızın doğrudan halka yönelik olduğu idi… Bu sefer ki, daha öncekiler gibi askere, polise, solculara, Kürtlere, Alevilere veya askeri servislere yönelik değildi, doğrudan kimlik ayırt etmeksizin tamamen masum, otobüs bekleyen sade vatandaşa yönelikti… Şerefsizliğin şerefsizliği, alçaklığın en dibi, zerre kadar insanlığın olmadığı yerden gelen bir saldırı…
İlk açıklamalara göre 25 can kaybı vardı bir az önce İçişleri Bakanı’nın açıklaması ile 34’e çıktı, yaralı 100’ün üzerinde imiş… Ölenler arasında eski bir ilçe başkanımız –ismini yazmaya dahi elim varmıyor- olduğu bilgisi kesin olmamakla beraber var, bir de bir milletvekili arkadaşımın danışmanının oğlu yaralanmış. Muhtemelen başka tanıdıklarda çıkacaktır. Aslında ölen ve yaralananların tanıdık olmalarının tek önemi konunun somutlaşması ve üzüntümüzün belirginleşmesi… Ölen veya yaralanan her şekilde bizim kardeşimiz, yurttaşımız değil mi, ne fark eder?
Cumartesi, yani dün akşamdan beri eşimle Ankara dışındayım, birkaç gün daha kalmam gerekiyor ama böyle bir olay olunca hemen yarın Başkent’e dönmem gerekir diye düşünüyorum. Sonuçta olay seçim bölgemde oldu. Gerçekten çok rahatsız ve huzursuzum. Yapacağım somut bir iş olmasa da Ankara’da ölenlerin yakınlarının ve yaralıların o sahipsiz insanların yanında olmam gerekir…
Çevremdeki insanlar, yöneticilere özellikle de İçişleri Bakanı ve MİT Müsteşarına büyük öfke duyuyorlar. İstifa etmeleri gereğini dillendiriyorlar. Yaklaşık 5 aydır Emniyet Müdürü atanamayan ve 5 ayda 3 çok ses getiren, çok ölümlü terör eylemine maruz kalan bir başkentte sadece İçişleri Bakanı ve İstihbaratın başı değil daha yukarıdakiler de sorumludurlar muhakkak ki… Kim bilir hangi çekişmeler, küçük hesaplar dolayısı ile atama yapmadılar. Sadece emniyet müdürleri değil valiler kararnamesi de çıkarılamadı siyasi çekişmeler sebebiyle… Ancak şu an bunları söyleyerek halkı daha da doldurmanın faydası olmadığını düşünüyor ve susuyorum…
Yazıma başladığımda sosyal medyadan haber alabiliyordum. Hükümet yine her olayda olduğu gibi yayın yasağı getirmişti ama sosyal medyadan bilgiler akıyordu, şu an tüm bilgi akışı durdu. En son gelen haber Başkanlık takıntılı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün gece kızının nişanı öncesi kalp krizi geçiren dünürünü hastanede ziyaret etmiş olduğuydu…
Vatandaş asla kimsenin umurunda olmadı. Vatandaş kendini önemsemedikten sonra kimsenin onu önemseme ihtimali de yok…
Aslında demek istediğim, dilimin ucuna kadar gelen ve söyleyebileceklerim o kadar çok ki… Teröristine de, bakanına da, diğer sorumlularına ve ilgililerine de…
Sözün bittiği, fiilin başlaması gereken yerdeyiz çoktandır… İnanın kendimi tutmakta çok zorlanıyorum. O kadar doluyum ki anlatamam…
Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa ve yakınları ile tüm Türk Milletine baş sağlığı ve sabır diliyorum.