Sağlık Bakanlığı’nda, akıllara durgunluk veren, neresinden tutsanız elinizde kalan, tuhaf olaylar zinciri kesintisiz şekilde yaşanmaya devam ediyor. Bakanlık, birçok hastanesini çeşitli nedenlerle işletemezken, Yenimahalle’de kiraladığı binayı stopajlarla birlikte aylık 350 bin, Urankent’teki binaya yine stopajlarla birlikte 180 bin lira civarında kira ödüyor.
Yani, Sağlık Bakanlığı yalnızca iki binaya her ay yarım trilyon boşuna para akıtıyor.
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kiralanan İkiz Kuleler aylarca boş kaldıktan sonra bu binaya hastanenin yalnızca satın alma birimi taşındı. Bu bilgiyi kamuoyu ile paylaştıktan sonra Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Nihat Tosun binanın süratle doldurulması talimatını verdi. Bu telaş bile durumu anlatmaya yeterli.
Belgesini bastığım İkiz Kuleler’in Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kiralanmasında, Bakanlık yetkilisi ya da hastane başhekimi yerine, konuyla hiç ilgisi olmayan başhekim muavininin imza atması tam bir şark kurnazlığı. Çünkü, önceki başhekim bu imzayı atmayınca görevinden uzaklaştırılmıştı. Her şeyden öte taşınmaz malların devri yapılamaz. Yenimahalle Devlet Hastanesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne bağlı bir hastane değil. Bu yüzden oranın kiraladığı bina, bu hastaneye devredilemez. Türkiye’de bu yolla kaç binanın, hangi yöntem ve ne kadara kiralandığını, bu talimatları hangi Bakanlık bürokratlarının verdiğini, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı Denetim uzmanları araştırmalı. Bu binaların ihtiyaçtan kiralanmadığı ortada. Daha önce yazdığım ameliyat robotlarının akıbeti belli ki nazik bir konu, hiçbir yetkiliden tık yok. Robotların izahını yapamayanlar, bu iki binanın neden kiralandığını izah edebilirler mi? İşine geldiğinde, hastaya taktığı çivinin hesabını doktordan soran Bakanlık, yalnızca iki hastaneden her ay giden yarım trilyonun hesabını sormayacak mı?
Başbakan Tayyip Erdoğan, en yakın kurmaylarından, eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ı boşuna görevden almış olamaz. Belli ki, Akdağ’ın bazı bürokratları yaramazlık yapıyordu. Çark, bürokratlarla döner. Yeni Bakan Mehmet Müezzinoğlu, eski Bakan’ın kadrosuyla çalışıyor. Ne değişti peki?
Kötü kokular!
Yazılarımda zaman zaman dikkat çektiğim belediyelerden birisi de Ankara’nın büyük belediyelerinden Mamak’tır. Geçen hafta bu belediyeye yolsuzluk operasyonu yapıldı. 50 civarında kişi gözaltına alındı, 4’ü tutuklandı. Gözaltına alınanlardan 20’si müteahhit! Polisler operasyon için o anda belediyeyi ziyaret eden üst düzey iktidar parti yöneticisinin çıkmasını beklediler! Hiçbir gazete bu operasyonu yazmadı! Ne rezil bir basınımız var değil mi?
Neyse... Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül’ü aradım. Akgül, gelen ihbarı polisle birlikte takip ettiğini ve bu operasyonu kendisinin yaptırdığını iddia etti. Bu doğru da olabilir ama operasyon 5 gün boyunca niye kamuoyundan saklandı? Başkan Akgül kabul etmiyor ama en yakın yardımcılarının da gözaltına alındığı söyleniyor. İmar ve mali işler de yolsuzluk yapılması ciddi bir konudur. Zaten imar ve mali işlerden daha önemli bir alan yok.
Akgül’ü tanırım. Mütevazi ve hoş sohbet bir başkandır. Kusura bakmasın ama yerel seçimlerin yaklaştığı bu süreçteki gelişmelerin Başbakan Erdoğan’ın gözünden kaçacağını sanmıyorum. Bu operasyonun ve çeşitli konularda etrafında biriken bazı algıların izlerini dibinden kazımazsa, bundan sonra değil başkan, meclis üyesi bile olamaz. Kendisini kurtarmaya hükümete yakın iş adamlarının da, Melih Gökçek’in de gücü yetmez.
Acı ama hormonsuz gerçek budur. Ankara’nın yerel yönetimlerini ve Mamak’ı izlemeye devam edeceğim.
Şaşırtan telefon!
Geçen hafta kaleme aldığım, “50 milyon Nasuhi Güngör’e emanet” başlıklı yazıma siyaset ve medya dünyasından bir miktar telefon ve mail geldi. Arayanlardan kişisel husumetleri olanları bir kenara ayırıyorum. Bunlarla işim olmaz. Tanıyanlar da bilirler, kişisel husumetlerimi köşeme aksettirmem. TRT TÜRK yayın yönetmeni Nasuhi Güngör’le de kişisel bir husumetim hiç olmadı. Aksine, serinkanlı duruşunu ve analiz yeteneğini beğenirim. Ayrıca kendisiyle tanışıklığımız da vardır. Neyse... Konumuza gelelim. Ben en çok şaşırtan telefon, İktidar partisine mensup tanınmış bir siyasetçiden geldi. Telefondaki sorusu şuydu;
“Devlet, Devletin 50 milyonunu, Devletin bir kanalının başına gelen Nasuhi Güngör’e emanet etti diye yazıyorsunuz ama3 sene önce yolsuzluk soruşturması nedeniyle gözaltına alındığını da yazınıza eklemeniz gerekirdi. Yani, yolsuzluk soruşturmasında ifadesi alınan bir gazeteciye, 50 milyon emanet edilir mi?”
Milletvekilinin sözünü ettiği gelişme 26 Nisan 2010 tarihinde gerçekleşmişti. AKP’li Etimesgut Belediye Başkanı Serhat Kemal Yılmaz’ın yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle tutuklandığı süreçte Nasuhi Güngör, Yılmaz’a, usulsüz işlerde yardımda bulunduğu iddiasıyla ifadesi alınmıştı. Davanın nasıl sonuçlandığını bilmiyorum ama beraat etmese böyle bir atama gerçekleşmezdi diye düşünüyorum.
Dip not: Başbakan Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen söz konusu Milletvekili, önce ismimi yazabilirsin dedi ama birkaç saat sonra arayarak, “İleride açıklarsın.” dediği için şimdilik kaydıyla adını açıklamıyorum…
Basında neler oluyor?
Şifon: Bacak ve göğüs dekolteleriyle röportajlar yaparak, gazetecilik yaptığını zanneden sözde sanatçılara acıyor, onlara bu imkanı veren yöneticilere de üzülüyorum. Basın tarihi, bu uygunsuz gazetecilik faaliyetlerine alet olanların şifonunun çekildiğine mutlaka şahitlik edecektir.
Zeyrek Havası:
Ankara’da son zamanlarda hangi taşı kaldırsam, altından Radikal Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek çıkıyor. Bazen gazete yöneticileriyle ilgili bir kulisin, bazen meslektaşlarının, bazen de bu satırların yazarının dedikodusunu yapmakla meşgul. Sanırım kaldıramayacağı yükü omuzlamasıyla, yani temsilcilik göreviyle başlayan bir huy… İlacı şimdilik yok!
Uzan röportajının perde arkası:
Takvim Yayın Yönetmeni Ergün Diler ve Ankara Temsilcisi Mehmet Çetingüleç’in Cem Uzan röportajı başarılı bir gazetecilik eylemiydi ama perde arkası bildiğiniz gibi değil! Anlatalım; Cem Uzan’la röportaj işini Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş ve Takvim’den Mehmet Çetingüleç ayarladılar.
Fransa’ya beraberce giderek, aynı gün röportajı yapacaklardı. Çetingüleç’e, Ergün Diler “beraber gidelim.” dedi. Aslı Aydıntaşbaş’a da Milliyet’in yayın yönetmeni Derya Sazak, “İkinci tutanak vakası yaşanır.” gerekçesiyle izin vermedi. Mesele budur.
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…