Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'la tanışırım.
Aynı zamanda hemşerimdir.
Tanıdığım kadarıyla; mütevazı, muhafazakâr, muhatabını dinleyen, kendisini dışlayan kesimlerle de arasını iyi tutmaya çalışan bir yapısı vardır.
Sert görüntüsünün aksine; esprili, mesafeyi korumakla birlikte cana yakındır.
Emin değilim ama kolay etki altına alınacak bir kişilik olmadığını düşünüyorum.
Özal döneminde, "Evinde televizyon dahi izlemeyen, çağ dışı." suçlamalarına maruz kaldı.
Birçok yayın organı ve sol kesim, Kılıç'ı linç etmiş, evinden çanak anten çıkınca, Kılıç lehine, tek bir tekzip dahi yayınlamamışlardı.
O dönemde, Haşim Kılıç'a yapılan saldırıların ön yargılı olduğunu düşündüğüm için Kılıç'ın yanında yer almıştım.
Sözü döndürmeye gerek yok;
Sol siyaset ve sol yazarlar, Haşim Kılıç'ı hiç bir zaman sevmedikleri gibi, saygı da duymadılar.
Sanırım, muhafazakâr kimliğinin tarafsız olmasına engel olduğunu düşündükleri için, Kılıç'ın objektif olabileceğine hiç bir zaman ikna olmadılar.
Bu yazdıklarım, yakın tarihimiz içinde geçerliydi.
Kılıç'ın gücünden dolayı önünde ceket ilikleyenler, geriye dönüp, ceket düğmelerini açarken bile müstehzi bir tebessümle uzaklaştılar yanından.
Hatta son bir seneye kadar!
Sonra bir şeyler değişti.
Haşim Kılıç'a ağır bir tereddütle bakan kesimler, önce cılız, sonra hararetli alkışlarla destek vermeye başladılar.
Peşin bir itirazım yok.
Elbette insanlar değişebilir ama; ağır, katı ve uzun yıllara dayanan kemikleşmiş bir ideolojinin, ruhen ve fikren demlenme süreci geçirmeden, aniden geçirdiği transformasyon dikkat çekici...
Belki; hukuken, siyaseten, sosyolojik olarak bir açıklaması olabilir ama aklımızı ve ruhumuzu doyuran yanıtı henüz bulamadım.
Asıl problem şu;
Bu değişimi, siyaset ve cemaat dinamiklerine bağlayan geniş bir kesim var.
Daha açık yazalım;
Haşim Kılıç'ın Cumhurbaşkanı olmak için, rota değiştirdiğini, adaylık için sol ve cemaat desteğini yanına çektiği iddiaları var.
Anayasa Mahkemesi'nin yasal yaptırım gücünü, toplumsal ağırlığını, statü ayrıcalığını kullanarak, siyasal güç açısından çekim merkezi oluşturmak, Haşim Kılıç'a yakışmaz.
İsmi bilinmeyen, sıradan bir vatandaş Cumhurbaşkanı adayı olacaksa, bu durum haksız rekabete girmez mi?
Sayın Kılıç, görevinden hemen istifa ederek, "Ben, Cumhurbaşkanı adayıyım." derse, kendisine ilk saygı duyan bu satırların yazarı olacaktır.
Yok, son güne kadar, makamının kredisini kendi kredisine çevirmeye kalkar, "Madem çok isteniyorum, o halde adayım." derse, kendisine yüksek sesli itirazlar olacağı kesindir.
İtirazların yaslandığı temel kuşku şu olur;
Cumhurbaşkanı olmak için mi değiştiniz?
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…