DP Genel Başkanı Süleyman Soylu hiç bir güç odağına bağlı olmayan, mütevazi, rol yapmayan genç bir delikanlı …
Soylu’ya ilk saygım; Çiller’in gölgesini reddetmesiyle başladı.
Hemen arkasından Ağar’la olan söz düellosundaki dik duruşuyla göz doldurdu.
Medyanın marka tutkusu yüzünden fazlaca gündeme gelmiyor ama, hak ettiği ilgi bu değil.
Soylu, seçildiği günden bu yana DP’nin hemen hemen tüm teşkilatlarını gezdi, moral verdi, kırgınlıkları onardı.
Bu kadar kısa zamanda elbette yeterli değil ama, performansını beğendim.
Soylu’nun en büyük handikapı mevcut kurmayları…
Neredeyse, GİK yönetiminin yarısı Soylu’ya muhalif.
Gerekçe falan da yok ortalıkta…
Partide parfüm kokuları istiyorlar…
Yaşlı bayanların kullandığı cinsten…
Soylu bence bunları GİK’e asla almamalı…
Tarkan’ın kurdu gibi, birilerinin arkasından şuursuzca koşanlar, bu millete ne verebilirler ki?
DP bu hafta sonu kongreye gidiyor.
Soylu’nun karşısında şimdilik 2-3 aday var ama Soylu kesin olarak kazanır.
En yakın rakibine fark atarak üstelik…
Nevval Sevindi’yi parlatmak isteyenlerin gayreti boşuna.
Nevval Sevindi’den olsa olsa, “1. sınıf 5. adamlık olur.” Hepsi bu.
Ayrıca Nevval Sevindi’yi gaza getiren bir isme dikkat çekmek isterim.
Abdurrahman Çelik.
Barzani’nin yakın dostu.
Ağar’ın kankası ve anketörü idi.
Abdurrahman Çelik’in Ağar dönemindeki anket çalışmalarının maliyetinin araştırılması bile çok şeyi ortaya çıkarmaya yeterli.
Ankara kulislerinde Çelik’le ilgili yakın zamanda çok ilginç bilgilerin de ortaya çıkacağı söyleniyor…
Hafızamızı tazeleyelim; Abdurrahman Çelik, Hüsamettin Özkan’a Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığını öneren şahıs…
Emin Çölaşan…
Emin Çölaşan olayında çok ilginç gelişmeler var…
Şimdilik çok çok az bir kısmını yazacağım.
Aslında bunu da yazmayacaktım ama, konu bir yerlere sıçramış.
Başka bir yerde yanlış olarak yazılmasının önüne geçmiş olmak için bir iki satır hepsi bu.
Emin Çölaşan, Ciner Grubu'na kendine has bir yöntemle rest çekmiş.
Bu yöntem hakkında şöyle bir ip ucu verebilirim…
Sözle değil, eylemle…
Çölaşan yaptığı bir eylemle Ciner Grubu’nda artık yazmayacağını belli etmiş.
Bundan sonra ne olur?
Turgay Ciner’in çabaları bile zor artık.
İmkansız değil ama zor.
İş o boyutta…
Akredite gazeteciler…
Başbakanlık, 7 gazetecinin fişini çekmiş.
Hoş değil elbette.
Mazlumun yanında olma refleksimizi tetikleyen bir olay.
Eyvallah..
Şu da var ama;
Bu gazetecilerin içinde bu davranışı fazlasıyla hak eden kişilikler de var.
Nerden mi biliyorum..
O 7 gazeteci içinde tanıdıklarım var.
Efendi, işini iyi yapanları olduğu kadar; laubali, saygısız ve kişiliksiz olanları da var.
Ne yapacaktı yani Başbakan; “Saygısız, laubali ve saptırma haber yapanları" göre göre dibinde durmasına müsaade mi edecekti…
O kadar değil…
Empati yapmayı da bilelim artık…
Başbakan’ın kontrolden çıktığını nasıl biliyorsak, ona ait haklara da saygı duymayı bileceğiz…
Başbakan ve Akif Beki kontrolsüz davranışları nedeniyle saygıyı çoğu kez hak etmiyorlar, doğru ama, bu, her şeyi de yanlış yapıyorlar anlamına da gelmez.
Ben Başbakanlığın böyle bir hakkı olduğuna inanıyorum.
Abartmamak kaydıyla…
Buradaki tek rezervim şu;
Akif Beki’nin kaprisleri mi böyle bir kararı verdirdi, yoksa, Başbakan’ın gözlemi mi?
Beki’nin kararı ise şayet…
Başbakan’ı tercih ederim…
Çünkü…
Akif Beki’nin gözlerinden enaniyet fışkırıyor…
Sadeleştiriyorum;
Kibir fışkırıyor…