Gündemi çok sık değişen, buna ilave olarakta “nisyan ile malül” bir toplumuz. Daha geçen yıl Türkiye, İran’a yaptırımlar konusunda Birleşmiş Milletler’de ABD’nin aldırmak istediği bir kararı desteklememiş ve arkasından da Suriye, Lübnan ve Ürdün ile bir ekonomik entegrasyon gündeme gelmişti. Bunun üzerine hatırlarsanız “eksen kayması” yorumları yapılmıştı. Muhalefet ve batılı yorumcular “Türkiye’nin ekseni kayıyor, Türkiye Batıdan kopuyor” yorumları yaparken, yandaş medya yorumcuları ise “Türkiye bölgesel güç oldu, kendi özgür iradesi ile hareket ediyor” anlamında ve ölçülü milliyetçilik giydirilmiş yorumlarla halkın gururunu kabartıyorlardı. Sanki Türkiye gerçekten ilk defa ve hem de Amerika’dan bağımsızlığını kazanmış gibi gururluydu. Hatırlarsanız eksen kayması ve bölgesel güç Türkiye gündemi üzerine ne ciddi ve akademik çalışmalar yapılmıştı… Hatırlamıyorsanız Google’dan tarayın bakın nelerle karşılaşacaksınız…
Tüm bunlar bir yıl öncesine ait gerçekler. Şimdi ise ne eksen kayması ne de bölgesel bağımsız güç yorumları kaldı. Gündem tamamen değişti. Şimdi Batının özellikle ABD’nin telefonları veya temsilcilerinin ziyaretleri ile talimat alan, Nato şemsiyesi altında Libya’yı vuran, Suriye’yi tehdit eden bir Türkiye var ve Hükümet muhalefet tarafından “taşeronluk”la suçlanıyor.
Nereden nereye geldik?
Nasıl gel-gitler yaşıyoruz değil mi?
Tüm bunlar 1 veya bir-buçuk yıl içersinde gerçekleşiyor…
İnanılmaz şeyler. Yorumlanması hakikaten çok zor şeyler…
Peki, ne oldu, niçin bu kadar anormal değişimler yaşadık?
Pek makul gerekçe bulamıyorum. Yada çok fazla saçma gibi görünen gerekçeler üretilebiliyor.
Her zaman ilginç görüşleri olan, benim de sıklıkla görüşlerine başvurduğum bir dostumla bu konuyu paylaştığımda şu yorumu yaptı;
“Bizim yani Tayyip Erdoğan’ın, BM İran kabadayılığı ve ardından Suriye, Lübnan, Ürdün Ekonomik Entegrasyonu projelerini açıklamamızın sonrasında WikiLeaks olayı geldi. WikiLeaks belgeleri en fazla Arap dünyasında yöneticilere yönelik etki yarattı ve Arap Baharı’nı hızlandırdı, böylece de bölgeye farklı bir hareketlilik kazandırdı. Arap dünyası değişti. Türkiye ise belgelere göre ABD Büyükelçisi James Jeffry’nin deyimiyle ‘Rover imkanlaryla Rolls Royce olma arzusu’ varken bugün ABD ile arasında en ufak sorun olmayan hatta taşeron görünmekten dahi çekinmeyen bir dış politika izliyor. Yani çok kısa süredeki değişimi WikiLeaks belgelerinde arayın. Özellikle de yayınlanmayan belgelerde… Bir de Tayyip Erdoğan’ın İsviçre’de ki 8 şahsi hesabının gündeme getirilmesini unutmayın. O da bir şantaj içeriyordu… WikiLeaks Belgelerinin Türkiye’de yayın hakkını hem de en parasız olduğu dönemde kim, hangi gazete aldı ve neden şimdi konu unutuldu? Yayınladığı belgelerle neden daha çok işadamları hedef alındı da AKP Hükümeti ile ilgili belgeler yayınlanmadı? Neden Irak’tan sonra en fazla belgesi olan ülke Türkiye ile ilgili belgelerin yayını seçim öncesi durduruldu?”
Sonra araştırdım hakikaten 10-12 bin belge olduğu iddia edilen Türkiye ile ilgili 220 belge yayınlanmış. En önemli belge Başbakan’ın hesapları ile ilgili ve sonra yayın hakkı bir yandaş gazeteye verilmiş ve konu medya gündeminden yavaş yavaş düşürülerek, kamuoyu gündeminden de kaçırılmış. Libya konusunda da Başbakan hakikaten çok dikkat çekici bir dönüş yaşamış… Önce şiddetle karşı çıktığı bir konuya 15 gün sonra itirazsız “evet” demiş.
Canım sıkıldı. Dostumun aklıma getirdikleri gerçekten canımı sıktı. Asla doğru değildir diyorum ama şeytan aklıma vesveseyi soktu bir kere…
Tüm bunları siyasi görüşünüze uymadığı veya aklınıza yatmadığı için saçma bulabilirsiniz ama WikiLeaks belgeleri ve akibetleri gerçek değil mi?
WikiLeaks unutmamamız, üzerinde düşünmemiz gereken bir konu…
Sizce de değil mi?