Dönemin Başbakan’ı şimdinin sütten çıkmış ak kaşık sert muhalifi çıktı, ‘Suriye’ye barış getirmeye gidiyoruz, büyük Devletler için savaş en son çaredir, Suriye yönetimiyle her alanda görüşüp, muhaliflerin sesine kulak vermesi için bir komşu olarak elimizden geleni yapacağız’ demedi de,
memleketteki topraklar dar geldi, camileri kuruttu; ‘Emevi camii’nde namazımızı eda edeceğiz’ dedi..
Hedefimiz, doğudaki sınırımızın ucundan tutup Bilali Habeşi’nin türbesine kadar genişletmekti, İbn-i Arabi’nin türbesini ziyaret ettikten sonra Hicaz Demir Yolu İstasyonunda zafer konuşması yapacaktık..
Cuma selamlığına diye gittiğimiz Suriye’den beş milyon Suriyeli’yi peşimize takıp geri döndük, şimdi onlar kışları bizim camilerin önünde, yazları da sahillerde..
Çadır kentler kuruldu ilkin; elbette safi sübyan, kadın, ihtiyar bu işten muaf olacak.. Muhakkak işin ucundan tutmuş komşu olarak, milyonlarca masuma kol kanat gerilecek; ne var ki dalyan gibi delikanlılar da geldi.. Bakarsan o da olur, işler toparlanana kadar, Devletler arası müzakere hallolana kadar, elbet onlar da misafirdir, çayı kahvesi önüne bile gelir..
Gel gör ki, çatışmalar başladı Suriye’de bir gün, Esad ha bugün ha yarın düşecek.. Bizim tosunlar sıvayıp kollarını, alıp analarının helalliklerini, öpüp hanımlarının alınlarını, yola revan olacaklar derken bir kısmıyla instagramda denk geldik, elmalı nargile üflerken çektikleri selfielerini pek beğendik..
Bir kısmı da herhalde gruplar halinde toplaşıp, Anadolunun bereketli topraklarında, zalim Esad yıkılsın diye buğz ettiler, beddua okudular, sınırlarımızda göremedik..
Gerçi içlerinde vatan ve bayrak sevdalıları da varmış, yılbaşında açtılar bayraklarını İstanbul’un göbeğinde, Beyoğlu’nda haykırdılar ‘Suriye Suriye’ diye..
Zengini keyif erbabıymış, nargileciler tütün yetiştiremez oldu, fakiri bizim tüccara ucuz işçi oldu, ilaç oldu, merhem oldu..
Halbuki bizim derhal altından kalkılması gereken pek mühim sorunlarımız vardı;
Merkez bankasının yedek akçesi hazineye aktarıldı, ekonomik sorunlarımız var. Deprem oldu, ‘Elazığ Kürt mü’ diye Google’a soru sorduk, etnik sorunlarımız var. Aleviler Cemevleri ibadethane olsun istiyor, Devlet yanaşmıyor, mezhepsel sorunlarımız var.
PKK dağda, FETÖ’nün nerde olduğu belli değil, terör sorunumuz var. İstanbul Üniversitesi, öğrencilerin kahvaltı öğününü kaldırdı, öğrencilerin ekmek sorunu var; direndi gençler cop yedi, geldi kahvaltı geri, cop sorunumuz var.
Kızılay Başkanı vergiden sakınmış, sakıncalı sorunlarımız var. Selam alıp vermek zorlaştı, insanlar mutsuz, serotonin sorunumuz var..
Sadece Hatay’da 438 bin Suriyeli mülteci var.. Cuma günü Valiliğin önünde ‘çocuklarıma ekmek götüremiyorum’ dedi bir baba ‘işsizim’ dedi bir baba, yaktı kendini bir baba, ölü şimdi o baba..
Çocuğuna ekmek götüremediği için kendini yakan baba sorunumuz var. Öksüz kaldı çocuklar, öksüz kalan çocuk sorunumuz var..
Garp’ı da şark’ı da dönmüş sırtını, uluslararası sorunumuz var..
Geçen hafta bir Yunan vekil Avrupa parlamentosunda çıkardı bizim bayrağı, milletin gözüne baka baka kürsüde yırttı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu herif hakkında resen soruşturma başlattı, siyasi liderler tek ses oldu, tarihi hatırlatıldı, Ege denizinin tuz yoğunluğu soruldu..
‘Bizim şımarık oğlan işte..’ dedi Yunan tarafı, siz şey yapmayın, biz kulağını çekeriz mukabilinden birkaç lakırdı etti..
Tut ki çıktı iş çığırından, tut ki Yunan hükümeti ‘oh ne iyi etti, az bile’ dedi, tut ki bizim hükümet nota verdi, tut ki Yunan hükümeti ‘restine rest’ dedi, tut ki bandırmadan F 16 lar havalandı, tut ki Diyarbakır’dan da takviye geldi..
Ne olur? ‘Reis bizi İpsala’ya götür’ der mi bizim ‘misafirler’ ?
Elazığ depreminde, üç aydır orada yaşayan bir Suriyeli kardeşimiz insani vazifesini yerine getirerek, göçük altında kalan depremzedelere yardım etti..
‘helal sana Suriyeli Mahmud’ ‘avuçları patladı Mahmud’un’ ‘Suriyeli Mahmud Kızılay gönüllüsü oldu’ ‘depremin kahramanı Suriyeli Mahmud’a vatandaşlık verilecek’
manşetleri çakıldı gazetelerin alınlarına; yakında liseler arası şiir yarışması organize edilebilir Mahmud için, Nobel’le arayı açmasaydık aday gösterebilirdik, az daha zorlasak çağımızın Seyit Onbaşısı ilan edecektik..
Peki ne olur Mahmud, ne olmaz Mahmud?
‘yardımsever’ olur Mahmud, ‘gönüllü’ olur Mahmud, ‘iyi yürekli’ olur Mahmud, ‘fedakâr’ olur Mahmud, ama ‘kahraman’ olmaz Mahmud.. Olacaksa Mahmud bir kahraman, Suriye’de olur / olmalıdır..
Kahraman kimdir derseniz bana; Kadir derim, Uğur, Onur, Serkan, Halil, Onbaşı Gökhan derim.
Kim mi bunlar?
Zalim Esad, Mahmud’a zulmetmesin diye İdlip denen cenderede geçen hafta şehit olan Kahraman Türk askerleri.