Adaylığının açıklandığı gün çıktı sahneye, aday olduğu partinin kökünü işaret etti, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine dayandığını hatırlattı ezelinin.. Öyleydi zira, evet oraya dayanıyordu kökü partinin. ‘AKP’ Ezberdi, o ‘AK Partili kardeşim’ dedi, ‘gençler’ dedi ‘öğrencilerim, evlatlarım, sizin sorularınızı çaldırmayacağım..’
Rakibine seslendi, ‘ben meydanlarda entelektüel bir tartışma yapmak istiyorum, ama siz aksini isterseniz ona da varım, daniskasını yaparım’ dedi, ‘tercihi siz yapın’ dedi, ilk defa bir muhalefet lideri iktidara yol çizdi, dışına çıkamayacağı iki şıklı alternatif sundu, meydan okudu.. Potansiyeli var, gaygubet inlerinde siftineni var, gizlisi var saklısı var, oy’u var, lazım olur demedi, ‘terör nereden gelirse gelsin’ dedi.. Ama öyle değil; aldı eline kalın uçlu siyah keçeli kalemi, altını çize çize, bastıra bastıra ‘ister pkk, ister ışid, ister feto.. en kararlı şekilde mücadele edeceğiz..’
‘Haberin var mı taş duvar / Demir kapı, kör pencere / Yastığım, ranzam, zincirim / Uğruna ölümlere gidip geldiğim / Zulamdaki mahzun resim / Haberin var mı / Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş, / Karanfil kokuyor cıgaram / Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.’ dedi..
Sonra aynı büyük şairin, Ahmet Arif’in başka bir dizesine gönderme yaptı ‘bir umudum sizde anlıyor musunuz; sokakta, çarşıda, meydanda..’ diye ekledi..
İndi sonra sokağa, çarşıya, meydana..
Teknolojinin, bilimin; tarımla, çiftçiyle ters düşmediğini anlattı. Fındıktan, şeker pancarından, arpadan, buğdaydan da bahsetti, mekanikten, elektronikten, fizikten, nano teknolojiden, uzay madenciliğinden de..
‘Ben sizin çocuklarınıza hayal kurmayı öğreteceğim’ dedi.
Van’da konuşmasını uzaktan dinleyen Vanlı’lara seslendi, ‘barikatların dışında olan arkadaşlar, Cumhurbaşkanı olduğumda o barikatların hepsini kaldıracağım, haydi gelin, hepinizi bekliyorum, dertleşelim’ dedi.
‘Bana bak Muharrem’ diyen Erdoğan’a ‘ Ee sana baktım Recep, söyle’ diye mukabele etti. Aydın’da zeybek oynadı, Ordu’da horon tepti..
Geldi o gün, seçim bitti, sandıklar açıldı.. İster acemilik de, ister kriz yönetememek de, ister Genel Merkezle koordinasyonun zayıflığı..
Gece sıkıntılı geçti..
‘hocam öğrenciler geldi, sandıkları terk edelim mi?’ türevi lafları gülümsettiyse de gençlerin, asıl hüzün hakimdi.. 41 yıl sonra ilk defa yüzde 30 barajını aştıysa da parti, inanılmış başarının hayal kırıklığıyla oynaşmak yenilgiye dahildi..
Dağlarına bahar gelmediyse de muhalefetin, ilk cemre düşmüştü.. Beklemek olmaz, sıvadı kolları parti teşkilatları..
Toplam delegenin yarıya yakını olağanüstü kurultay talep eden noter tasdikli evrağını Genel Merkeze yolladı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ‘Ben, demokrasiyi, hukuku, insan haklarını savunan bir partinin Genel Başkanıyım, Milli Mücadeleyle geldiği iktidardan yeterli oyu alamadığı için muhalefet partisi Genel Başkanlığı yapmış, onunla da yetinmeyip, kurultayda kendi partilisinin ‘değişim vakti’ demesiyle, buna riayet etmiş, köşesine çekilmiş İsmet Paşanın mirasçısıyım. Elbette bunca delegemiz böyle bir taleple Genel Merkezimize başvurmuşsa gereği yapılır, yapacağım.’ demedi.
Bankamatik cihazlarının banknot beğenmediği gibi evrak beğenmedi, ‘ucu kırışmış’ dedi ‘geç oldu, bugün git yarın gel’ dedi ‘silik çıkmış, tam görünmüyor’ dedi..
O sıra ne yaptı ne etti, üç beş delegenin oyunu geri çektirdi.. Bu işlere gösterdiği hassasiyeti iktidar olmak için gösterse birinde olmasa diğerinde seçmenine mutlak ‘oh’ dedirtirdi. Ama olmadı, tam dokuz seçim hem yenildi, hem ezildi, hem çaktı kazığı gitmedi.
Genel Başkan yardımcısı, parti sözcüsü Faik Öztrak’ı tanırsınız.. Hani şu köşkün küçük bey’ini evin hizmetlisi rica minnet uykusundan kaldırmış da, salına salına gelip masaya oturmuş, ne dediği anlaşılmayan ergen gibi konuşan..
Partinin en kıymetli vitrinidir parti sözcüsü, yüzüdür partinin. Siz bu heyecanla mı, bu hırsla mı, bu enerjiyle mi, bu inançla mı talipsiniz iktidara?
CNN Türk kanalını boykot kararı aldı parti yönetimi.. Öyle bir karar ki, padişah fermanı; katılmak, bağlanmak, sosyal medya hesaplarını takip etmek, izlemek zinhar yasak.. Her kim ki bu buyruğa uymaya, tez kellesi alına mukabilinden Tuncay Özkan imzalı bir ferman..
Tekrara düşmek istemem, medyanın haliyle ilgili fikrimi merak edenler önceki yazılarıma bir göz atabilirler.. Fakat bu iş biraz farklı, burada medyanın halinden ziyade CHP’nin iç politikası söz konusu.. Burada ikbal söz konusu.. Burada parti içi mutlak iktidarın bekası söz konusu..
Sayın Kılıçdaroğlu sen ki;
Demokrasi uğruna, özgürlük adına, çok seslilik aşkına; sorularını çalarak gençlerimizin geleceğini çalanların, alçakça iftiralarla tertemiz subayları kodeslere tıkanların, uyduruk belgelerle kozmik odalara giren karanlık ellerin, gizli güçlerin, gizli tanıkların, gizli oyunların basın ayağına sırtını vermiş, ona karşı gelen her türlü tehlikeye göğsünü siper etmişsin..
Sen ki, sayın Kılıçdaroğlu sen ki;
‘Basın özgürlüğü’ adına Bugün Tv’yi ziyaret etmişsin, ‘Bu tür kararlar demokrasimize zarar verir. Bir grubu düşman ilan etmek, onların üzerine acımasızca gitmek bizim kabul edebileceğimiz bir uygulama değildir’ demişsin, Samanyolu gazetesinin önüne asker dikmişsin asker!
Demem o ki, sayın Kılıçdaroğlu senin derdin CNN Türk falan değil.
Senin derdin, muhalefeti susturmak..
Partilinin baskısına dayanamayıp kerhen aday gösterdiğin rakibine evvelce ‘gel bakalım Muharrem’ dedin, şimdi kurultaya beş kala mikrofonu eğri tuttu diye kanal boykot ediyorsun,
‘Sus bakalım Muharrem’ diyorsun.
Konuş Muharrem.. Muhalefete bu inancı sen aşıladın, cemreyi ilk sen düşürdün dağlarına memleketin, sen yaktın çoban ateşini..
Konuşsun daha varsa öteki Muharrem’ler de.. Kuvvetler ayrılığı için, denge için, demokrasi için, daha fazlasını istemeye çok var, en azında ihtiyacımız olan umut için, varsa ötekileri de çıksın ve konuşsun..
‘Dört nala gelip Uzak Asya’dan’ desinler ‘Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.’ desinler..
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu,
Bu dâvet bizim.
Desinler..