Hafta sonu katıldığım bir toplantıda tartışma konularından biri kimlik sorunu idi. Güzel, makul sonuçlara ulaşılan bir toplantıydı. Toplantı süresince aklıma takılan noktalar oldu; Nasıl bir insanın kişilik sahibi olması önemli ise toplumların da bir kimliği olması çok önemlidir. Ancak kişilik sahibi olmak abartıldığında nasıl megalomani doğuruyor ve bu bir tür handikap ise, toplumlarında kimlik sahibi olmalarını abartmaları megalomaniye benzer bir negatiflik doğuruyor. Sorun faşizme kadar gidebiliyor. Ancak ben bundan ziyade konunun farklı bir yönüne değinmek istiyorum. Toplantıda kafamı en çok meşgul eden konuya: Hassasiyetle üzerinde durduğumuz, Özellikle Türk-Kürt veya İslam kavgası yaptığımız günümüzde toplum olarak nereye gittiğimizin, ne olmakta, nasıl bir kimlik sahibi olmakta olduğumuzun farkında mıyız acaba?
Doğulu toplumların birçoğunda olduğu gibi Türkiye’de de nerede ise toplumu bölecek, devleti zaafa uğratacak ölçüde bir etnik kimlik mücadelesi var. Türk ve Kürt etnik kimliklerinin bu mücadelesinde kazanan sonuçta hangi kimlik olacak diye düşünüyorsunuz? Bence bu şekilde devam ederse kesinlikle Amerikan kimliği… Çünkü, görünüşte birbirleri ile mücadele eder gibi görünen bu kimlikler hakim kültür olan Batı kültürü ve kimliği karşısında tamamen teslimiyetçi bir tavır sergiliyorlar ve Batılı bir kimlik sahibi olmaya çalışıyorlar. Sonuç olarak Türk de, Kürt de bu gidişle nihai tahlilde Amerikalı gibi olmaya, ya da çocuklarını Amerikalı veya daha genel ifade ile Batılı yapmaya çalışmıyor mu? Birkaç kuşak sonra bu gidişle kendi kimliklerimiz tamamen yok olacak değil mi? Aldığımız eğitimle birkaç kuşak sonra bir kültür ve uygarlık anlayışı olmayan, batılı da hiç olamayan bir güruh olacağız. Peki, biz sonuçta farkında olmadan veya olarak Amerikalı olmaya çalışıyor iken, etnik kimliklerimiz için neden birbirimizi öldürüyoruz?
Toplantı yaptığımız yerde halı desenleri haricinde hiçbir şey bize ait değildi. Bina, iç mimari, hepimizin giyim-kuşamı, yemek adabımız, kullandığımız ses teknolojisi, toplantı kuralları hemen hemen tümüyle Batı’ya aitti, taklitti.
Peki, Kimlik biz Türkler veya Kürtler için önemli ise neden sadece lafta kimlik mücadelesi?
Dil mi dediniz?
Dil mi kaldı? Tabelaları, markaları, görmüyor musunuz?
Hangi dil?
Sonuçta her şey siyaset için, çıkar için kullanılıyor, biride kimlik…
Kimliğimiz eğer bizi biz yapan geçmişten günümüze gelen uygarlık özelliklerin tümü ile oluşuyorsa hepimiz ihanet içersindeyiz! Nerede ise hepimiz temel veya asıl kimliğimizi oluşturan Doğulu, Müslüman-Türk* gibi kimliğimizi belirleyen temel özelliklere değil de lafta kimliklerimize yönelik hassasiyet gösteriyoruz. Halbuki kimliğimizi oluşturan temel özellikler olmadan, asıl aidiyetimizi unutarak, yeni bir medeniyet, kültür ve teknoloji oluşturmadan, olanı geliştirmeden etnik kimliklerimizle daha uzun yaşayabilmemiz mümkün değil.
Somut konuşmak gerekirse, daha Batılı, daha Hıristiyan, daha Musevi, daha Amerikalı, daha İngiliz, daha Fransız olmak için uğraşıyoruz, ama yaşantımızla, hayat tarzımızla, kültürümüzle, kendimiz olmak için hiçbir gayretimiz yok. Yeni bize ait teknoloji, kültür ve sonrasında medeniyet oluşturmadan kimlik sahibi olmak mümkün değil. Ait olduğumuz Doğu veya İslam uygarlığın mağlup oluşunu dahi fark etmiyor, sebeplerini araştırmıyor, haysiyet sorunu yapmıyoruz. Diğer taraftan etnik alt kimliğimiz, aidiyetimiz için komşu, ortak veya benzer kimliklerle kavga ediyor, etnik kimliğimize sahip çıkmayı namus, şeref meselesi olarak addediyoruz. Ancak bu konuda derin bir yanılgı içersindeyiz. Sadece etnik kimliklerimize sahip çıkmakla, soy-sopumuza bağlı olmakla kimliğimizi veya aidiyetimizi korumak yeterli ve gerçekçi değildir. Ait olduğumuz yer ve medeniyetlere ilişkin özelliklerimiz yok olursa -ki büyük oranda yok oldu- neyin mücadelesini yapabiliriz?
Kendin olmayıp, birini taklit ediyorsan ne kadar kişilikli olabilirsin ki?
*Doğulu veya Müslüman-Türk olmak siyasi anlamda değil tamamen kültürel ve medeniyet ifade eden bir anlamda kullanılmıştır.