Son yorumlar genel olarak hakikaten çok güzel çok seviyeli idi. Tam özlediğim gibi… Siyaset var ama günlük parti siyaseti pek yoktu. Yorumlar ise bilgi ve usta işi analizlerle doluydu. Tüm okuyucu ve yorumculara teşekkür ediyorum…
Biz garip bir milletiz. Trafikte kimse bizi geçsin istemeyiz. Acelemiz olmadan giderken biri bizi geçmek isterse yol vermek istemez, geçerse yarışa başlarız. Biri, siyasi fikrimize karşı laf etse, çok savunulur olmadığını bile bile sonuna kadar onunla tartışır hatta kavgaya kadar vardırırız.
Bu resmi tarih konusu da öyleydi. Bizim yorumcu grubu da iyi niyetli kişilerden oluşmasına rağmen günlük siyaset tartışmaları baldan tatlı çıktı ve bizi de günlük siyasetle karışık tartışmaların içine çekti. Sonuçta şunu söylemek lazım; Bir anlamda son tartışma konumuz olan resmi tarih alanında her ülkede olduğu gibi bizde de resmi tarih vardır. Önemli olan resmi tarih tezleri yanı sıra alternatif tarih tezlerinin de serbestçe yayınlanabilmesidir. Ancak bizde alternatif tarihçiden çok, tarih üzerinden siyaset yapanlar vardır…
Gerçeği söylemek gerekirse resmi tarih anlayışından bende rahatsızım. Örneğin Çanakkale Savaşlarını ben gençlik yıllarımda uzun zaman Atatürk’ün komuta ettiğini sanmıştım. Çanakkale’yi ziyaret ettiğimde de Liman Von Sanders ile ilgili nerede ise hiçbir bilgi olmadığını gördüm.Orada da alacağınız izlenim komutanın Bir Türk ve muhtemelen Mustafa Kemal olduğu şeklinde idi. Halen de öyledir. Halbuki Çanakkale Savaşlarında başlangıçta yarbay, sonradan albay olan Mustafa Kemal’in buna asla ihtiyacı yoktur. Tam tersine emperyalist ülkelerin Osmanlı’yı ele geçirme yarışını Liman Von Sanders örneği çok güzel ortaya koyar. Çanakkale Savaşlarını biz İngiliz ve Fransız emperyalizmine karşı yaptık. Bizimle onlara karşı savaşan ise artık içimize girip kaleyi içten fetheden Alman emperyalizmidir. Osmanlı ordu komutanı dahi 300 civarında Alman subayı ve silah desteği ile birlikte bir Almandır. Yani Osmanlı aslında bitmiş bir vaziyettedir. Daha öncede Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmiş ve emperyalistler aralarında anlaşamadıkları için Osmanlı bir süre daha yaşamıştı. Atatürk bu hale düşmüş bir Osmanlı devleti ve hanedanını devam ettirmemişti. Atatürk artık emperyalizmin oyuncağı haline gelmiş bir hanedanı ve hilafeti ortadan kaldırarak bağımsız bir devlet kurdu. Atatürk’ün büyüklüğü de buradadır. En büyük eseri Cumhuriyet olan Atatürk’ün Çanakkale Savaşları komutanı gibi bir izlenime ihtiyacı yoktur. Tam tersine gerçeği olduğu gibi aktarmak Atatürk’ü yüceltir ve onun yaptıklarını daha iyi anlamamızı sağlar. Atatürk’ün Çanakkale Savaşlarında bir yarbay ve albay olarak gösterdiği feraset ve cesaret çok hayran vericidir ama resmi tarih anlayışı veya daha doğrusu tarih yalakalığı bunu dahi görememiştir.
Diğer taraftan Çanakkale Savaşları konusunda resmi tarihin karşısında olan bir gayrı-resmi tarih görüşü daha garip. Müslüman Osmanlı askerlerin başında bir Alman general ve 300 küsur Alman subayı olduğunu onlarda görmüyor ve savaşı bir gün Kafkas, bir gün bilmem ne cephesinde savaşıp bir günde Çanakkale Savaşlarına ayıran evliyaların, enbiyaların kazandığını anlatıyorlar. Hayatını, gençliğini, yakınlarını hiçe sayarak gerçekten tarih yazarak (Futboldaki gibi değil) bizi bu günlere ulaştıran gerçek kahramanları ve kahramanlıkları görmezlikten gelmeği asla anlayamadım. Savaşı evliyalar kazandı masalı aslında müslümanı şirke kadar götürebilecek bir söylem ve de şehit ve gazilerimize hakarettir. Peygamberimizin savaşlarında dahi evliya-enbiya devreye girmemiş iken bizde bu tür masalların olması aslında devlet düşmanlığı veya en azından devlet karşıtı siyaset oluşturmanın aracı değil midir?
Tarihe güya dini-islami bir elbise giydirip, Atatürk ve arkadaşlarını kötüleyerek doğru bir tarih oluşturmak mümkün müdür? Bunu Kadir Mısıroğlu katı, Mustafa Armağan “ligt” bir şekilde yapıyor. Amaç tarihi aydınlatmak yerine bu günün siyasetine hizmet etmek olunca konu, saçma ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Zaman zaman bu yanlışlığı siyasilerde yapıyor. Erdoğan geçenlerde CHP’yi sıkıştırmak için Dersim’i kullanırken İnönü’yü suçlu saydı ama Çakmak’ı siyasi nedenlerle zikretmedi… Doğru da değildi, hoşda…
Biz tarihi siyasete alet ederken eloğlu Hazreti Google sayesinde geleceğin tarihini yazıyor ve kontrol ediyor. İstediği bilgiyi öne alıyor, istediği bilgiyi geriye. İstediğinde de yok edebilecek… Ah, ahhh!
(Hemen “Hazreti Google” yazdım diye bir kutsalla dalga geçtiğimi düşünmeyin. “Hazret-i” Arapça, sayın veya değerli demekle eş anlamlı. Araplar da peygamberimiz için asla hazreti tabirini kullanmazlarmış. Sadece bilmeyenler için bir tabuyu daha yıkalım istedim. Peygamberimiz için Araplar sadece “S.A.V” kullanırlarmış, çünkü “Hz” çok basit bir tabirmiş. Ben öyle olsa dahi “Hz” ve “S.A.V” birlikte kullanmayı yeğliyorum)