Geçen haftaki yazımda, AKP iktidarının hukuk ihlallerine, kanunsuz uygulamalarına, vatandaşın özgürlük haklarının ihlal edilmesine, gazetecilerin hapse doldurulması gibi olumsuzluklara karşı, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a doğru başlattığı Adalet Yürüyüşü’nden söz etmiştim..
Yüzbinleri tek bayrak altında toplayan adalet yürüyüşü, üç milyona yaklaşan vatandaşın karşılaması ile sonuçlandı. Bu alkışlanacak büyük hareketin, elbette olumlu siyasal sonuçları olacaktır ve bunları zaman içinde mutlaka göreceğiz.
Adalet yürüyüşüne katılan büyük kalabalığın, bana, Meraşal Fevzi Çakmak’ın cenaze törenini çağrıştırdığını ifade edip, İstanbul sokaklarını dolduran 400 bin gence vurgu yapmış, bu iki konuyu birleştirerek işlemiştim son yazımda..
Bugün de ayni konuya, yani Adalet yürüyüşü ile Fevzi Çakmak konusuna kaldığım yerden devam etmek istiyorum..
Niçin mi?
Tayyip Bey ve iktidarına, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı adalet uyarısı ile Fevzi Çakmak’ın anlattıkları birleşsin tarihsel ders olsun diye..
Yanlışlarını düzeltmelerine belki vesile olur ümidiyle..
Atatürk ve arkadaşlarının, bu vatanı, işgalci düşmandan ne büyük fedakarlıklarla kurtardıklarını hatırlasınlar ve hizaya gelsinler beklentisiyle..
O karanlık günleri, şartlarını, imkansızlıkları asla hatırdan uzak tutmamalıyız..
Biz tarihimizi unutturmama görevimizi yapalım da, politikalarını tarihimizin gösterdiği ışık yönünde yürütüp yürütmemek başımızdakilerin keyfine kalsın..
Onlar ister hak ve adaletli bir yönetime geri dönerler, isterlerse Atamızın adını, marşlarını Türk gençliğine unutturma yönünde sürdürdükleri Milli Eğitim anlayışında israrcı olurlar..
Milli ekonomimizi yandaşlarına peşkeş çekmekte devam ederler..
Dış politikamızda isterlerse demokratik bir ülke olmaya yönelirler, isterlerse kendilerinin konuşup, kendilerinin işittiği politikalarını diretiler..
Baksanıza, batı ülkeleri Bakanlarımıza bile ülkelerine giriş izni vermez oldular.. Türkiye’yi hakka, hukuka, adaletli yönetime davet ediyorlar.. Ama bizimkiler, demokrasinin gereklerine saygı duyacakları yerde, gönderilen demokrasiye davet yazılarını, zarflarını bile açmadan iade edeceklerini söyleyip büyükleniyorlar..
Milli Mücadelede Atatürk ve arkadaşları ne büyük fedakarlıklarla savaşmışlar, işgalci Yunan’ı İzmir’de nasıl denize dökmüşlerdi? Vatan toprağının bir karışı için ne şehitler vermiştik? Ama şimdi, nerede ise Ege’deki bütün adalarımıza el koymaya çalışan Yunan’a bilfiil karşı koymak şöyle dursun, ters bir laf bile etmemekteler.. Yunan 6 mil olan kıt’a sahanlığını 12 mil yaptı, Egedeki bir çok adamıza asker çıkardı, silahlandırdı.. Nerede ise Ege’nin tamamını kendi kara suları yapacak.. Bizimkilerden ise ses yok..
Kendilerini hak, hukuk, vatan hizmeti gibi kutsal görevlere, adalete davet edenlere ise, “sokakta adalet mi aranırmış?” falan gibi alaylı sözler etmekten geri durmamaktalar. Sözde muhalefet partisi olan MHP Genel Bakanı Devlet Bahçeli de daima yanlarında..
İşte bu ortamda Büyük Mehmetçik Fevzi Çakmak’ı(*) konuşturmak istemekteyim..
Mareşalimiz Meclis’te konuşuyor:
«Mondros Mütarekesi, Ordumuzu iş göremez duruma sokmuş, askerlerimiz terhis edilmiş, elimizdeki bütün silah ve cephanelere el konulmuştu.. Vatanı kurtarma görevine, halkın elindeki kırık döküklerle giriştik..
Doğu’daki kuvvetlerimizin elinde kalan, Konya’da, Bor’da, Bursa’da düşmandan sakladığımız silah ve mühimmatımızı kullanmaya çalıştık.. Ne var ki, bunları taşıyacak vasıtalara sahip değildik..
..Silah ve cephaneyi devecilere taşıttık.. Bütçe olanaksızlıklarımıza rağmen, devecilere para vermek istedik.. Fakat onlar israrlarımıza rağmen almadılar. İşte savaşa soyunan millet bu idi.. (Özellikle bugün ekonomizi yandaşlarına peşkeş çekenler duysun!)
.. Savaş başladı.. Yunanlıların çok üstün güçlerle yaptıkları saldırıya karşı, er ve subaylarımız insan gücünün üstünde fedakarlıklarla kahramanca çarpışıyorlar.
İhtiyaçlarımız pek çok.. Silahlar arızalı..Teknisyenlerin elbirliğiyle giriştikleri pratik tamir çabaları başlatıldı.. Rus mermileri, üzerlerinde tapaları olduğu halde, torna edilerek kendi toplarımıza uygun çapa düşürüldü.
Dünyanın hiçbir yerinde kullanılamayacak kadar harap olan 11 uçak da Konya'da teknisyenlerce onarılarak, «uçabilir» hale getirildi.(Şimdi Tayyip Bey’in emrindeki uçakları hatırlayalım!)
Bu uçakların kanatları için ham bez, araba boyası verniği, kaynatılmış paça suyu, kola ve tutkal karışımı gibi iptidai maddeler kullanıldı..
.. Bu sebeplerle, ordunun ikmâl ve teçhizat noksanlarının vaktinde tamamlanmayışı yüzünden karşı taarruz gecikti.. 1922 yazına kaldı.
... Büyük kayıplar verdik.. Sonuçta.. Çıplaklığı endişe verici bir düzeyde olan, delik çarıklı, hattâ bir kısmı yalınayak Türk askeri, ırkının meziyetini, kahramanlığını göstererek, vatanına göz dikenleri kendi asil kanı ile boğdu..»
«YUNANLILAR DOYURULMALI..»
O sıralarda, Türk düşmanı İngiliz Başbakanı Loyd George, Ankara’ya kadar yaklaşmış olan ve bu yüzden Meclis’in, başkenti Kayseri’ye taşıma hazırlıklarına başladığı günlerde şöyle konuşmaktaydı: «Yunanlılar, kazandığı zaferden dolayı artık Sevr Antlaşmasıyla yetinmez. Daha geniş çapta doyurulmalıdırlar..»
Evet, Yunanlılar’ı doyuracaktık.. Doyurduk.. Ama umdukları Ankara’da değil.. Buldukları; Kara toprakta..
.. 26 Ağustos taarruzunun üstünden beş gün geçmişti.. 31 Ağustos 1922 günü sabahı, Başkomutan Mustafa Kemâl, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Fevzi Paşa ve Garb Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Yunanlıların kaçarken yakıp yıkmış oldukları Çalköy'de, henüz dumanları tüten bir evin avlusunda, masa gibi kullandıkları bir kırık kağnının çevresinde durum değerlendirmesi yaptılar. (Bunu biliyor muydunuz şimdi Saraylarda ahkam kesenler?)
Düşmanı kovalamak ve İzmir'e ulaşmak kararı alındı. İşte bu karar sonunda Atatürk: «Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir.. İleri!..» emrini verdi.
9 Eylül'de düşman sevinç naralarıyla çıktığı İzmir'i mağlup ve perişan terkederek, bir daha gelmemek üzere defolup gitti.
İşte bu.. Tayyip Bey ve başımızdaki AKP iktidarı mensupları.. Okuyun.. Nerelerden geldiğimizi öğrenin, unutmayın.. Ders alın.. Atamızın, Milli Mücadele şehitlerimizin ruhlarını taciz eden politikalarınızdan vaz geçin..
Yeter artık..
(*) Büyük Mehmetçik Fevzi Çakmak/A. Rahim Balcıoğlu, Toker Yayınları. 2. baskı- www.toker yayinları.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]