Ne kadar fark edildi, anlaşıldı bilemem ama bana göre geçen Cuma günü yapılan Anayasa oylamasında verilen 360 oy, yani erken seçimin referandumsuz öne alınmasını getiren sayıya ulaşılamaması Tayyip Bey için kırılma noktasıydı. Oysa AKP, MHP ile anlaşmış ve birlikte (326+51) 377 oya ulaşmışlardı. Her iki partiden de oylamaya katılamayanlar olmasına rağmen rahatlıkla gerekli 367’yi bulmaları mümkündü. Hatta bazı CHP’liler de oy vermişlerdi. Bunlara rağmen 367’nin bulunamaması bazı AKP’lilerin Tayyip Beye ders verme niyetleri olduğunu gösteriyordu. Kimse eksik oyların tümüyle MHP’den kaynaklandığını düşünmesin asıl fire AKP’nin içinden geldi sanırım. Gizli oylama bunu ortaya koydu. Bundan sonra Tayyip Beyin işi zor. Çünkü, planları bozuldu. Şimdi referandumda ısrarcı olsa, “Kış günü seçim yapmayalım dedin, kış dediğin marttı, şimdi aralıkta referandum yapıyorsun. Bu ne saçmalık!” denecek. Üstelik kapatılan 1600’e yakın belde referandumda normal olarak olumsuz oy kullanacak. Kaybederse çok şey kaybetmiş olacak. Referandum çok riskli. Cumhurbaşkanından dönmesini sağlayıp tekrar çıkmasına uğraşmak ise, ancak kuralları ihlal etmekle mümkün… Referanduma gitmeyip seçimlerin zamanında yapılmasını beklese bütün planları suya düşecek. 3’üncü dönemleri dolmakta olan partinin önemli isimlerini tutmakta zorlanacak, çünkü, seçim 2014 Mart’ında olacak, kendisi birkaç ay sonra Cumhurbaşkanlığı seçimine girecek. Bakanlar kurulunu önceden değiştirmesi ve büyükşehirlere aday yapacaklarını önceden belirlemesi gerekiyor. İnsanları tatmin etmeden, yatıştırmadan seçime gitmesi sıkıntı. Diğer taraftan aynı yıl birkaç ay arayla iki seçimde başarılı olması zor. Çok yıpranacak demektir. Ayrıca, planlı gidişi ve anketlerin gösterdiği ile seçimde Gül, Tayyip Beye göre daha şanslı… Ekonominin gidişi ve dış politikanın sorunları dikkate alındığında seçim kazanmak, partiyi bir arada tutmak önümüzdeki günlerde çok zor…
12 Ekim 2012 tarihi R.Tayyip Erdoğan açısından büyük ihtimalle bir kırılma noktasıdır. Kimse üzülmesin, seçimi, demokrasiyi, insanları ve vicdanları kendi bireysel hesaplarına göre dizayn etmeğe alışmış olanlar gün gelir hüsrana uğrarlar…
***
AKP KONGRESİNİN VERDİĞİ MESAJ
Yazmaya fırsat bulamadım. AKP 4. Olağan Kongresi mutlaka değerlendirilmesi, üzerinde konuşulması gereken bir konuydu. Düzenliydi, görkemliydi. Bunlar çok yazıldı-çizildi ama verdiği mesaj pek fark edilmedi. AKP Kongresinin mesajı; Türkiye, Ortadoğu’nun lideridir ve bir Ortadoğu ülkesidir, idi. Bunu Kongreye katılan 200’ün üstünde yabancıdan yüzde 90’ının BOP havzasından olmasına bağlamıyorum. Bu düşüncemi konuşmacıların kongrede Türkçe kadar Arapça konuşmalarına da bağlamıyorum. Kongrenin bütününü ele alınca, verilen mesajlara bakınca, AB konusunun ağızlara dahi alınmamasına, Tayyip Beyin konuşmasına ve son dönemlerin gidişatına bakınca bu sonucu çıkarıyorum. Sizde kongreye biraz odaklanın benzer sonuca ulaşacaksınız.
Türkiye’nin Ortadoğu’nun lideri olmasının ve bir Ortadoğu Ülkesi olmasının ne zararı var diyebilirsiniz. Cevap vereyim; Ortadoğu’nun lideri de olsanız Ortadoğulusunuz. Ortadoğulu olmak ise 1900’lere dönmek anlamındadır. 90 yılda aldığımız yolun boşa gitmesi demektir. Ortadoğu bataklığına batmak demektir. Nasıl futbolda Euro ligde oynamak ile Asya ligde oynamak fark ediyor ise hemen her konu aynı şekilde fark edecektir. Ortadoğulu olmak, şehrin en iyi semtinden gecekondu semtine dönmek gibidir. Ortadoğu son 150 yıldır dünyanın en belalı yeridir ve daha uzun zaman bu durum devam edecektir. Üstelik Ortadoğu’ya kendi hedeflerimiz için değil Amerika’nın yazdığı senaryo gereği dönüyoruz.
Konuya gerek salt Türkiye’nin, gerek İslamiyetin yarını açısından bakın, Türkiye’nin yüzünü batıya dönmesi şarttır. Atatürk’ü eleştirenler var ama her halükarda seçtiği yolun doğru olduğu kanıtlanmıştır. Türkiye çağdaş uygarlık seviyesini yakalamalı ve aşmalıdır. Bu Ortadoğulu olma fikrini ben tutmadım. Geçmişimin, kültürümün orada olması başka bu iş başka. Osmanlı, Avrupa’da etkili olduğu için, Avrupalı olduğu için Osmanlıydı. Enerji olmasa Ortadoğu’nun ne önemi kalır. Neden Ortadoğulu olalım ki, lideri olsak dahi?