Türkiye Cumhuriyeti, asker, sivil bürokratlar, aydınlar ve eşrafdan oluşanlar tarafından kuruldu. Çeşitli sebeplerle İslamcılar ve Kürtçüler bu yapıda yer almadı. Zaten laik ve vatandaşlık esaslı bir devlet oluşumunda yer almaları da o zamanki güçleriyle zordu. Günümüze geldiğimizde dışarda kalan unsurlardan biri (İslamcılar) 12 yıldır iktidarda ve diğeri de (Kürtçüler) oldukça güçlü ve dinamik bir durumda parlamentodalar… Ayrıca bunların birbirleriyle işbirliği yaptıkları ise çok net… Bu iki unsurun kaderleri de birbirine çok bağlı…
Bartu Soral “Paralel Kürdistan Kumpası” adlı Mart ayında çıkan ilginç kitabının (Destek Yayınları) Okura İlk Söz Başlıklı bölümüne şöyle giriş yapmış;
Tarih 16 Şubat 2004. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kanal D televizyonunda Teke Tek programında konuşuyor. Ve programın ortalarına doğru ağzından şu cümleler çıkıyor. “Şu anda Büyük Ortadoğu Projesi var ya, bu proje içerisinde Diyarbakır bir merkez, bir yıldız olabilir” Başbakan bu tarihi süreçle ilgili ilk işaret fişeğini bu sözlerle çakıyor. Türkiye devleti, kurumları, sinir merkezleri belli ki ciddiye almıyor bu sözleri. “Büyük Ortadoğu Projesi nedir? Nereyi kapsar? Diyarbakır’ın burada işi ne?” gibi soruları fazla sorgulamıyor.
Evet, etrafımızda olan biteni fazla sorgulamadık. Sorgulamak isteyeni eleştirdik ve bu noktaya geldik. Cumhuriyetin geldiği noktayı ve geleceğini değerlendirmek zorundayız. Özellikle Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini benimsemiş herkesin özellikle aydın ve sorumluluk mevkiinde olan herkesin böyle bir görevi olduğunu düşünüyorum. Bu anlayışla geçen yazımda BDP/HDP’lilerin özerklik taleplerini ve bunu tartışmamız gereğini yazdım. Hemen eleştirildim. Klasik, “Sözcülüğünü yapmak size mi düştü” türü eleştirileri önemsemedim en azından iyi niyetli eleştirilerdi ama “Çerkez devleti kurun” ve “Ayrılıkçı hareketlere yakınlığınızın nedeni bu olmalı” türü yorumları namus yoksunu, haysiyetsiz ve izandan yoksun olmanın yanı sıra bu toplumun düşmanlarının yaptığını düşünüyorum. Ben Anayasamızın da tanımladığı gibi Türküm. Atalarım Kafkas göçmeni. Şeyh Şamilleri dışlamak kimseye bir şey kazandırmaz. Bu devletin kuruluşunda da bir çok akrabam hem kanıyla hem teri hem de düşünceleriyle önemli roller üstlendi. Ben ve ailem de aynı yoldayız. Geçmişimiz ve geleceğimiz Türkiye. Bunu yıllardır yazdığım binlerce yazıyı okuyanlar ve yaptıklarıma şahit olanlar bilirler. Bu düşüncesizce yorumu yapanlar ya benim şahsi düşmanlarım veya en azından akılsız ya da bölücüler olmalılar ki bu kadar adileşebildiler…
Geçen yazıma tekrar döneyim. Konu tartışılınca görülecektir ki BDP/HDP’nin Türkiye 25-26 bölgeye ayrılsın, Kürt özerk bölgesi olsun, başkenti, bayrağı, parlamentosu, idari ve mali özerkliği yan sıra siyasi özerkliği de olsun demenin hiç mantığı yok. Çünkü, bir kısım Doğu ve Güneydoğu illerini kapsayacak özerklik sonucu diğer bölgelerde yaşayan ve sayıları daha fazla olan Kürtler azınlık durumuna düşecekler ve devletten soyutlanacaklardır. İhaleler ve iş yaşamı da doğal olarak Kürtleri dışlayacak şekilde yapılacaktır. Batıdakilerin Doğuya gönderilmeleri söz konusu olmasa bile Doğudakilerin Batıya geçmeleri bir takım kurallara tabi olacak ve kısıtlamalar getirilecektir. Bu durumu Kürtler de istemez sanırım. Yani çok basit bir analiz de de görüleceği üzere Kürt sorunu özerk bölge oluşturmakla çözülecek gibi değil. Batıda Doğudan fazla Kürt varken ve etle-tırnak gibi iç içe geçmişken bu işlere girişmek çok büyük sorunlar yaratmaktan başka işe yaramaz. BDP’de bunu gördüğü için HDP’ye dönüştü ve özellikle aleviler, Batıdaki Kürtler ve marjinal grupların oylarını alarak bir Türkiye partisi olmayı stratejik hedef olarak belirledi. Bunun ilk adımını da Gülten Kışanak’ı alevi olduğu halde sünni Diyarbakır’dan başkan seçtirerek attı…
Diğer taraftan unutmayalım, hiçbir iktidar özerklik konusunu normal koşullarda gündeme getiremez. Siyaseten biter… Erdoğan Hükümetlerinin rüyası Irak Kürdistanı ile birleşip, “Bölünmüyor, büyüyüp petrol zengini oluyoruz” diyerek konuyu halletmekti ama görünen o ki ABD konuya farklı bakmaya ve Irak’ın toprak bütünlüğünü korumaya karar verdi. Bu durumda Erdoğan’ın büyüme ve petrol zengini olma hayalleri ilk adımda suya düştü… Zaten Erdoğan’da birkaç ay önce Japonya gezisinde “Bizim ne küresel ne de bölgesel güç olma iddiamız yok” diyerek boyunun ölçüsünü aldığını birilerine itiraf etti…
Özerklik konusu da dahil bu ülkenin her sorununu ve geleceğini tartışmak ve bu toprakların insanına yeni bir bela oluşturmadan konuyu çözmek hepimizin görevidir sanırım… Özerkliği tartışmak sanılanın aksine AKP ve BDP/HDP’nin aleyhine olacaktır.
Çözüm ise AB Mevzuatı ve bazı maddeleri dışarda tutularak yerel yönetimler özerklik şartı sınırları içerisinde aranmalıdır.
Bir daha da bu konulara kolay kolay girmem bilesiniz…