Gümüşhane Kelkitli.
Babası Mehmet Doğan, CHP’nin düzenlediği baloların gediklisi bir partili.
Koç’un bayiliğinden, milyarder medya patronluğuna uzanan yol hikayesi oldukça karışık.
Milliyet’i satın alırken geliştiği iddia edilen onlarca provakatif söylentilerin muhatabı olmasına rağmen şimdiye kadar aklı doyuran tek açıklaması olmadı/olamadı…
Türkiye’de iktidar/medya ilişkilerinde başrollerden birisi her zaman kendisine düştü.
Sokaktaki insanın, “Medya gücünü kullanarak zengin oldu” algısını kırmaya bir türlü gücü yetmedi.
Hürriyet için bir röportajında, “Devletin gazetesiyiz” sözlerini ağzından mı kaçırdı, güç algısını yükseltmek için mi söyledi, hala bir sır…
Aynı röportajda, kendisine, “Devletin gazetesiyiz diyorsunuz ama hangi devletin? Bildiğimiz devlet mi, derin devlet mi?” sorusu sorulsa, hangi yanıtı vereceği halen merak edilen bir medya patronudur Aydın Doğan…
Aydın Doğan, şirketlerinde çalışan tüm gazeteciler içinde en muhafazakarı olmasına rağmen, yöneticilerinin mahalle baskına teslim olmuş bir medya patronudur.
Tam da bu yüzden muhafazakar olmasına rağmen, liberal gibi gözükmekten tuhaf bir haz alır.
Bir vakitler yanında çalışan ilahiyatçı yazar Nihat Hatipoğlu’na sık sık, “Hocam, şu günah mı, bu sevap mı?” sorularını, yaşayamadığı duygularına dönme arzusu olarak değerlendirsek fazla mı niyet okumuş oluruz acaba?
Doğan’ın kaybetmeye alışkın olmayan ruhuna diz çöktürmek hiçbir dönem kolay olmadı.
Ahaliyi, en başta hükümeti tabi ki; emekli olduğuna inandırmaya çalışma formülü oldukça ilginç!
Bir gece aniden künyeden sildiği ismini, her ay tüm yöneticilerini bir masada toplayarak manifesto yayınlayarak hatırlatmaya devam ediyor!
Neyse…
İngiltere’de yayınlanan The Economist dergisi, Aydın Doğan’ı “Güçlü ve tartışmalı” medya patronu olarak tanıtmıştı.
Aydın Doğan’ın sürekli “Kendimi Taksim’de asarım” sözlerine de atıfta bulunan dergi, onun kendisini ünlü medya patronları Murdoch ve Berlusconi ile karşılaştırmış, Doğan’ın gençliğinde Kelkit’te “Teksaslı bir kovboy gibi” yaşamayı düşlediğini iddia etmişti.
Kovboy olmak Doğan’ın içinde ukde kalmış olacak ki, Uğur Dündar’dan Rahmi Turan’a, Soner Yalçın’dan Yalçın Doğan’a kadar atından düşürmediği kovboy kalmadı.
Asi ve dozu henüz tam kestirilemeyen bir cesarete sahip olduğuna şüphe yok ama en kuvvetli olduğunu düşündüğü yerden defalarca vurulmasına rağmen, yarasını sürekli açık tutan bir medya patronu o.
Aydın Beye, içten bir tonlamayla, “Babaaa” diyen bir faninin, Doğan Gurubu’nda ömrü hep uzun olmuştur.
Tuncay Özkan’ın, Kanal D Yayın Yönetmenliğinden Uğur Dündar’ı devirmesini, Özkan’ın her gördüğü yerde Aydın Beye, “Babaa” diye hitap etmesine bağlayanlar da oldu.
Baba deyince, Aydın Doğan’ın ilginç beden diline yanıt aramadan geçmek haksızlık olur.
Bazen Baba filminin setinden biraz önce çıkmış Don Vito Corleone, bazen yağmurda sokakta ıslanmış Hülya Koçyiğit’e evini açan zengin fabrikatör Hulusi Kentmen…
Aydın Doğan’la ilgili toplumsal algının karma karışık olması, ruhunu kendi elleriyle ikiye bölmesinden kaynaklanıyor olabilir mi?
İktidarlara Don Vito Corleone, çalışanlarına (Kendisine çok olanlara) Hulusi Kentmen…
Corleone, the godfather, ya da daha yaygın bilinen adı ile Aydın Doğan’ın kendisine biat etmeyen iktidarları yaylım ateşine tuttuğu bir sır değil.
İktidarları biat ettirmeye alışmış bir ruhun, kendisinden daha hızlı silah çeken bir iktidarla karşılaşması, filmi sonuna kadar izlememizi zorunlu kılıyor.
Müşfik bir baba olmaya bu kadar müsait bir ruhun, the godfather olarak tarihe geçme ihtimalidir hazin olan.