Size bomba gibi bir özel haberim var! Anlatayım…
Başbakan Erdoğan iyi bir hatip ama son ulusa sesleniş konuşmasının, ‘Çözüm Süreci’ ile ilgili bölümlerinde, konu bütünlüğünü bozan bir uyumsuzluk hissettim.
Başbakan’ın konuşmasında, bir senkronize problem vardı. Detaylara takılma merakımı tatmin için Başbakanlık’tan bir dostumu arayarak bu düşüncelerimi paylaştım.
Uzun uzun güldü. Bozulduğumu anlayınca, “Dikkatlisin doğrusu…” dedi.
Bu sözler üzerine bir şeyler olduğundan iyice şüphelenerek, “İyi hatipliğine rağmen Sayın Başbakan’ın konuşmasında neden konu bütünlüğü yoktu?.” Soruma, lafı dolandırmadan, “TRT, bazı kelimelerini iyi niyetle kesmiş!” dedi.
Emin olmak için, “Yani, TRT, Başbakan Erdoğan’ın ulusa sesleniş kelimelerinden bazılarını çıkarmış mı?” dedim.
Biraz huzursuz ve kısık bir tonlamayla, “Evet…” dedi.
Heyecanımı bastırarak, “Başbakan’ı sansürlemeye kim cesaret edebilir?” deyince, biraz da panikleyerek, “TRT, Sayın Başbakanımızın çözüm süreciyle ilgili bazı sözlerinin yanlış anlaşılma ihtimalini düşünerek, 4-5 kelimesini çıkardı. Bu sansür değil, çözüme katkıdır. Bundan Sayın Başbakanın son anda haberi oldu.” cevabını verince, “Başbakan bozuldu mu?.” dedim.
Bu sorum üzerine keyfi kaçınca, “Diğer telefonum çalıyor.” diyerek suratıma telefonu kapattı! Muhtemelen küstü!
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in dirayetli olduğunu duyuyordum ama doğrusu bu kadar cesur olduğunu bilmiyordum. İroni falan yapmıyorum. Şahin’in cesaretine hayran kaldım.
Kadir Topbaş uyuyor (mu) ?
Ankara da çözüm sürecinin dışında gündem olmayınca, gözümü İstanbul’a diktim.
Radarıma, İstanbul’un adliye koridorlarında 2013/51675 sıra no’lu davada, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan yeni bir şikâyet takıldı.
İddiaya göre; aralarında, eski/yeni belediye başkanları, milletvekilleri ve Büyükşehir Belediyesi yöneticilerin de olduğu bir grup, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait ekmek büfelerini, rüşvet karşılığında bazı vatandaşlara satıyormuş. Bu rüşvet mevzusu, henüz Savcılık aşamasında olduğu için şimdilik isimleri değil, olayı anlatmakla yetiniyorum.
Savcılığa yapılan şikayette, Y. G. isimli vatandaş, kendisine halk ekmek bayi verilmesi kaydıyla, halen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde müdür olan kişi ve yine önemli bir ilçe belediyesinde müdürlük yapan kişilere, peşin 50.000 lira, ayrıca HSBC Maltepe Şubesine ait sonu …………. 4280 00’la biten, toplam 30. 000 liralık iki çek kesmiş.
Paraların yatmasından sonra, İstanbul Büyükşehir de müdür olan kişi, halk ekmek büfesini Yusuf Göze’ye teslim etmiş ama iki gün sonra bu büfe elinden alınmış.
Mağdur Yusuf Göze’nin şikâyetçi olacağı anlaşılınca, araya İstanbul da önemli bir ilçe belediye başkanı devreye girerek, Göze’yi kararından vazgeçirmeye çalışmış ama Göze kararında ısrar ederek, elindeki belgelerle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş.
Peki, 2 müfettiş ne arıyor orada?
5 gün önce Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’nde, Sağlık Bakanlığı Müsteşarının yakınları adına kesilen uçak faturası ve maliye müfettişlerinin bazı sahte faturalarla ilgili genel müdürlüğe sorduğu soruları kaleme almıştım.
İlgili genel müdürlük, yazımda geçen 5-6 unsuru teğet geçerek, uçak faturasının, kurum parasıyla ödenmediğine dair açıklama göndermiş. Yazıda, 778930 sıra nolu faturayı kendilerinin kesmediklerini, benim gerçek dışı haber yaptığımı ve objektiflikten uzak olduğumu belirtmişler. Müsteşarın yakınlarına kesilen uçak bileti parası, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’nün Ziraat Bankası’na yatırdığı promosyon parasından ödenmiştir.
Yazdıklarım doğru ve belgelidir. Tam anlamıyla da objektif yazdım. Hatta, bir çok belge ve bilgiye yer darlığından yer veremedim. Kelime oyunu yaparak, beni gerçek dışı haber yazmakla itham etmek ve belgeli haberlerimin gargaraya getirilmesi kabul edilemez.
Şu anda Sağlık ve Maliye müfettişleri, Hudut ve Sahiller ve Sağlık Genel Müdürlüğü’nün 18 trilyon civarında parasının nerelere ve nasıl harcandığını, binlerce belgeyi araştırarak sonuçlandırmaya çalışıyorlar. Bu harcamalarda, yolluktan, halı saha maçlarına, tıbbi cihazlara kadar birçok kalem var. Müfettişlerin üzerinde en çok durdukları konu, promosyon paraları harcanırken, sahte faturaların kullanılıp, kullanılmadığı yönünde. Genel müdürlüğün harcadığı promosyon paraları bir kişi tarafından tek tek kayıt altına alınmış. Bu harcama notlarında, nerelere, ne kadar harcama yapıldığı, her türlü ayrıntıyla gayri resmi olarak not tutulmuş.
Bu notları ben de inceliyorum. Tüm bu araştırmalar müspet çıkarsa, ben de bu sütundan, hiç komplekse kapılmadan, adı geçen kurum ve kişileri gönül rahatlığı ile tebrik edeceğim.
Sen piyanonu çal!
Arabesk dinleyenleri, vatan hainliği ve yavşaklıkla suçlayan Fazıl Say, hızını alamayarak, “Nerde yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa, hepsi Allahçı!" sözlerini Retweet ettiği için 10 ay cezaya çarptırıldı. Say, bu 3. sınıf sözler yerine, “Türkiye’de her dönem dini kullanarak prim yapanlar var.” deseydi, eleştiri sınırında kaldığı gibi haklı da olabilirdi. İthamları genelleştirmek bir belagat zafiyetidir, kötü niyettir. Belagatin zayıfsa, piyanonu çalmakla yetineceksin. Yıllardır sanatının dışında her şeyle gündeme gelmesi, kendisi adına yeterince utanç verici. Dünyaca ünlü bir sanatçıya bu kadar avam ve genelleştirilmiş sözler yakışmadı. Bu satırların yazarına da, 28 Şubat sürecinde, “Asker haddini bilsin. Seçilmiş hükümeti, ancak seçmen devirir.” dediği için, 1 yıl 8 ay hapis cezası verildi.
O gün arkamda, ne Say, ne de, “Ben dindarım” diyenler olmadı.
Kayboldular, beni gördükleri yerde yollarını değiştirdiler, tecrit ettiler.
Şunu diyebilirsiniz; Seni adamdan SAYmadılar, sen şöhret değilsin ki?
Haklısınız ama ne denildiği yerine, kimin dediğine bakıldığı sürece, o şöhret putuna, ölü eşek kadar değer vermeyin sizde!
Neyse… Sen, şanslısın Fazıl Say! Bu seviyesiz sözlerine rağmen Türkiye’nin yarısı arkanda!
Üstelik şöhretini de cilaladın! Hadi gene iyisin!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır...