Düzenli e-mailler alıyorum. Hepsi belli ki bir yerden çıkmış; “Oyumun hakkını istiyorum” diyen, “Sayın Kemal Atatürk’ün partisine ihanet ediyorsunuz” yazıp kendince CHPli üslubu tutturmaya çalışan ve yemin etmemi isteyenler. Yorumcularımızın bazılarının yazdıklarına bakıyorum onlarda aynı doğrultuda yorumlar. “Görünüşte makule benziyorsunuz ama…”Bir kısmı belli ki konuyu dahi anlamamışlar. Beni zamanında siyaset ve tarih konusunda uyandıran ve sabahlara dek sohbetler yaptığım Tuğan Abim dahi telefonda sitemli idi… Başbakan, “Tükürdüklerini yalayacaklar” diyor, general bakışlı, kibirli üslubu ile. Medya zaten ağırlıkla yandaş, “Maaşınızı hak edin” diyorlar sanki yemin edince hak ediliyormuş gibi… Partiler hariç, bazen yolda gördüğüm, bazen telefon edenler veya ziyaretime gelenler de benzeri moral bozucu şeyleri söylüyorlar. Söyledikleri şeyler konusunda derinlemesine düşünmediklerinden eminim çünkü, birkaç itiraz cümlemden sonra “Muhakkak ki siz daha iyi bilirsiniz, benim ki sağdan-soldan duyduklarımı size aktarmaktı” diyip başka konulara geçiyorlar. Tüm bunların sadece halkın milletvekili seçtiği iki kişinin yemin ettirilmemesine karşı yapılan bir eylem olduğunu sanıyorlar. Biz de CHP olarak anlatamadık, eksiğimiz var ama karşımızda müthiş bir propaganda gücünün olduğu da açık. “Olsun” diyorum, Atatürk’ün gençliğe hitabı aklıma geliyor, “Tüm bu ahval ve şerait içerisinde dahi vazifen…”, Akif’in dizeleri geliyor, “Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var”, Nazım aklıma geliyor, “Bu memleket bizim”
Bakın değerli kardeşlerim, yaptığım sonuçta bir demokratik hak kullanımı. Meclis’e gittim göğsümü kabartarak İstiklal Marşı’mı okudum. Gece 23.00’a kadar Meclis’ten ayrılmadım. Artık, işimi-gücümü tasfiye edip sadece ülke sorunları ile ilgileneceğim. Ben aldığım maaşı fazlası ile hak ederim. Kendimi de bu ülkeye feda ederim ama siz de eğer iyi niyetli iseniz beni anlamaya çalışın. Bakın tekrar yemin boykotumun hukuki olanlar dışındaki (Çünkü, çoğunluk yasa ve hukuku karıştırıyor ve hak-hukuku umursamıyor) sebeplerini kısaca anlatmaya çalışayım;
Emperyalizm denen bir gerçek var. Dün de vardı, bugün de var. Bir az tarih okumayı biliyorsanız bunu özellikle Osmanlı’nın son döneminde görürsünüz. Emperyalizm bizi ve bölgemizi en yoğun şekilde dini inançlarımızı kullanarak sömürmüştür. Çünkü en hassas yerimiz burasıdır. Bu gün de bu hassasiyetimiz, diğer değerlerimizle birlikte kullanılıyor. Evet, darbeler ve darbeciler var, demokrasimiz vesayet altında, statüko yanlış, yanlışlık çok ama bizim değiştirmekte olduğumuz bir şey de yok. Gerçek statüko sahipleri olan dış dinamikler gevşeyen durumlarını, yeni küresel anlayışa uygun hale getirmek ve hakimiyetlerini daha sağlam ve uzun süreli kılmak istiyorlar, buna uygun birlerini de bulmuşlar, o kadar… Geldiğimiz noktaya bakın birbirimize düşman gibiyiz. Normal bir siyasi tablo değil bu. Merkez yok, uçlar var ve bol bol düşmanlık tohumları atılıyor. Ne YÖK değişti, ne siyasi partiler, ne seçim kanunları, ne de yapısal reformlar yapılabildi. Sadece statükonun sahipleri değişti. Biz istediğimiz için değil, birileri istediği için… Bu arada hep birlikte borçlandık, tükettik ve sıcak yabancı parasına dünyanın en yüksek faizini verdik. Dış dinamikler için kıvama gelmek üzereyiz.
Hatırlayın belki haklı bir dava öne sürülerek önce güçsüz bürokrat ve yazar-çizer takımı alındı, sonra üniversite hocaları, sonra emekli paşalar, sonra muvazzaflar. Yıllar oldu, hangisi ceza aldı? Kaçının iddianamesi bitti? Ünlü davalar belki haklı başladı ama tamamen siyasallaştılar. Bu arada tek unutturulan Deniz Feneri…
Şimdi, YAŞ öncesi yine 20-30 muvazzaf subay alınacak, ordu karıştırılacak. Sonra sıra milletvekillerine gelecek. “İleri demokrasi” diye Hitlervari bir yönetim oluşacak. İçeriye Hitler, dışarıya Saakasvili… Görmüyor musunuz ülke devlet kurumları ile, istihbarat örgütleri ile, belediyeleri ile, medyası ile yargısı ile ellerine geçti. Kalan birkaç yer var; Başta TSK. CHP’de terbiye edilmesi gereken yerlerden biri. Ben en azından bazı şeyleri geciktirmeye, halkı uyandırmaya çalışıyorum.
Bakın yüce İslam dini dahi derinliği olmayan, kazan-tüket, kırkta birini ver, kenz de olsa zenginleş anlayışı ile küresel kapitalizmle uyumlu bir hale getirildi. Entelektüel seviyede Müslüman olmak anlam, felsefe ve derinliğini yitiriyor. Tüm değerlerimizi yitiriyoruz. “Arap baharı” ile birlikte ne olacağını bilmeyen kurbanlıklar gibiyiz.
Ben bunların mücadelesini yapıyorum. İnanıyorum. Bir nebze olsun nereye gittiğimizi, daha doğrusu götürüldüğümüzü görebilirseniz mutlu olurum. CHP olarak bu noktada sembolik olarak “Dur” diyoruz. Konu bu… Hukuk ve demokrasi yoluyla, küresel oyunlara ve yerli oyuncularına bir ihtar.
Anlaşıldı mı?
Elimden şimdilik yemin etmemek geldi…
Evet, yalnızım belki ama bana Yaradan’ım yeter…