Medya etiği ve medya üstündeki baskı tartışmaları hız kesmeden devam ediyor.
İktidarın medyaya uyguladığı baskı ve yıldırmalar fotoğrafın bir parçası. Diğer parçasında ise medyanın kendisine baskı uygulatacak zeminleri kendi elleriyle olgunlaştırması var.
Soruyu basitleştirerek açalım;
40 gazete yüzlerce televizyon içinde sizce kar eden kaç gazete ve televizyon var?
30… 20… 10… 5…
Hiçbiri.
Yüzlerce medya organı arasında kendisini kurtaran ya da kar eden birkaç yayın organı var.
Diğerlerinin tamamı büyük zararları yıllardır başka şirketlerinden yaptıkları aktarmalarla karşılıyorlar.
Bazı gazetelerin 1 ay boyunca uğradığı zarar 15 milyon dolar civarında.
Yani her ay 15 milyon dolar zarar ediyorlar.
Bu miktar televizyonlarda daha fazla.
Bazen aylık 25 milyon doları bulan zararları var.
Örneğin; GazeteHabertürk/Habertürktv, Hürriyet, Star TV ve Yenişafak gibi yayın organlarının ciddi zararda oldukları biliniyor.
Örneğin StarTV’nin içi tamtakır, bomboş.
Teknik yapısı bazı bölgesel televizyonların bile altında.
Star şimdilik yalnızca Uğur Dündar’ın ismi ile yürüyen bir kanal.
Turgay Ciner ve Aydın Doğan büyük iş adamları (şimdilik) oldukları için bu zararları karşılıyorlar.
İktidara yakın yayın organları da hükümete yakın ticari unsurlardan aldıkları reklamlarla zararlarını minimum seviyede tutmaya çalışıyorlar.
Kısa bir süre önce Turktime’ı ziyarete gelen FOX yayın yönetmeni Doğan Şentürk’ün, “Biz kar etmek için gazetecilik yapıyoruz” sözlerini bir kez daha kayıtlara geçirmek isterim.
Bu çok doğru bir söz. Kar ederseniz bağımsızlığınızı korursunuz. Yoksa, gazetecilik yapamazsınız. Şentürk’lü FOX’un özellikle haberde ilk 3 içinde yer alması söylediklerine kısmen bir tutanak oluşturuyor.
Büyük yayın organlarında işler çok karışık.
Zarar üstüne zarar olmasına rağmen bırakın şapkalarını önlerine koyarak düşünmeyi vites dahi büyütüyorlar. Neden peki?
İstikrarlı zararın kamu yararı olduğuna ikna olabilir misiniz?
Siyaset üzerinde belirleyici bir rol kapmak, iktidar unsurlarına karşı savunmasız yakalanmamak olabilir mi acaba?
Olabilir!
Olabilirliliği, olamamazlık ihtimalinden daha fazla görünüyor.
İş adamlarının duygusal tatmin uğruna yüz milyonlarca doları çöp kutusuna atma ihtimalini yeryüzü topraklarında doğrulayan tek ekonomistle tanışmadım.
Basında kar etmenin tek bir formülü var;
Halktan ve gerçeklerden kopmayan dinamik bir gazetecilik.
Kaybetmeyi göze alamayan asla kazanamayacağı gibi elindekileri de kaybeder.
Aydın Doğan’ın hükümetle işleri olmasa Emin Çölaşan’ı harcar mıydı?
Asla.
Bırakın Çölaşan’ı, Aydın Doğan’ın hükümetle işi olmasaydı çirkin kelimeyle kötü bir final yapan Oktay Ekşi’yi o sözlere rağmen Doğan Grubu halk kahramanı yapardı.
Bekir Coşkun’u çok okunduğu için transfer eden Habertürk’ü aniden, “Yahu baktık da bu Bekir Coşkun pek de okunmuyormuş” dedirten neydi?
Size, gazetenize yazar alırken, "Okunup/okunmadığını gazetenizde mi test ediyorsunuz?" diye sorulsa, cevabınız ne olurdu acaba?
Mazideki rolü itibari ile hala en masum gruplardan birisi Habertürk ama yönetim ve türbülans sicili giderek kabarıyor.
Turgay Ciner’e şu gerçeği hatırlatmak isterim;
Algılar, gerçeklerin önünde koşar. Gerçeklerin sırtından kamçıyı eksiltmeseniz bile oluşturulan algıya gerçeğin nefesi yetişemez.
Habertürk’teki bir başka paradoks ise Yiğit Bulut.
Tüm televizyonlar içindeki en çalışkan yönetici olduğuna şüphe yok. Akıl almaz bir tempoyla çalışarak bu kadar az reyting alınmasının nedeni yandaşlık kavramını insanın gözbebeklerinin içine çivilemesi değil mi?
Bu kadar sırıtan hatalarda ısrar edince elbette pusuda bekleyen sırtlanların dilinden kurtulması da mümkün olmuyor.
Ya Enis Berberoğlu?
Ben böyle bir isimi hatırlamıyorum.
Belki de hiç doğmadı.
Yok hükmünde.
Asıl başarısı bu işte.
Türkiye’nin en büyük gazetesini yönet ve görünmez olmayı başar.
Vallahi tebrik ederim.
Hürriyet Ankara!
Metehan Demir’i bazen CNN’de gördüğümüz zaman Hürriyet’in temsilcisi olduğunu hatırlıyoruz.
Metehan iyi bir gazeteci, muhtemelen önü açılmıyor ama maşallah gazetenin ekinde bazı çalışanların çok yönlü keyiflerine diyecek yok! Belki yakında bozulabilir, şu anların keyiflerini çıkarsınlar!
(Hürriyet’in tarihinde temsilci olduktan neredeyse 1 yıl sonra bile köşe yazdırılmayan tek gazeteci ünvanı Metehan Demir’de.)
Kurumsal kimliği halen Ertuğrul Özkök temsil ediyor Hürriyet’te.
Ne kadar ilginç değil mi?
İsmail Küçükkaya…
Küçükkaya, gazeteye yenilik getirmek yerine kendisini yenilemeyi tercih eden bir yönetici.
10 yaş birden gençleşti Küçükkaya.
Benim bildiğim kadarıyla yönetici olanlar stresten yüzünde çizgiler oluşur, gözlerinin feri gider, beli bükülür. Küçükkaya, botox yapılmış gibi ekranlarda gençleşen yüzüyle parlıyor.
Yayın yönetmeni olmadan önce bile gözaltlarında kırışıklık vardı, şimdi ütü yemiş gömlek gibi maşallah.
İlk zamanlar büyük bir hevesle başlattığı özel haber bombardımanı Akşam’da iyice sulandı.
Ya rutin haberlere özel haber damgası vuruluyor, ya da 3. sayfada tek sütun olması gereken bir haber manşete çekiliyor.
Aylardır maaş alamayan Akşam çalışanları, akşamları evlerine gittiklerinde eşlerinin, “Ne kadar da çökmüşsün” sözlerine alıştılar.
Akşam çalışanlarının eşleri sanırım Küçükkaya’nın film setinden yeni çıkmış gibi parlayan yüzünü ekranlardan görüp, daha sonra saçları dökülen, yüzü kırışan eşlerine bakınca aradaki farkı daha da iyi anlıyorlardır!
Bu da bir başarı.
Tebrikler….
Finali şu sözlerle yapmak isterim;
Türkiye Cumhuriyeti’nin rol yapma kabiliyeti en yüksek kurumu medyadır.
Zemin ne ise, medya odur.
Zemine uyduğu için de başı zeminden kalkmıyor.
Çöküşün ve yeniden dirilmenin kodlarının bu kadar basit olduğunu düşünüyorum.