Geçen hafta Taraf’taki köşesinde Ahmet Altan ilginç bir yazı yazmıştı. (27 Ocak- Işınla Beni Scotty) Siz internetten girer okursunuz ama ben bazı yerlerini paylaşayım;
“Geçenlerde milliyetçilik hastalığına tutulmuş bir delikanlıyla konuşuyordum.
Aslında zeki biriydi ama milliyetçiliğin insanı sersemletip sıradanlaştıran klişelerine takılarak konuştuğunda, karşısındakinde zekâsıyla ilgili kuşkular yaratıyordu.
“Ben,” diyordu, “Türk olmakla övünüyorum”.
“Niye övünüyorsun” diye sordum, “Türk olmanda senin övünmeni sağlayacak nasıl bir rolün var, öyle bir rolün yok, tesadüfen Türk olarak doğdun, Samoalı, Nijeryalı, Amerikalı olarak da doğabilirdin, o zaman da Samoalı olmakla övünecektin. Öyle değil mi?”
“Evet,” dedi, “öyle övünecektim, herkes ait olduğu ulusla övünür. Tesadüfen de olsa Türk doğdum, onun için Türk olmakla övünüyorum”.
“Ama övündüğün şey sadece coğrafi bir tesadüf. Sekiz yüz kilometre aşağıda doğsan Suriyeli, sekiz yüz kilometre yukarda doğsan Rus, sekiz yüz kilometre batıda doğsan Yunan olacaktın. Sekiz yüz kilometrelik bir fark mı bütün hayatını ve kimliğini belirliyor?”
“Evet,” dedi, “o belirliyor. Herkesinkini o tesadüf belirliyor, dünyadaki bütün insanlar uluslarıyla övünüyorlar ve hepsi de tesadüfen o ulusun parçası”.
Ona dedim ki, “Benim gençliğimde bir dizi vardı Uzay Yolu diye, orada gördüğümüz her şey gerçekleşiyor. Mesela ellerindeki küçük aletlerle konuşurlardı, en sevdiğimiz laf da ‘Işınla beni Scotty’ lafıydı, şimdi aynı küçük aletlerle biz konuşuyoruz. Binlerce kilometre ötedeki insanla cep telefonları sayesinde haberleşebiliyoruz. Bugün Uzay Yolu’ndaki o sahnenin konuşma kısmı gerçekleşti, yarın sen benim yaşıma geldiğinde, belki daha da önce o sahnenin öbür bölümü de gerçekleşecek.”
Yazı gelecekte teknolojinin gelişmesi ile savaşların biteceğini, milliyetçilik gibi ilkel bir kavramın kalmayacağını anlatan cümlelerle devam ediyor. Ahmet Altan düşünen bir adam ama burada fazla uçmuş gibime geldi. Ne yapmaya, ne anlatmaya çalıştığını anlamakta zorlandım.
Ailenizi seversiniz, akrabalarınızı, çevrenizi, mahallenizi, çalıştığınız şirketi veya kurumu, yaşadığınız şehri… Bu sevgi vatan sevgisine kadar gider. Kimse “Ben tesadüfen burada doğdum. Ailem de tesadüfi. Buradakileri, buraları sevmek, onlara yardım etmek zorunda değilim” demez. Ailesini, çevresini, “tesadüfen” doğduğu yeri sever, oradan etkilenir, doğduğu yer havası ile suyu ile insanı ile töresi, kuralı ile genlerine işler. Kişiyi belirleyen özellikler olur. Bu başkalarına düşmanlığı gerektirmez. Bu aslında farklılığın farkında olmaktır.
Neden takım tutuyoruz? Neden tesadüfen seçtiğimiz takım için fedakarlıklar yapıyoruz? Çünkü kimlik, aidiyet ihtiyacı içersindeyiz. Bunlarda bir anormallik yok ki… Bu aidiyetlerin en önemlisi de mensup olduğumuz millet. Türk olmakla doğal olarak öğünürüz. Ne var bunda?
Her Cuma hutbede hoca “Allah iyiliği, adaleti ve akrabaya yardımı emreder” ayetini okur. Neden? Neden öncelikle akrabaya yardım? Önce bizi biz yapan çevremizden sorumlu olduğumuz için. Bu kadar basit… Dolayısı ile akrabalarımızı severiz, büyüdüğümüz köyü, kenti severiz, ülkemizi severiz, ülkemizin insanlarını severiz. Buna da milliyetçilik deriz. Milliyetçilik etnik olmadıktan sonra, başkalarına zarar vermeyi hedeflemedikten sonra, faşizme varmadıktan sonra neden bu kadar aşağılanır anlamıyorum…
Türk olmam tesadüf ama Türklüğün bana verdikleri bir kültür, tarih, benim tüm yaşamım ve gerçeğimdir. Beni ben yapan öğelerden dolayı Türk olmakla öğünüyorum.
Bu arada yeri geldi, neden Atatürk’ü sevdiğimi de belirteyim; Çünkü, Mustafa Kemal heyecanı, kurumları, kadroları bitmiş, padişah için, hatta din için savaşamayan, ordusunun yarısı asker kaçağı, kimliksiz bir toplumdan hem bir devlet, hem de bir millet oluşturdu. Bu gün iddialı bir ülke isek, din ve dayanışma konusunda bir çok toplumdan önde isek bu Atatürk’ün önderliğinde olmuştur. Atatürk milliyetçiliği ile Türk milliyetçiliği bu nedenle aynı anlama geliyor. Atatürk milliyetçiliği de asla etnik milliyetçilik değil, çağdaş bir anlayıştadır. Atatürk bu topluma yeni bir kimlik vermiştir. Hem Türk’üz hem Müslüman… Çok şükür.